Siyaset Ekonomi ve Toplum Araştırmaları Vakfı (SETA) tarafından hazırlanan "Avrupa'da Türk devlet adamları ve AK Partili siyasetçilere uygulanan seçim yasakları" analizinde, muhalefet partilerin ve terör örgütü PKK'nın 16 Nisan halk oylamasında "hayır" mitingleri düzenleyebildiği ancak Türk bakan ve AK Parti milletvekillerinin seçmenlere yönelik bilgilendirme toplantılarında bulunmalarının bürokratik sebepler bahane edilerek engellendiği belirtildi.
SETA Avrupa Araştırmaları Direktörlüğü'nden Zeliha Eliaçık tarafından hazırlanan "Avrupa'da Türk devlet adamları ve AK Partili siyasetçilere uygulanan seçim yasakları"nın incelendiği analiz yayımlandı.
MUHALEFET VE PKK MİTİNG DÜZENLEDİ
Türkiye karşıtı propagandanın Avrupa Birliği içinde Almanya, Avusturya ve Hollanda ekseninde yoğunluk kazandığına dikkat çekilen analizde, bu ülkelerde Türk devlet adamlarına yönelik seçim yasakları; 16 Nisan'daki halk oylaması süreci ve 24 Haziran seçimleri üzerinden ele alındı.
Analizde, 16 Nisan halk oylaması ile 24 Haziran seçimleri süresince Türk hükümet yetkililerine ve AK Parti milletvekillerine uygulanan tek taraflı konuşma ve toplantı yasakları, infografikler eşliğinde ortaya konuldu.
Buna göre çalışmada, muhalefet partilerin ve terör örgütü PKK'nın 16 Nisan halk oylamasında rahatlıkla "hayır" mitingleri düzenleyebildiği ancak Türk bakan ve AK Parti milletvekillerinin seçmenlere yönelik bilgilendirme toplantılarında bulunmalarının bürokratik sebepler bahane edilerek engellendiği ifade edildi.
Yurt dışında 3 milyona yakın seçmenin yaşadığına değinilen analizde, 2014'ten itibaren yurt dışındaki seçmenin giderek artan oranda sandığa gittiği ve Türkiye'deki gelişmeleri yakından takip ettiği anlatılarak, "Buna göre, 2014'te gerçekleşen cumhurbaşkanı seçiminde sadece 530 bin olan yurt dışı oyu, 7 Haziran 2015'te 1 milyon 56 bin, 1 Kasım 2015'te 1 milyon 300 bin ve 16 Nisan 2017 referandumunda 1 milyon 400 bine ulaştı" ifadeleri kullanıldı.
YASAKLAR YASAL BİR ZEMİNE DAYANMIYOR
Analizde, yurt dışı seçmenlerinin bilgilendirme toplantılarına ihtiyaç duyulduğu ve seçim etkinliklerinin de bu bağlamda demokratik bir hak olduğunun altı çizilerek, seçim yasaklarının yasal bir zemine dayanmadığı belirtildi.
Analizde, yasakların Türk bakanlara yönelik sözlü uyarıların ardından de facto toplantı ve etkinlik iptalleri şeklinde başladığı ve nihayetinde yasal düzenlemeler yoluyla kalıcı ve sürekli uygulamalara dönüştüğü vurgulandı.
ERDOĞAN'A 'HAKARET' SUÇ OLMAKTAN ÇIKARILDI
Almanya ve Avusturya'da yabancı devlet adamlarına hakareti suç sayan düzenlemenin, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'a yapılan hakaretlerin suç olmaktan çıkarılması amacıyla kaldırıldığına dikkat çekilen çalışmada, bazı Avrupa ülkelerinin demokratik özgürlüklerinin Türkiye karşıtı bazı çevrelere kurban verdiği kaydedildi.
Analizin sonundaki infografiklerde, Almanya'da referandum sürecinde AK Parti'nin 10 etkinliğinin iptal edildiği, HDP, CHP, İYİ Parti ve Saadet Partisi'nin seçim etkinlikleri için izin almakta bir sorunla karşılaşmadığı aktarıldı.
Ayrıca analizde, "Alman yetkililerce terör örgütü PKK'ya müzahir bir STK olan 'Nav-Dem' tarafından 2017 Mart ayında Nevruz kutlaması adı altında 'hayır mitingi' düzenlenmesine izin verildi. Çalışmada ayrıca yasakların sadece Türk devlet yetkililerine değil 'evet cephesi' ve AK Parti'ye yakın duran STK'ları da hedef aldığını ve Avrupalı Türklerin baskı altına alındıklarını ortaya koyan olay ve verilere yer verildi" değerlendirmesinde bulunuldu.
"TÜRKİYE VE ERDOĞAN HAKKINDA YANLIŞ VE KÖTÜ BİR İMAJ ÇİZİLİYOR"
Analizde, seçim etkinliklerinin 16 Nisan halk oylamasında yasaklanmasının ardından, AK Parti'nin rasyonel bir tavır alarak ikili ilişkilerde daha fazla kriz yaşanmaması ve Avrupalı Türklerin zor durumda kalmaması için 24 Haziran sürecinde Almanya, Avusturya ve Hollanda gibi ülkelerde seçim etkinliği için müracaatlarda ısrarcı olmadığı belirtildi.
Analizin son bölümünde Almanya, Avusturya ve Hollanda kamuoyunda seçim yasaklarının nasıl ele alındığı ve hangi argümanlar eşliğinde tartışıldığı incelendi.
Argümanların dış politika ve iç siyaset olmak üzere iki çizgide ilerlediğine işaret edilen çalışmada, buna göre, Türkiye ve Cumhurbaşkanı Erdoğan hakkında yanlış ve kötü bir imaj çizilerek seçim yasaklarının kamuoyunda meşru hale getirildiği vurgulandı.
Analizin sonuç kısmında, son dönemde bazı Avrupa ülkelerinde gözlemlenen Türkiye karşıtı tutumun dışarıya yansıtıldığının aksine, reel politik ve ekonomik sebeplerle ilişkili olduğunun altı çizildi.
TÜRKLERE YÖNELİK HAK İHLALLERİ MEŞRULAŞABİLİR!
Analizde, uzun süreden beri Avrupalı partner ülkelerle eşit düzeyde ve önceliklerini kendinin belirlediği bir ilişki modeli yürüten Türkiye'nin bu tutumundan bazı çevrelerin rahatsız olduğu, bunun yanı sıra, bölgede ve dünyada giderek önemli bir aktör haline gelen Türkiye'nin dış siyasette çok aktörlü bir iş birliği ve ortaklık modelini tercih ederek kendi öncelikleri doğrultusunda bir siyaset izlemesinin de istenmediği ifade edildi.
Bu nedenle Avrupa başkentlerinde bazı çevrelerin Türkiye'de bir iktidar değişikliğinden yana olduğuna işaret edilen analizde, "Bu noktada da Türkiye'deki muhalif çevrelere seçim dönemlerinde her türlü destek sağlanırken, AK Partili siyasetçilerin hareket alanları daraltılmak isteniyor. Analizde son olarak, Türkiye karşıtlığının her kesimde karşılık bulması ve hiçbir grup tarafından eleştirilmemesi demokratik Avrupa için bir tehlike olarak yorumlanıyor. Analize göre, siyasi karşıtlığı yarattığı bu toplumsal ve siyasi mutabakat giderek anayasanın da üzerinde bir karar merci haline gelerek Türklere yönelik işlenen her türlü demokratik hak ihlalini meşrulaştırabilir." ifadelerine yer verildi.
SETA'ya ait analizin tamamına ulaşmak için tıklayın.