Kuzey Atlantik İttifakı, Soğuk Savaş dönemlerinde dahi vermediği bir sınav ile Brüksel'de dün başlayan liderler zirvesi vesilesiyle yüzleşiyor. İttifakın tarihinde üyeler arasında bu denli fazla çelişkinin yaşandığı benzer bir dönemi tarih kaydetmemişti.
Yalnızca Türkiye değil, aralarında Fransa ve İngiltere'nin de bulunduğu ülkelerin ABD ile pek çok farklı alanlarda çıkar çatışmaları gündemde. Terörle mücadelenin yanı sıra, Rusya'nın, Karadeniz, Doğu Akdeniz, Ukrayna ve Baltık ülkeleri üzerindeki tehdidine odaklanması gereken NATO üyeleri, ABD Başkanı Donald Trump'ın, Beyaz Saray'a yerleştiği günden bu yana arkası kesilmeyen bütçe baskısını savuşturmayı ilk hedef olarak belirlemiş durumda. Üye ülkelerin ittifaka maddi katkılarını artırması gerektiğini diline pelesenk eden ABD Başkanı, henüz Brüksel'e yola çıkmadan NATO'nun 9 üyesine de bu konu ile ilgili mektuplar yazdı. Avrupa'ya ayak bastığında, Trump'ın tavrının biraz olsun yumuşayacağı ve Rusya'ya karşı etkili bir dayanışma görüntüsü verileceği umut ediliyordu. Ancak iyimserler bir kez daha kaybetti. Hem de henüz zirvenin başlangıcını görmeye dahi fırsat bulamadan.
Trump, NATO Genel Sekreteri Stoltenberg ile zirvenin açılışından hemen önce bir araya geldiği kahvaltıda menüye Almanya'yı ve Başbakan Merkel'i yerleştiriverdi. Stoltenberg, Trump'ın Almanya'yı hedef alan sözlü hücumlarını nezaketle savuştursa da basına yansıyan ifadeler, Brüksel'de fırtına kopardı. Yalnızca 15 gün önce ABD'nin 35. Başkanı John F. Kennedy'nin tarihi Berlin ziyaretinin 55. yıl dönümü kutlanmış ve ABD-Almanya ilişkilerindeki mutlu günleri sembolize eden Kennedy'nin meşhur konuşmasındaki "Ich bin ein Berliner" (Ben bir Berlinliyim) cümlesi yad edilmişti. Trump-Stoltenberg kahvaltısındaki hava ise ABD Başkanı'nın "Almanya, NATO için elini cebine atmazsa Berlin'i bombalayın" emrini sarf edeceği tondaydı. Trump, Almanya'yı Rusya'nın "esiri" olmakla suçladı. Buna gerekçe olarak da Berlin yönetiminin Rusya'ya olan enerji bağımlılığını gösterdi. Her fırsatta bir iş adamı olduğunu sergileyen Trump'ın konuya bakışı aslında son derece basit. ABD Başkanı, "Biz Almanya'yı Ruslardan korumak için milyarlarımızı harcıyoruz, ama onlar Ruslar'dan doğal gaz alarak Rusya'nın savunma bütçesini finanse ediyorlar. Enerjilerinin yüzde 60'ını Rusya'dan alarak, onlar tarafından kontrol edilir hale gelecekler."
ABD'nin Almanya siyasetini dizayn çabası
Almanya topraklarında 20'ye yakın askeri üssü olan bir ülkenin devlet başkanının, Almanya'yı Rusya'nın esiri olmakla suçlaması barındırdığı ironi ile kimilerini güldürebilir. Ancak Trump'ın bu söylemi, Washington'da yönetim kademelerine hakim kimi zihniyetlerin Almanya'yı hala II. Dünya Savaşı bitiminde boyunduruk altına aldıkları ülke olarak görmeye devam ettikleri gerçeğini bütün çıplaklığıyla ortaya koyuyor. ABD'nin Almanya'ya müstemleke muamelesini reva gören bu yaklaşımının belirtileri Brüksel'deki zirveden iki ay önce kendisini göstermişti. Berlin'e atanan ABD Büyükelçisi Richard Grenell, Almanya Cumhurbaşkanı Steinmeier'e güven mektubunu sunduğu gün, patronu Trump'ın benimsediği tarzda, bir twitter mesajı ile Alman şirketlerini İran ile ilişkilerini kesmeleri konusunda uyarmıştı.
Türkiye'nin aşina olduğu ancak Almanya'nın yeni tanışma fırsatı bulduğu bu Amerikan Büyükelçisi modeli, bir ay sonra Berlin yönetimine ikinci şoku yaşattı. Grenell, Avrupa'daki muhafazakar sağ siyaseti güçlendirme misyonu üstlendiğini iddia etti. Alman siyasetçilerin, Grenell'in ülkeyi terk etmesi yönündeki çağrıları karşılıksız kalırken, haziran ayında Almanya'daki koalisyon hükümetinde göçmen politikaları kaynaklı bir kriz yaşandı.
Almanya'da alışılagelmiş Hristiyan Demokrat Birliği (CDU) ve Hristiyan Sosyal Birliği'nin (CSU) oluşturduğu Hristiyan Birlik Partileri geleneğini çatırdatan bu kriz, Trump'ın Merkel alerjisi ile birarada düşünüldüğünde, Washington'un Almanya siyasetini dizayn etmeye yönelik çabalar içerisinde olduğu şüphelerini kuvvetlendirdi. Trump, NATO Genel Sekreteri ile yaptığı kahvaltıdaki söylemleri ile yalnızca Merkel'in pozisyonunu sarsmakla kalmadı. Kuzey Akım-2 boru hattının, Avrupa'nın enerji politikası ve siber güvenliğinin ABD'nin yaşamsal çıkarları ile doğrudan ilişkili olduğunu dosta düşmana hatırlattı. NATO Zirvesi işte Trump'ın Almanya'yı hedef tahtasına oturan bu hamlesinin gölgesinde başladı. Her ne kadar taraflar ikili görüşmelerinin ardından ılımlı açıklamalar yapsalar da, Trump-Merkel ikilisi arasındaki çatışmada tüpten çıkan diş macununun geri sokulması artık mümkün değil. Göçmen krizini atlatan Merkel'in Avrupa sağını yeniden dizayn etmek için yola çıkan ABD'nin sürprizlerine hazırlıklı olması gerekiyor. Haziran ayında Kanada'daki G-7 Zirvesi'nde başlayıp Brüksel'deki NATO Zirvesi'ne taşınan bu mücadelenin Merkel'in büyük bir ihtimalle son başbakanlık dönemini daha da kısaltacak gelişmelere gebe olması uluslararası toplumu şaşırtmayacaktır.
Türkiye ile dayanışma mesajı
ABD-Almanya atışmasının cephe hattı konumuna gelen zirve, barındırdığı gerilime rağmen daha önce benzerine rastlanmayan görsel şölenlere de sahne oldu. Brüksel üzerindeki hava gösterisine ittifak üyesi 13 ülkenin helikopterleri arasında Türkiye'nin T129 ATAK helikopterlerinin katılması, açılış gününde Türkiye'nin hanesine yazdığı en olumlu puanlardan biriydi. Rusya'ya uyarı mesajı da taşıyan bu açılışı zirvenin sonuç bildirgesinin açıklanması izledi. Rusya'nın saldırgan politikaları ile boy ölçüşüleceği mesajını veren NATO, Kuzey Afrika ve Ortadoğu'daki terör tehditlerine karşı mücadele edeceğini, Suriye'deki iç savaştan kaynaklanan istikrarsızlığın da ittifak için bir tehdit unsuru olduğunu hatırlattı. Bildirgede ayrıca ittifak üyesi ülkelerin 2024'e kadar Gayrı Safi Yurtiçi Hasılalarının yüzde 2'si oranında NATO bütçesine katkı verme hedefini tutturacaklarına dair taahhüt de yer aldı.
Ancak üye ülkeler bu bildirgeyi hazırlarken, henüz ABD Başkanı Trump'ın bu oranın yüzde 4'e yükseltilmesi için baskı yapacağından haberdar değildi. 79 maddelik bildirgenin büyük bölümü, Rusya'ya yönelik farklı alanlarda uyarılar içerirken, NATO'nun Balkanlar ve Kafkaslar'a olan ilgisinin azalmadığını gösteren mesajlar da vardı. Henüz isim sorununu tam anlamı ile çözmemiş olan Makedonya, üyelik müzakerelerine davet edilirken, İran da bölgesel politikaları ile meydana getirdiği sıkıntılar nedeniyle bildirgede anılmadan geçilmeyen tehditler arasındaki yerini aldı. Bildirgenin Türkiye ile ilgili kısmında ise teröre karşı dayanışma mesajı tekrarlanırken, Suriye'den kaynaklanan balistik füze tehdidine karşı "önlemlerin artırılacağı" ifadesine yer verildi. Terörle mücadele ve füze savunma konularına dair bu muğlak ifadelerin altının nasıl doldurulacağını herhalde gelecek günlerde gerek Münbiç'te gerek S-400 yüksek irtifa hava savunma füzelerinin alımı konusunda yaşanacak gelişmelerle görmek mümkün olacak. Sonuç bildirgesini takiben liderlerin aile fotoğrafı için bir araya geldikleri törenden yansıyan görüntüler, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın ABD Başkanı Trump ve Fransa Cumhurbaşkanı Macron ile bir araya geldiği anlar, sabah saatlerinde Brüksel'de oluşan elektrik yüklü havanın dağıldığı yönündeki ümitleri artırdı.
Peki zirvenin ikinci gününde bu olumlu hava sürecek mi, yoksa Trump şapkasından çıkaracağı talepleri ve twitter mesajları ile müttefik ülkelerin hükümet ve devlet başkanlarının tüylerini diken diken edecek sürprizler yapacak mı? Zirvenin ilk günü geride kalırken kulislerden sızan bilgiler, Trump'ın Avrupa Birliği'ne karşı başlattığı ticaret savaşı ile NATO bütçesi konusunda kurduğu baskının birbirine paralel bir seyir izleyeceğine işaret ediyor. Trump, açılışı takip eden saatlerde, üye ülkelerin NATO bütçesine katkılarının Gayrı Safi Yurtiçi Hasılalarının yüzde 4'üne yükseltilmesi ve bu adımın atılması için 2024 yılının beklenmemesi yönünde kulis yapmaya başladı. Üye ülkeler bugünü Trump'ın NATO bütçesine dair taleplerine yanıt aramakla geçirirken bir yandan da ABD'nin ittifaka bakış açısını sorgulayacaklar. Trump'ın başkanlığa gelişiyle beraber, NATO'nun II. Dünya Savaşı'nın sona ermesinden bu yana Avrupa ve ABD'nin güvenliğini temin eden bir ittifak olduğuna dair Avrupa başkentlerindeki inanç giderek azalıyor. ABD Başkanı'nın NATO'ya da pragmatik bir bakış açısıyla yaklaşarak örgütü "basit bir işbirliği" zemini olarak görmesi, Kırım'ın ilhakını çaresizlik içerisinde izleyen Avrupalı müttefikler için kabus senaryolarının gerçekleşme ihtimalini mümkün kılıyor. 2009 ekonomik krizinin etkilerinden hala tam olarak sıyrılamamış olan Avrupa Birliği ülkelerinin istikrarsız siyasi yapıları ve göçmen akını tehdidi altındaki sınırları ile ne Trump'ın ekonomik taleplerini karşılamaları mümkün ne de Rusya tehdidine karşı etkili bir karşılık vermeleri söz konusu.
Avrupa, Trump-Putin zirvesini endişeyle bekliyor
NATO Zirvesi'nin ardından Donald Trump'ın gerçekleştireceği ziyaretler de Brüksel'de bugün yaşanacak gelişmeler açısından hayati önem taşıyor. Trump, bir yandan Fransa'yı Avrupa Birliği'nden ayrılması için kışkırtırken, Brexit'i hayata geçirme konusunda ağır sorunlar yaşayan İngiltere'yi ziyaret edecek. Avrupa Birliği'nden ayrılma sürecini beklenen kararlılıkta sürdüremediği gerekçesiyle kendi partisinin dahi sırt çevirdiği İngiltere Başbakanı Theresa May ile Trump arasında gerçekleşecek görüşmenin Transatlantik ilişkiler açısından bir umut vaat etmediğini söylemek bugünden mümkün. NATO Zirvesi'nden umduğunu bulamayacağı tahmin edilen Trump'ın, 16 Temmuz'daki randevusu ise Avrupalı ortaklarını endişelendirmesi gereken en önemli konu. ABD Başkanı'nı Helsinki'de Rusya Devlet Başkanı Putin ile bir araya getirecek zirve, Trump'ın öngörülemez davranışları ve tercihleri nedeniyle tahrip gücü yüksek bir bombaya dönüşme tehlikesi taşıyor.
Rusya'nın seçim hileleri sayesinde başkanlık koltuğuna oturmakla suçlanan Trump'ın, müttefiklerinden beklediği maddi desteği bulamaması halinde Putin ile sağlayabileceği bir uzlaşma, 1945'teki Yalta Konferansı'ndakine benzer bir paylaşım sürecinin kapılarını açabilir. Üstelik bu defa bu paylaşımın İngiltere olmadan, Avrupa ülkelerinin tamamen dışlanarak yapılması ihtimali uluslararası düzende öngörülemeyen bir kaosun başlangıcı olacaktır. Tabi Helsinki'de bir Trump-Putin uzlaşmasının tam tersi sonuçların alınması da mümkün. Rusya ile enerji ilişkileri nedeniyle Almanya'ya yüklenen Putin'in, Helsinki'de Berlin-Moskova ilişkilerini tamamen koparmaya yönelik bir adım atması da ihtimal dahilinde. Rusya'nın Almanya ve Avrupa'daki, enerji sektörü başta olmak üzere ticari çıkarlarını tehdit edecek bir ABD girişiminin Helsinki'de masaya sürülmesi Ukrayna'da sessiz sedasız sürüp giden savaşın daha farklı bir boyuta evrilmesine yol açabilir. Bu ihtimalin gerçekleşmesi halinde ise hararetlenecek yangının, Azak Denizi'nden Karadeniz'e oradan da Doğu Akdeniz yoluyla Suriye'ye ulaşması ve çatışmaların boyutunu farklı bir düzeye çekmesi uzun zaman almayacaktır.
Rusya'nın desteklediği Esed rejimi bugün ülkenin güneyindeki Dera'da da muhaliflerin direnişini büyük ölçüde sonlandırmış durumda. Şam yönetimi şimdi gözünü bir yandan İdlib'e, bir yandan da ABD ile PKK/PYD'nin kontrolündeki Fırat'ın doğusuna dikti. Donald Trump'ın bugün Brüksel'den alacağı sonuçlar, beklentilerinin ne ölçüde karşılanıp karşılanmayacağı yalnızca NATO ittifakının geleceğini belirlemekle kalmayacak. Helsinki Zirvesi'ne yansımaları olacak bu sonuçlar, Ukrayna ve Suriye gibi iki çatışma bölgesinin geleceğine doğrudan etki ederken, Washington yönetiminin kısa vadede Güney Çin Denizi, Hint Okyanusu ve bunlara bağlı olarak Kuzey Kore ile yürüttüğü diyalog sürecine de damga vuracak. Trump'ın dizginlenemez taleplerinin, NATO üyeleri arasındaki dayanışmayı konsolide etmesi durumunda ise Türkiye ittifak içerisindeki yerini sağlamlaştırmak için bir fırsat elde edebilir. Hem NATO hem de Helsinki zirveleri, Suriye'de yürüttüğü dengeli politika ile terör tehdidini kalıcı olarak bertaraf etmek isteyen Türkiye'nin Cumhurbaşkanlığı hükümet sisteminin başlangıcı ile tecrübe edeceği en önemli sınama olacak. FETÖ elebaşının iadesi, S-400 füze sistemlerinin alımı ve F-35 uçaklarının Türkiye'ye teslimi konuları da buna eklendiğinde, Brüksel'deki NATO zirvesinin iç içe geçmiş pek çok sorunun anahtarı ya da Gordion Düğümü olacağını söyleyebiliriz.
[Ankara'da ikamet eden gazeteci Mehmet A. Kancı, Türk dış politikası üzerine analizler kaleme almaktadır]