Türkiye'de seçim tarihinin 24 Haziran olarak belirlenmesi, Alman medyasında gerilime neden olurken, Türkiye karşıtı siyasilerden, sürekli konuya ilişkin açıklama alma çabası dikkatleri çekiyor.
Almanya'nın önde gelen medya kuruluşları, Türk siyasetçilerin Almanya'da seçim kampanyasında konuşup konuşmayacağını tartışmaya açtı.
Türkiye konusunda adeta bir "paranoya" yaşayan medya organlarının, Türkiye'den bir talep olmamasına rağmen, kamuoyu oluşturma gayretine girerek, Alman siyasetçilerini açıklama yapmaya zorladığı görülüyor.
Almanya Dışişleri Bakanlığı, geçen yıl 16 Nisan'da yapılan referandum öncesinde Türkiye ile yaşanan tartışmalar üzerine, AB üyesi olmayan ülkeler için Almanya'da seçim kampanyası yapma konusunda bir düzenleme getirmişti. Buna göre, yabancı ülkede resmi görevi olan bir kişinin, seçim kampanyası kapsamında Almanya'da bir etkinlikte konuşma yapması için Alman hükümetinden izin alması gerekiyor. Düzenleme uyarınca, ilgili ülkedeki seçim tarihine 3 aydan az bir süre kalması durumunda genel olarak bu izin verilmiyor.
Alman medyasının ise kamuoyunda Türk siyasetçilerin özellikle de AK Parti yetkililerinin bu ülkeye gelerek seçim kampanyalarında konuşma yapıp yapmayacağına odaklanması dikkati çekiyor.
SOLİNGEN'DEKİ TRAJEDİ ÜZERİNDEN BİLE SİYASET YAPMA ÇABASI
Bu konuda yürütülmeye çalışılan propagandaya son örnek ise Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu'nun Türkiye'de seçim kararından aylar önce programına aldığı, 29 Mayıs'ta Solingen faciasının 25. anma törenine katılma beklentisi üzerine yapılan haberler oldu.
Alman Haber Ajansı DPA'nın Solingen Belediyesi'nden bir yetkiliden aldığı bilgiyle Çavuşoğlu'nun Solingen'deki etkinliğe katılacağını haberleştirmesinin ardından, Der Spiegel dergisi ve Zeit gazetesi bu haberi manşete taşıyarak bunun bir seçim kampanyasına dönüşeceğini iddia etti.
İddialara cevap ise Alman Dışişleri Bakanı Heiko Maas'tan geldi.
Maas konuya ilişkin Alman medyasına yaptığı açıklamada, "Bu bizim için bir seçim konuşması değil çünkü çok daha başka bir nedenle yapılıyor. Bu, her yıl düzenli olarak yapılan bir etkinlik ve orada bu korkunç yangın faciasının kurbanları anılıyor." ifadesini kullandı.
Ancak Alman medyasının, durumu, Maas'ın açıklamasına rağmen, ortada bir "anlaşmazlık" varmış gibi yansıtmaya çalıştığı görüldü.
Aşırı sağcılar tarafından 9 Mayıs 1993'te Solingen'de Genç ailesinin evinin kundaklandığı ve 5 kişinin hayatını kaybettiği facianın anma etkinliğinden bile siyasi bir malzeme çıkarma çabası, Alman medyasında hakim olan paranoyayı gösteren en açık örnekler arasında yer aldı.
Önde gelen Alman medya kuruluşlarının, Türkiye ile ilgili neredeyse her haberde, Türkiye karşıtlığıyla bilinen siyasetçilere yönelerek, Türkiye aleyhine yapılan demeçleri haberleştirme yarışına girmesi de ülkede gelinen son noktayı gösteriyor.
ALMAN MEDYASINDAN YORUMLAR
Alman medyasından Spiegel dergisinin "Erdoğan kapıların önünde", Deutschlandfunk radyosunun internet sitesinde yer alan "Almanya'dan seçim kampanyası konusunda uyarı", Focus dergisinin "Seçim kampanyasını evinde yapsın", Frankfurter Rundschau gazetesinin "Almanya'da, Türk siyasetçilerin seçim kampanyasına katılmaları konusunda huzursuzluk" başlıkları, toplum üzerinde algı oluşturmak için kullanılan dilin örnekleri olarak öne çıkıyor.
Sürekli ifade özgürlüğünden dem vuran Alman medya organlarının, Türk siyasetçilere getirilen miting ve propaganda yasağını ise savunduğu görülüyor.
Frankfurter Allgemeine gazetesindeki makalede, ''Solingen'de konuşma yapmak ne kadar meşru bir istekse, Alman devletinin Türk siyasetçilerinin Almanya'da propaganda yapmalarına izin vermemesi de o kadar haklı ve gereklidir. Seçim mücadelesinin Türkiye'deki toplumsal bölünmeyi Almanya'ya taşımasının entegrasyona yarar sağlamadığı açıktır. Bu nedenle Türk siyasetçileri kendiliğinden Almanya'ya gelmekten vazgeçmelidirler." ifadeleri kullanılıyor.
Süddeutsche gazetesi de Türk siyasetçilere miting ve propaganda yasağını savunarak, ''Türk siyasetçilere propaganda yasağı konması yerindedir ve tavizsiz uygulanmalıdır.'' yorumunda bulunuyor.
Frankfurter Rundschau gazetesinin ise ''Erdoğan ve temsilcilerinin Almanya'da propaganda faaliyetlerinde bulunmaları durumunda Türk milliyetçileri ile Kürtler arasında olay çıkması da mümkündür ve bu doğrudan Almanya'da tansiyonun yükselmesine yol açar. Türkiye yeniden demokrasiye dönerse, o zaman 'Erdoğan yasası' anlamına da gelen propaganda yasağı kaldırılabilir.'' değerlendirmesinde bulunarak olayı farklı boyuta taşıması Türkiye karşıtlığını tezahürü olarak öne çıkıyor.