Ta Ha. (Taha Suresi 1)
Surelerin başlarındaki harflere odaklanmak sufilerin Kur'an-ı Kerim yorumculuğunda kayda değer bir yer tutar. Tasavvufun sırrî bir iş görülmesiyle harflere gösterilen ilgi arasında bağ olduğu bellidir. Bu nedenle de hurufilik yani harflerin anlamları üzerine kurulu yorumlar onlarla ilişkilendirilmiştir, birçok sufi harfleri bilmek, onlara özel bir ilgi göstermek özelliğiyle anılmıştır. Bunun bir nedeni tasavvufun sırrilik ile ilişkisi olabilir dedik, lakin daha önemli nedeni ise harfin metindeki yeriyle ilişkilidir. Harf metnin kurucu unsurudur; metinde biz anlam bütünlüğüne dikkat kesilsek bile neticede harf yapı taşı gibi hatırlanmaya ihtiyaç duyar. Bu itibarla harf evrenin yapı taşı kabul edilen unsurların özelliklerini taşır. Bu durumda harf bir yapıtaşı gibi evren ile metin, insan ile varlık arasında anahtar rolü oynayarak mertebeler arasındaki irtibatları gösterir. En nihayetinde harfi insanın kendisi kabul edince harflere gösterilen ilginin gerçek sebebini fark ederiz: Hz. Ali'nin (RA) 'Ben B'nın altındaki noktayım' demiş olması ona mahsus bir ayrıcalık değildir; Elif'i noktasız çizgi olarak düşünürsek her insan çizginin altında bulunan ve onu ikincilleştiren nokta olacaktır. Bu durumda Tanrı Elif ise insan da B olacaktır.
Ta Ha harfleri için birçok yorum söylenmiştir. Bunların arasında nispeten makul ve takip edilebilir olan bir yorumdan hareketle Hz. Peygamber'in (RA) tebliğci olması ile yetkinliği arasındaki ilişkiye bakacağız. Bu yoruma göre Ta Ha iki mastardan türetilmiş iki isme işaret eder: 'Ta' taharet mastarının ismi olan tahir, yani temiz olan demek iken 'ha' ise hidayet-hadi ismine işaret eder. Her ikisi birden Hz. Peygamber'in (SAV) çeşitli yönlerini gösteren isimlerdir. Hz. Peygamber (SAV) öncelikle temiz (tahir) iken bunun sebebi ise onun hidayet için seçilmiş olmasıdır. Başka bir yaklaşımla ise Peygamber'in (SAV) temiz olmasını onun rehber olmasının nedeni de sayabiliriz. Ne yönden bakarsak bakalım rehberlik ile temizlik arasında itmam ve telazüm ilişkisi olacağı aşikardır.
Zihinsel ve ahlaki bir yetkinlik olarak taharet:
Taharet dinin insanlara talim ve tedris ettiği temel ilkelerdendir. En azından kelime özel anlamında dindarlığın ta kendisi olarak kabul edilebilir. Bu itibarla din çok yönlü bir temizlik demek iken dindarlığa aykırı şeyler ise insanı her bakımdan kirleten necis şeylerdir. Bir hadis-i şerifte 'temizlik imandandır' denilir. İmam Gazali Müslüman toplumda anlam kaybına uğrayan kavramların başında taharet yani temizliğin geldiğini söyler. Onun kast ettiği şey, temizliğin zihinsel ve ahlaki anlamından bedensel temizliğe doğru daralmış olmasıdır. Gazali ilk nesil Müslümanlar için temizliğin 'ahlak ve dindarlık' anlamına geldiğini belirterek kavramdaki daralmaya dikkatimizi çeker. Vakıa temizliği insanı zihnen, ahlaken ve ruhen kirleten sosyal ve psikolojik koşulların etkisinden arınma süreci olarak yorumlamak dinin ruhunu anlamaya bizi yaklaştırır.
Kur'an-ı Kerim'de 'müşrikler necistir' denilir. O zaman kirlerin başında şirk ve inkar kiri gelmiş olmalıdır. Dindarlık öncelikle insanı şirk yani Allah'a (CC) ortak koşmak kirinden temizlerken ikinci olarak da şirkin ahlaki hayattaki karşılığı demek olan iki yüzlülük, yalancılık, gösteriş, kibir ve kendini beğendirme arzusu gibi kirlerden temizlemeyi amaçlar. Bu durumda ihlas temizlik ameliyesinin zirvesi iken şirk ve onun türevleri ise kirlenmedir. Hz. Peygamber (SAV) 'Mümin necis olmaz' derken iman/dindarlık ile temizlik arasındaki zaruri ilişkiye dikkatimizi çeker.
Bu yaklaşımla birlikte bütün günahlar insanı kirleten ve onu doğru düşünmekten alı koyan zihinsel ve ahlaki engeller olarak kabul edilir. Hadis-i şeriflerde günahların insan kalbinde bıraktığı izlerden söz edilir. Bu izler çoğalınca kalbin yüzeyi büsbütün kararır, kirlenir ve idrak edemez hale gelir.
İkinci kelime ise hidayet kökünden gelen hadi ismine işaret eder. Peygamber'in (SAV) görevi vahyi tebliğ etmek, yani tertemiz bir idrak ile telakki ettiği vahyi yine kirletmeden insanlara ulaştırmaktır. Hz. Peygamber'in (SAV) ümmiliği vahyi kirletmeyecek idrake işaret eder. Bu itibarla Hz. Peygamber (SAV) hadi veya mehdi gibi 'hidayet eden' anlamındaki isimlerle isimlendirilmiştir. Bununla beraber herhangi bir ilahi ismin insana verilmiş olması ile onun Tanrı'nın ismi olması ayrı düzlemde anlam kazanır: İnsana verilen isim insanın acizliğiyle malul kalırken Tanrı'da isim kudretle anlam kazanır. Bu nedenle peygamberin tebliği hidayet ile neticelenmeyebilir. Peygamber için hadi olmak rehberlik etmek, kirlenmemiş bilgi getirmekle sınırlı iken insanı hidayete ulaştıracak olan Tanrı'dır.
Peygamberler tarihi hidayetin sınırını gösteren örneklerle doludur: İlk insan ve ilk peygamber Hz. Adem'in (AS) bir oğlu ötekini öldürmüş, Adem'in rehberliği buna engel olamamıştır. Hz. Nuh'un (AS) oğlu iman etmemiş, tebliğ hidayeti getirmemişti. Hz. İbrahim'in (AS) babası iman etmedi. Hz. Peygamber (SAV) ise amcası Ebu Talip ile benzer bir hadise yaşamıştır. Rivayete göre Hz. Ali (RA) Hz Peygamber'e (SAV) gelmiş, 'amcan müşrik olarak vefat etti' demiş, Hz. Peygamber de (SAV) 'git onu defnet, kimseyle onun hakkında konuşma' demiştir. Demek ki tebliğ bir görev iken hidayet Allah'ın (CC) işidir.
'Tevfik Allah'tandır' bu demektir.
Ekrem Demirli