İnsan İnsanın Neyidir: Kabiliyeti Ortaya Çıkartan Öteki İnsandır

Yayınlanma Tarihi: Ocak 24, 2025 10:21 Güncelleme Tarihi: Ocak 24, 2025 17:41
İnsan İnsanın Neyidir: Kabiliyeti Ortaya Çıkartan Öteki İnsandır

"Birbiriniz için fitnesiniz, bakalım sabredebilecek misiniz, Allah Basîr'dir." (Furkan, 20).

İnsanın öteki insanla ilişkisi modern çağda en akılda kalan sözlerin söylendiği konulardan birisini teşkil eder. İnsanın toplumla irtibatını düşünen canlı olmanın 'mütemmim cüzü' gören "İnsan doğası gereği toplumsal canlıdır" izahına karşılık "İnsan insanın cehennemidir", "İnsan insanın yurdudur" veya "İnsan insanın aynasıdır" gibi farklı bakış açılarını yansıtan izahlar, insanın öteki insanla ilişkisini kadim bir sorun olarak tespit eder. Vakıa düşüncenin geçmişte veya günümüzde tartışageldiği bütün ciddi sorunlar, insanın insan ile ilişkisinden neşet eden sorunlar olagelmiştir. Başta adalet ve erdemler olmak üzere iyilik kötülük sorunu, insanın özgürlüğü, hukuk vb. konular insanın insan ile ilişkisinde ortaya çıkan konulara işaret eder. Öyle görünüyor ki insanlar arası 'ilişkiler' olmasaydı zihin tartışabilecek az konu bulacaktı. Binaenaleyh insanın insanla ilişkisi sadece dili inşa etmez; aynı zamanda ortaya çıkardığı sorunlarla idraki ve zihni de yapılandırır, insanın kendini ve evreni bu istikamette tahlil etmesine zemin teşkil eder. O zaman insanın insanla ilişkisi ile "İnsan insanın neyi olur?" sorusu sorulmaya değer bir konu olarak tartışılmaya devam edecektir.

Kurân-ı Kerîm'de dikkatimizi çeken âyet-i kerîme "İnsan insanın fitnesidir" mealiyle karşılık bulabileceğimiz insanın insanla ilişkisini veciz üslûpla anlatan âyet-i kerîmedir. Burada kullanılan kelimeyi 'zâhirî' anlamıyla okuduğumuzda sadece dilimizde değil Arapça anlamıyla da ciddi sorunlar ve açmazlar ortaya çıkacak, insan insanın fitnesi kabul edilince müspet bir neticeye varmak mümkün olmayacaktır. Böyle bir yorumla insan ne kadar 'doğası gereği toplumsal canlı' olsa bile mümkün mertebede öteki insandan uzak durmaya çalışarak bireysel kurtuluşun yolunu aramak durumunda kalacaktır. Tasavvuf tarihi başta olmak üzere düşünce tarihinde "Kurtuluşun yolu insandan uzaklaşmaktır" şeklinde teoriler, daha da yaygın bir şekilde ise pratikler vardır. İlk zahitler bu âyet-i kerîmeden hareket etmiş olmasalar bile böyle bir yaklaşımı benimsemiş, öteki insanları ve daha çok da cemiyeti gerçek bir 'fitne' sayarak insanlardan uzaklaşmayı kurtuluşun çaresi kabul etmişlerdir. İlk zahitler arasında ortaya çıkan birçok konu insanlardan uzak durmakla ilgiliyken günahlar, gaflet ve cehaletler, insanlarla ihtilattan ortaya çıkan yol engelleriydi. Onlar, mesleklerini bırakmış, kendilerini insanlara muhtaç kılabilecek ihtiyaç maddelerini asgariye indirmiş, isimlerini bile unutacak şekilde inzivayı ilke edinmişlerdi. Bu yaklaşımın önemli bir kısmı ise kadınlarla ilgiliydi. İnsanlardan uzak kalmayı yöntemin kurucu ilkesi kabul eden zahitler, kadınlar hakkında ne düşünebilirdi ki? 'Dünyayı boşamak' veya 'dünyadan boşanmak' gibi tabirlerle anlatılan ilişkilerin terki meselesi en güçlü ve ikna edici halini kadınlardan uzaklaşmakta kendini bulacaktı.

Aslında bu düşünceler, yani toplumun bir bozulma ve yabancılaşma vasıtası olduğu hakkındaki iddialar modern dünyada da tartışılmış; daha doğrusu Montaigne, Montesquieu gibi düşünürlerce de kabul edilmiştir. Öyle veya böyle "İnsan doğası gereği toplumsaldır" ilkesini ahlaki bir yol kabul etmeyen, insanın yetkinleşmesini münzevi bir yolla arayan iddialar her daim taraftar bulmuştur.

Âyet-i kerîmenin doğru bir şekilde okunabilmesi insanın insan ile ilişkisinde verimli bir bakış açısı ortaya koyabilir. Bu meyanda önce kelimenin anlamını tashih etmek gerekir: Fitne asıl olan ile arızî olanı, değerli olan ile değersizi ayrıştırarak asıl olanın tebarüz etmesini sağlayan şey veya sürecin ismidir. Bu itibarla madenler 'fitne' ile arındırılır, rafine edilir, yararlı olan kısım ile yararı örten eklentiler birbirinden ayrıştırılarak fayda temin edilir. Bu sürecin ismi fitne, bunun için kullanılan araçlar ise fitne araçları olarak kabul edilir. Bazen bunu bir ilim yapar ki o ilme de kimya, bir galat olarak ise 'simya' denilir. Tasavvuf tarihinde simya ile ahlak arasında kurulan ilişkinin nedeni bu 'fitne' yani arınma süreci üzerinden kurulan benzerliktir. En nihayetinde İmam Gazâli bile ahlak ilmini 'kimyâ-i saâdet' yani insanı saâdete taşıyan ilim olarak isimlendirirken bu benzerlikten hareket etmiştir. Bu anlamıyla Kurân-ı Kerîm'de insan insanın fitnesi olarak kabul edilir. Bunu başka âyet-i kerîmeler, aile ve aile üyeleri için zikreder. O zaman bireysel veya toplumsal olarak insanlar birbirleri için 'fitne' yani ayrıştırıcı ve arındırıcı rol üstlenerek birbirlerini terbiye edici hale gelirler. İnsan insanın mürebbisidir: İnsan ilişkilerinde ortaya çıkan her rol, her meslek, öteki insanla ilişkinin oluşturduğu her statü ve paye bir terbiye aracının ismidir.

Bunun nedeni hiç kuşkusuz insan kabiliyetinin büyüklüğü olmalıdır. Ahlakın amacı kabiliyetin ortaya çıkması ise kabiliyeti ortaya çıkartan her şey 'fitne', başka bir anlatımla arızî ve perde olanı ayrıştırma işlevi görmekle kabiliyete hizmet eden araca dönüşür. Erkek kadınla terbiye görür, kadın erkekle terbiye görür, meslekler yoluyla insanlar terbiye edilir vs. Bu meyanda insan kabiliyetini 'mekârim-i ahlak' yani insanlık erdemleri ve değerleri olarak kabul ettiğimizde, bunların potansiyel halden bilfiil hale geçebilmeleri öteki insanlar maharetiyle mümkün olabilecek, öteki insanların 'fitne' gibi hayatımıza girmesiyle kabiliyetin bilfiil varlığı gerçekleşebilecektir. Fakat bunun kolay bir iş olmadığı bellidir. Nitekim âyet-i kerîmenin hemen devamında "Bakalım, sabredebilecek misiniz?" denilir. Burada sabır kelimesinin kullanımının zihin ve idrakle yakın ilişkisi olmalıdır. Sabır, yaşanan herhangi bir hadise karşısında Tanrı'yı hatırlama hali olarak kabul edilir. Nitekim hadislerde sabır böyle tanımlanır. İnsan insanı terbiye ederken zihnin bunu menfi anlamıyla fitne ve sıkıntı -kaçmanın nedeni- saymak yerine; müspet anlamıyla fitne, yani terbiye yolu olarak görebilmesi 'sabır' ile mümkün olabilir. 'Sabredebilecek misiniz?' bu anlamıyla fitneyi hangi anlamıyla idrak edeceksiniz demektir. Ardından ise Allah'ın gören olduğu belirtilir. Burada 'Basîr' isminin zikredilmesinin özel anlamı olmalıdır. Bu kalıp (sıfat-ı müşebbehe) metafizikçiler tarafından sadece gören anlamında değil, aynı zamanda görünen, müşahede edilen anlamında (edilgen) yorumlanan bir isimdir. Allah'ın bu kalıpta gelen isimlerine metafizikçiler özne-edilgen anlamı vererek çift anlama dikkat çekerler. Bilhassa vahdet-i vücûd anlayışının kendini gösterdiği yorum bu çift anlamlılıktır. Böyle bir yorumda ismi düşündüğümüzde, 'fitne' ile sabır arasında kurulan ilişkinin neticesini fark edebiliriz: İnsan böyle bir durumda öteki insanı mürebbi olarak görebilirse gerçekte Hakk'ı mürebbi saymış, öteki insanı ise O'nun 'terbiyedeki' vasıtası kabul etmiş olacaktır. Başka bir anlatımla her 'fitne'nin ardında saklanan Hakk'ın terbiye eden ismidir.

Peki bu neden böyledir? İnsanın öteki insanın fitnesi olmasının nedeni -Bir'i bir bilir ilkesinin sonucu olmak üzere- insan kabiliyetinin ona denk başka bir insan sayesinde vücûd bulabilmiş olmasıdır. İnsanın sevme kabiliyeti ancak başka bir insanla 'fitne' sürecinden geçerek sevgi haline gelebilir. İnsanın merhamet, cömertlik, adalet vb. bütün nitelikleri öteki insan tarafından 'fitne' edildiğinde, öteki insanla inişli çıkışlı ilişkisinde 'tecrübe' edildiğinde gerçek ahlak haline gelebilecektir. Bunun istisnası yoktur veya insanın yerini alabilecek başka bir varlık yoktur. Çünkü insan hemcinsiyle terbiye görür, hemcinsiyle eğitilir, hemcinsiyle sınanır.

Not: Bektaşi hanımına şöyle der: "Her işte Hakk'ın birliğini müşahede edebildim de seninle ilişkimde tevhidi müşahede edemedim." Burada dile getirilen, gerçekte başarısızlık ve acziyet halinin itirafıydı. Bir kişide müşahede edemeyen hiçbir yerde edememiş demektir.

Ekrem Demirli

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu'na aittir. Kaynak gösterilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı özel izin alınmadan kullanılamaz.
Ancak alıntılanan köşe yazısı/haberin bir bölümü, alıntılanan habere aktif link verilerek kullanılabilir. Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
>