Suudi Arabistan'da yaşanan son gelişmeler, birçok kraliyet ailesi mensubunun ve varlıklı iş adamının bir gecede tutuklanması, ülkedeki iktidar mücadelesinin yeni bir boyuta geldiğini ya da aslında bu mücadelenin daha başlamadan bittiğini gösteriyor. Kral Selman'ın oğlu, 32 yaşındaki veliaht prens Muhammed bin Selman, muhtemel rakiplerini saf dışı bırakmış durumda ve önümüzdeki birkaç yıl belki de aylar içerisinde tahta geçmesine artık kesin gözüyle bakılıyor.
Suudi Arabistan'daki bu gelişmeler sadece bu ülkenin iç siyaseti açısından değil, Ortadoğu'daki siyasi denklemler açısından da şüphesiz ki çok önemli. Ancak konuya bir de ekonomi perspektifiyle bakmak gerekiyor, çünkü Suudi Arabistan ekonomisi şu anda tam anlamıyla bir dönüm noktasında.
Suudi Arabistan ekonomisi petrole aşırı bağımlı durumda, bu da ekonomiyi özellikle şu anda olduğu gibi petrol fiyatlarının düşük seyrettiği dönemlerde iyice kırılgan hale getiriyor. Bir de tabii ki bu duruma, dünyadaki petrol rezervlerinin sonsuz olmadığı, petrolün bir gün biteceği gerçeğini de eklemek gerekiyor. Suudi Arabistan, bu durum karşısında ekonomisini petrol dışı alanları geliştirerek sektörel anlamda çeşitlendirmek amacını güdüyor.
SERVET EL DEĞİŞTİRİYOR
Geride bıraktığımız haziran ayındaki veliaht değişimiyle başlayan ve son olarak da tutuklamalarla devam eden Muhammed bin Selman'ın konumunun pekiştirilmesi ve siyasi gücün tek elde toplanması süreci, ekonomik açıdan Suudi Arabistan'a ne getirecek? Kısa vadede bakıldığında El-Velid bin Talal, Muhammed el-Amudi, Nasıl el-Tayyar ve Bekr bin Ladin gibi krallığın en zengin kişilerinin tutuklanıp mal varlıklarına el konulmuş olmasının 30 milyar doların üzerinde bir varlığın bu kişilerin elinden çıkıp hazinenin kasasına girmesi anlamına geliyor ki bu durum da Suudi Arabistan'ın açık veren bütçesine kısa süreli bir rahatlama sağlayabilir. Uzun vadede ise dönüşümü sağlayacak yapısal reformlar gerekiyor ve Muhammed bin Selman'ın reformcu kişiliğiyle tanınması bu anlamda olumlu bir sinyal veriyor.
Mevcut durumda Suudi Arabistan'ın bütçe gelirlerinin yüzde 87 gibi büyük bir kısmı petrolden geliyor ve bu da ülke ekonomisini küresel piyasalarda petrol fiyatlarında yaşanan dalgalanmalara karşı hassas hale getiriyor. 2014 yılında varil başına 100 dolar seviyesini gördükten sonra düşüşe geçen ve 35 dolara kadar inen petrol fiyatları, şu anda 65 dolar seviyesinde ve uzmanlar bu rakamın kısa ve orta vadede 70 dolara çıkmasını öngörüyorlar. Suudi Arabistan'ın petrol üretim maliyetlerinin çok düşük olduğu, varil başına maliyetin 2 ile 10 dolar arasında değiştiği düşünülürse, Suudi Arabistan'ın petrolden para kazanmaya devam edeceği öngörülebilir. Ancak bu durum sürdürülebilir değil. Ülkede işsizlik yüzde 12,3 seviyesine ulaşmış durumda. Büyüme ise sıfır düzeyinde.
BİN SELMAN'IN 2030 VİZYONU
Suudi Arabistan ekonomisinin tek çıkış yolu bir yandan alternatif enerji kaynaklarını geliştirirken diğer yandan da esas olarak petrol dışı sektörleri, özellikle de imalat sektörünü geliştirmek ve büyümenin motoru haline getirmek. Bu amaç doğrultusunda hayata geçirilen ve Muhammed bin Selman'ın da öncülüğünü yaptığı "Vizyon 2030" programı, bahsi geçen yıla kadar Suudi Arabistan'ı petrole bağımlılığını kırmış, imalat sektörü ve farklı alanlarda yüksek katma değerli üretim yapan modern bir ekonomi haline getirmeyi amaçlıyor. Dolayısıyla Muhammed bin Selman'ın tahta geçmesi ve konumunu güçlendirmesi, bu programın uygulanması açısından da olumlu bir ortam yaratabilir.
Vizyon 2030'un rakamsal hedefi ülkenin petrol dışı gelirlerini altı katına çıkartarak 266 milyar dolarlık bir büyüklüğe ulaştırmak. Uluslararası Para Fonu'nun (IMF) ekim ayında yayınladığı bir rapora göre 2017 yılında petrol dışı sektörlerde ortalama yüzde 1,7'lik bir büyüme sağlanması öngörülse de bu oran yeterli görülmüyor. Enerji alanında, yenilenebilir enerjiye önümüzdeki dönemde 50 milyar dolarlık bir yatırım söz konusu olacak.
Ancak bu alandaki esas büyük gelişme, dünyanın en büyük petrol firması olan Saudi Aramco'nun yaklaşık yüzde 5'lik hissesinin halka açılması olacak. 1970'de millîleştirildiğinden bu yana tamamıyla devletin elinde olan Saudi Aramco, en yakın rakibi Exxon Mobil'e göre on kat daha fazla rezervlere ve yaklaşık 2 trilyon dolarlık bir piyasa değerine sahip. 2018'de gerçekleşmesi beklenen halka arz sonucunda elde edilecek gelirin ülkenin varlık fonu olan Suudi Kamu Yatırım Fonu'na aktarılacağı belirtiliyor.
İlerleyen dönemlerde şirketteki yüzde 95'lik kamu payı da bu fona aktarılacak. Fonun yaklaşık 1,9 trilyon dolarlık bir büyüklüğe ulaşması ve bu paranın petrol dışı sektörler için kullandırılması öngörülüyor. Saudi Aramco, başta inşaat olmak üzere enerji haricindeki alanlarda da faal durumda ve son olarak ABD Başkanı Donald Trump'ın Riyad ziyareti sırasında Amerikalı firmalarla toplam değeri 50 milyar doları bulan anlaşmalar imzaladı.
TAHTA YAKIN YENİ BİR ZENGİN ZÜMRE
Son yapılan tutuklamalar ve bundan sonra gelmesi muhtemel dalgalarla, ayrıca bir bütün olarak Muhammed bin Selman'ın gücünü konsolide etme süreci içerisinde gözden düşen iş adamlarının yerine yeni -ve şüphesiz ki tahta yakın- bir zümrenin oluşması beklenebilir. Vizyon 2030'un amacı ise özel sektörü güçlendirmek. Şu anda Suudi Arabistan'da işgücünün yüzde 70'i kamuda çalışıyor. İmâlât gibi sektörlerin geliştirilmesi için ise özel sektörün palazlanması gerekiyor. Muhammed bin Selman'ın etkisinin arttığı bu yeni dönemde devlet destekli güçlü yeni özel sektör aktörlerinin ortaya çıkması beklenebilir. Ancak Suudi Arabistan'ın yerel girişimcinin yanı sıra yabancı sermayeye de ihtiyacı var, çünkü ekonominin dönüşümü için petrol gelirleri ve Saudi Aramco'nun getirileri tek başlarına yeterli değil.
Ekim ayının son haftasında yine Muhammed bin Selman'ın öncülüğünü yaptığı bir konferansta tüm dünyadan yaklaşık 3 bin 500 siyasetçi ve iş adamı Riyad'da toplanmıştı ve "Çöldeki Davos" adı da verilen bu etkinlikte Suudi Arabistan ekonomisindeki imkânlar, Vizyon 2030 projeleri ve çölde kurulması planlanan 500 milyar dolar maliyetli NEOM teknoloji kenti gibi mega projeler masaya yatırılmıştı. Bu konferansta da görüldüğü üzere, uluslararası sermayenin Suudi Arabistan'daki değişime ilgisi büyük. Ancak son gelişmeler, yabancı yatırımcı için hiç de iyi bir izlenim vermedi.
YABANCI YATIRIMCILAR BELİRSİZLİKTEN TEDİRGİN
Her ne kadar Muhammed bin Selman genç ve reformist bir veliaht olarak uluslararası toplumun onayını alsa da son tutuklamalar ülkede belirsizliğin ve risklerin artması olarak algılanıyor. Daha ekim ayı sonunda son derece yüksek olan yabancı yatırımcı iştahı, bu son gelişmelerle birlikte bir "bekleyip görelim" tavrına dönüştü. Dolayısıyla bir yandan gücün Muhammed bin Selman'da toplanması reformlar açısından olumlu bir etken olarak değerlendirirken, bir yandan da sürecin sertliği ve keskinliği risk ve belirsizlik ortamını artırıyor.
Bundan sonra önemli olan, bu yeni dönemde ve özellikle de Muhammed bin Selman'ın tahta geçmesiyle birlikte ekonomi alanında ne gibi icraatların yapılacağı, Vizyon 2030 hedeflerine yönelik adımların ne kadar kararlı ve yapıcı bir şekilde atılacağı, reformların ne ölçüde yapılabilerek Suudi Arabistan ekonomisinin petrol dışı alanlarının da gelişmiş, sektörel anlamda çeşitlenmiş ve özel sektörünün de güçlenmiş bir hale geleceği olacak. Muhammed bin Selman bu alanlarda ne kadar başarılı olursa uluslararası güveni o kadar fazla kazanabilecek ve bu da ülkedeki reforma yönelik yatırımların artmasına katkıda bulunacak.
Suudi Arabistan, artık petrol sonrası döneme hazır olmak, ekonomisini daha sağlıklı bir hale getirmek durumunda. Böyle bir Suudi Arabistan'ın Ortadoğu'daki istikrara da daha fazla katkısı olabilir. Petrole bağımlı kalındıkça gerek bölgede gerekse tüm dünyada huzursuzluk, belirsizlik, istikrarsızlık bitmek bilmeyecek.
Altay Atlı, Sabancı Üniversitesi İstanbul Politikalar Merkezi'nde araştırma uzmanı