Arama

İstanbul'un sularına mısralar üzerinden bakış

“Çocukluğumda, bir Arabistan şehrinde ihtiyar bir kadın tanımıştık. Sık sık hastalanır, humma başlar başlamaz İstanbul sularını sayıklardı: “Çırçır, Karakulak, Şifa suyu, Hünkâr suyu, Taşdelen, Sırmakeş...” Âdeta bir kurşun peltesi gibi ağırlaşan dilinin altında ve gergin, kuru dudaklarının arasında bu kelimeler ezildikçe fersiz gözleri canlanır, bütün yüzüne bizim duymadığımız bir şeyler dinliyormuş gibi bir dikkat gelir, yanaklarının çukuru sanki bu dikkatle dolardı.”

İstanbul’un sularına mısralar üzerinden bakış
Yayınlanma Tarihi: 18.06.2018 00:00:00 Güncelleme Tarihi: 18.06.2018 14:19

"Çocuk ellerinden alırlar son dünya yeşilliğini
Bir bengisu gibi içerler
Son sularını"

Bu hikâye, Tanpınar'ın Beş Şehir'inde yer almış, İstanbul'un mucizelerini anlatan -belki de tek olan- en güzel satırlar. Kimi bir ağacın altından çıkıyordu, kiminin özelliği çam suyu olmasıydı; kimi idrar söktürücü olarak bilinir, kimi de hac farizası için yola çıkan Surre alaylarının yoldaşıydı. Nitekim hepsi bir rahmet mucizesi olarak İstanbul'un memba suları ismini almışlardı. Bu kıymetli suların hepsi günümüze kadar gelemedi. Gelenlere ise yeteri kadar özen gösterilmedi. İstanbul'un kıymetli memba sularına İslâm'da ve edebiyatımızda işlenme biçimiyle birlikte biraz daha yakından bakalım.

MİMARÎ SANATININ SU YAPILARI

Mezopotamya'dan Eski Mısır'a, Hindistan'dan Güney Amerika'ya kadar pek çok kültür ve uygarlık, su kenarında kurulmuştur. Yüzlerce yıllık ihtişamlı tarihi boyunca çok sayıda medeniyete beşiklik eden İstanbul, mimarî sanatının su yapılarında doruğa ulaştığı kentlerin başında gelir.

Şehrin büyük bir kısmı kayalık zemin üzerine oturduğu için kuyu açmak ve suya ulaşmak zahmetlidir. Büyük tatlı su kaynakları olan göller ise şehir merkezine kilometrelerce uzaktadır. Antik çağda, İstanbul'un nüfusu az olduğundan su ihtiyacı sarnıçlar ve kuyularla karşılanabiliyordu. Roma İmparatorluğu döneminde şehrin nüfusunun artmasıyla farklı çareler aranmaya başlandı. Suya ulaşmaktaki zorluklar, Roma döneminden başlayarak Bizans ve Osmanlı dönemlerinde İstanbul'un kemerlerden sarnıçlara, bentlerden çeşmelere pek çok türde mimarî yapıyla süslenmesini sağladı.

İSTANBUL'DA ANADOLU YAKASI MEMBA SULARI

Anadolu yakasının memba suları, bulunduğu bölgenin ismiyle anılır.

ÇAMLICA SULARI
Boğaz yönündeki bir ağacın altından çıkmaktaydı

İstanbul'un Anadolu yakasında zengin su membaları olan Çamlıca Suları, Büyük Çamlıca ve Küçük Çamlıca eteklerinden ve vâdîlerindeki tabakalardan toplanır. 1461 senesinde Fâtih tarafından akıtıldığı söylenen Büyük Çamlıca Suyu'nun kaynağı, Büyük Çamlıca tepesinin eteğinde, Boğaz yönündeki bir ağacın altından çıkmaktaydı. Bu memba, Yusuf İzzettin Köşkü'nün bahçe kapısı önündeydi.

Küçük Çamlıca Suyu ise Küçük Çamlıca tepesinin Büyük Çamlıca'ya bakan güney yamacından çıkardı. Bu su, önce IV. Mehmed (1648-1687) tarafından yaptırılan çeşmeden, sonra da Sultan Abdülmecid (1839-1861) tarafından bugün olmayan Hünkâr Köşkü bahçesinden geçirilerek Küçük Çamlıca çeşmesinden akıtılmıştı. Zengin konaklarında misâfirlere ikram edilen buzlu şerbetler bu suyla yapılırdı. Mehmed Hafid Efendi, bu suyun idrar söktürücü ve sindirimi kolay, hafif bir su olduğunu yazar.

ÜSKÜDAR'IN SU İHTİYACI KARŞILANMIŞ

Çamlıca Suları'yla Üsküdar ve civârının su ihtiyâcı karşılanmış, çeşme ve sebillerin suyu sağlanmıştı. Çamlıca Suları'yla birleşen çeşitli su katmanları olup bunlar farklı isimlerle anılırdı. Çamlıca tarafındaki Tomruk, Şekerkaya, Tiryal Hâtun, Kısıklı ve Ömer Efendi Suları, çeşitli yollarla câmi, sebil, tekke gibi vakıf kuruluşlara ulaştırılırdı. İçerenköy tarafında Merdiven Köyü ile Karaman Çiftliği civârında akan Sazlıdere yanından çıkan kaynaklardan gelen sular, üstü kapalı ufak bir havuzda toplanır; buradan çıkan su, civardan gelen katma suları alarak dolduktan sonra Küçük Çamlıca tepesinin güney eteklerinden gelerek Acıbadem, Nuhkuyusu, Duvardibi, Paşakapısı ve Doğancılar civârındaki çeşmelerden akıtılırdı. Zamanla suyollarının çoğu harap olarak kayboldu.


Z Dergisi, İstanbul'un Kaynak Sularından Hâtıralar: Halûk Perk Koleksiyonu İçme Suyu Pul ve Mühürleri

KAYIŞ DAĞI SULARI
Suyun özelliği çam suyu olmasıydı

İstanbul'un Anadolu yakasında eski ve yeni iki Kayış Dağı Suyu vardır. Asıl eski kaynak suyu, Kayış Dağı'nın şehre bakan batı ciheti eteklerinden çıkardı. Kayış Dağı'ndan çıkan bu suyun özelliği çam suyu olmasıydı, yâni yağmur suyu çamların altından süzülerek kaynaklardan fışkırmaktaydı. Evliyâ Çelebi, Kayış Pınarı'nın ağaçlar içinde tatlı bir hayat suyu olduğunu söyler. Sultan III. Ahmed'in sadrâzamı Nevşehirli Ibrahim Paşa, Kayış Dağı eteklerinden bulduğu üç su kaynağını Kadıköy ve Üsküdar ile Kavak-Bağdat ve Şerefâbad kasırlarına akıttırmıştı. Vakıf suları şehremânetine geçtikten sonra Ibrahim Paşa'nın adı unutuldu. Kayış Pınarı'nın yanındaki av kasrından ve biraz ilerisindeki sultan çiftliğinden eser kalmamıştır. Eski Kayış Dağı suyunun bulunduğu yaşlı çamların yerini çalılar kaplamıştır.20 Mehmed Hafid Efendi, bu suyun idrar söktürücü sulardan olduğunu ileri sürmüştür.

Kayış Dağı'nın kaynak suları, katma sularla beslenerek çevredeki ve uzaktaki birçok semte (Erenköy, Içerenköy, Başıbüyük, Maltepe, Bostancı, Yeditepe, Ferhatpaşa, Üsküdar vd) ve kırk kadar çeşmeye ulaştırılmıştı. 1926'da dağın sağında ve solundaki sular toplanarak "Kayış Dağı Suyu" adıyla Kadıköy'e kadar akıtıldı. 1965 yılında eski isâle (akıtma) hattı yenilenerek İçerenköy, Kozyatağı ve Kadıköy semtindeki halk çeşmesine su verildi. Günümüzde bu çeşmelerin neredeyse hiçbirinden artık su akmıyor.

GÖZTEPE SUYU
385 m kadar bir yükseklikten çıkıyordu

Göztepe Suyu'nun İstanbul'un Anadolu yakasında, Elmalı bendinin kuzeyinde, Kanlıca'nın doğusunda deniz üstünden 385 m kadar bir yükseklikten çıktığı belirtilmektedir. Göztepe Suyu'nun Mehmed Said Efendi Suyu olarak da bilindiği söylenir.

KARA KULAK SUYU
İdrar söktürücü ve hazmettirici

Boğaz'ın meşhur içme sularından olan Kara Kulak Suyu, İstanbul'un Anadolu yakasında, Beykoz'da Dereseki Köyü'nün güneyinden ve kısmen de doğusundan çıkar. Suyun denizden seviyesinin 200 m civârında olduğu kaydedilir. Suyun, Karakulak Ahmet Ağa ya da Giritli Yusuf Ağa tarafından bulunduğu nakledilir. Mehmet Hafid Efendi, Kara Kulak Suyu'nun idrar söktürücü ve hazmettirici olduğunu yazar.26 Çevrede fazla yapılanma olmaması sâyesinde Kara Kulak Suyu günümüzde de içme suyu olarak satılmaktadır. Ayakta olan Kara Kulak çeşmesinin tâmir kitâbesinde şu satırlar yer alır:

"Kara Kulak Suyu'dur çeşmesi olmuşdu harâb
Kıldı ihyâ yeniden pâdişeh-i deryâ-cûd
Tâ ki rîzân ola mizâb-ı semâdan bârân
Rışhasınca ede eyyâmını Hak nâ-ma'dûd
Akdı ağzım suyu târîh yazarken Pertev
Bî-misil oldı zehî çeşme-i Sultân Mahmûd."
Sene 1836/1837 (1252)

SIRMAKEŞ SUYU

Cam gibi berrak bir su

İstanbul'un Anadolu yakasında, Beykoz sırtlarında Dereseki Köyü'ndeki özel Müezzinoğlu ormanlarından çıkan cam gibi berrak bir sudur. Ahmed Mithat Efendi satın aldığı bu suya "Sırmakeş" adını vermiş ve çatanalarla taşıttığı Sırmakeş Suyu'nu İstanbul halkının kullanımına sunmuştu. Su, her gün kağnılarla rıhtıma indirilir, oradan kayıklarla İstanbul'a sevk edilirdi. Sırmakeş Suyu'nu kayıklarla Boğaziçi'nden Suriçi'ne götürüp tulumlarla ve küplerle saraya ve konaklara taşıyan özel sakalar vardı. İstanbul'un en sevilen içme sularından biriydi. Şişelenmiş Sırmakeş Suyu yüksek erkâna sunulurdu. Su tiryâkilerinin sofralarından eksik etmediği Sırmakeş Suyu ile misâfirlere kahve pişirilirdi. Osmanlı İmparatorluğu'nun son döneminde dış ülkelere gönderilen hediyeler arasında bir damacana veya şişe Sırmakeş Suyu da bulunurdu. Geleneksel tarzda süslenmiş Sırmakeş su şişeleri, yabancı elçilere hediye edilirdi. Hac ve umreye gidenler de Sırmakeş Suyu'nu hediye olarak götürürdü.

ÇUBUKLU SUYU
Hasan Bey Gazozu nâmı ile meşhur

Boğaziçi'nin Anadolu kıyısındaki dokuzuncu iskelesi olan Çubuklu Vapur İskelesi'nin arkasında, yolun köşesindeki bir su haznesinde toplanan memba suları, "Çubuklu Suyu" ismiyle satılırdı. 1800'lü yıllarda Hasan Bey Gazozu nâmı ile meşhur olan meşrûbat Çubuklu'daki sularla yapılmaktaydı.

TAŞDELEN SUYU
Surre Alayı'ndaki küplere doldurulduğu anlatılır

İstanbul'un Anadolu yakasında Alemdağ'dan çıkan Taşdelen Suyu'nun 1582 yılında Sultan II. Selim Han'ın eşi Afîfe Nurbânu Sultan tarafından vakfedildiği kaydedilir. Taşdelen Suyu'nun, hac farîzası için yola çıkan Surre Alayı'ndaki küplere doldurulduğu anlatılır. Hac dönüşü bu küpler zemzem doldurularak geri getirildiği için, Taşdelen Suyu "Zemzem'in yol arkadaşı" olarak yüceltilirmiş. Böbrek taşlarının düşürülmesine yararlı olduğu inancı yaygındır.

Sultan II. Abdülhamid devrinde, 1889 târihinde Taşdelen Suyu'nun şişelenip satılma imtiyâzı verildikten sonra, 1897 yılında "ahâlinin menfaatini koruyacak şekilde" tekel (inhisar) altına alınmasına izin verildi. 1934 yılında Vakıflar Müdürlüğü (Evkaf Müdüriyeti) suyun kaynağını ve galerisini koruma altına aldı ve suyun toplanmasını ve dağıtımını/satışını düzenledi. Günümüzde Vakıf Taşdelen Kaynak Suyu, Üsküdar- Şile TEM yolundan 18. km'den girilince Taşdelen'in merkezinden 1 km uzaklıkta üretime devam etmektedir. Taşdelen Suyu'nun bulunduğu mesîre alanı çam, meşe, kayın ve köknar ağaçlarıyla kaplıdır.

İSTANBUL'DA RUMELİ YAKASI MEMBA SULARI

Rumeli yakasında, Sarıyer ve Büyükdere civârındaki tepelerin eteklerinden çıkan meşhur kaynak suları ile Kâğıthâne suları İstanbul'da halkın su ihtiyacını sağlayan meşhur içme sularıydı.

AYAZMA SUYU

Ayazma Suyu, Kâğıthâne köyünün ilerisinde akan derenin solunda, bir tepenin eteğindeki çayırlığın kenarında bulunurdu. Kâğıthâne'nin Ayazma Suyu, Sultan Abdülaziz döneminde Yıldız Sarayı'na getirildi. Zamanla Ayazma Suyu'nun yolları ve hazneleri harap oldu. Sultan II. Abdülhamid döneminde Kâğıthâne Ayazması'na yerleştirilen yeni pompalarla su Mecidiyeköy'e kurulan terfî istasyonuna aktarıldı ve Mecidiyeköy'den de Yıldız Sarayı'na akıtıldı. II. Abdülhamid devrinde sarayın sâkinleri Ayazma Suyu'na pek rağbet edermiş. Ayazma Suyu'nu halk da kullanılabilsin diye II. Abdülhamid Kâğıthâne mesîresine bir de çeşme yaptırdı. Yeni suyollarından akıtılıp bir haznede toplanan su halka satılıyordu. 1937 yılında incelenen su numûnesinin berrak ve lezzetli olduğu kaydedilir.

HAMÎDİYE SULARI
Sert taşlı arâzi içinden akan altmıştan fazla kaynak

İstanbul'un Rumeli yakasında, Kemerburgaz'ın doğusundan başlayıp güneye doğru sık ağaçlar ve sık fundalıklar arasından, sert taşlı arâzi içinden akan altmıştan fazla kaynak Sultan II. Abdülhamid döneminde bir araya getirildi. Kağıthâne'den Kemerburgaz'a giden yollar üstündeki çeşmelerden akan sularla Kemerburgaz'ın güneydoğusundaki Karakemer ve Kovukkemer civârındaki membalar maslakta toplandı ve kirlenmelere engel olmak için maslaklara demir kapılar yapılarak kilitlendi. Tesîsin büyük bölümünün tamamlanması 1900 senesini bulmuştu. Hamîdiye Suları, 133 çeşme vâsıtasıyla İstanbul halkına ulaştırılmaktaydı. Hamîdiye Suyu, 1902 târihinde sokak çeşmelerinin yanı sıra saraya, hastanelere, okullara verildi. Osmanlı su tesislerinde sular pişmiş kilden yapılmış künk borular içerisinden isâle edilirken ilk defa Hamîdiye Suları, dökme demir (font) borular içerisinden basınçla akıtılmış ve vanalarla şebekede manevra yapma imkânı sağlanmıştı.

BÜYÜKDERE (VE CİVÂRI) SULARI

Büyükdere, Boğaziçi'nde İstanbul'un Sarıyer ilçesine bağlı bir semttir. Memba suları Büyükdere civârında fundalıklarla örtülü bir tepenin eteğinden toplanarak Boğaz'a getirilir. Büyükdere vapur iskelesi karşısında çeşmesi bulunur.

KANLI KAVAK SUYU

Kanlı Kavak Suyu'nun membaı, İstanbul'un Rumeli yakasında Zincirlikuyu-Maslak yolunun kuzeyinde, Baltalimânı vâdîsine inen dere yatağının sağındadır. Hakkı Günal, suyun dere civârındaki bir çiftlik binâsının karşısındaki sırttan, toprak üstünden çıktığını; suyun akıntı galerilerinin önüne bir çeşme yapıldığını ve Kanlı Kavak Suyu'nun bu çeşmeden alındığını yazar. Ayrıca, belediye sâhile kadar boru döşeyerek Baltalimânı'ndaki çeşmelere de bu suyu akıtmıştı. Mehmed Hafid Efendi, bu suyun idrar söktürücü olduğunu yazar.

Mermer ve hazneli Emirgan Hamîd-i Evvel Çeşmesi (1781) üstüne çakılı tabelada bu çeşmeden Kanlı Kavak Memba Suyu'nun akıtıldığı yazılıdır. Ne var ki su ağza alınmayacak kadar kötü bir tada sâhiptir. Çeşmeden akan suyun memba suyu olmadığı aşikârdır.

ÇIRÇIR SUYU
Şifâlı bir su olduğuna inanılıyor

Sarıyer deresinin ilerisindeki tepelerden çıkarak maslaklarda toplanan kaynak sularındandır. Sarıyer dere yatağına bakan tepelerden birinin eteğinde küçük bir haznesi ve suyun dışarı aktığı musluklu bir mermer taşı varmış. Vaktiyle yaz-kış verimi değişmeyen Çırçır Suyu numûnesinden 1943 yılında yapılan inceleme sonucunda suyun berrak ve lezzetli olduğu belirtilmiş.

Çırçır Suyu'nun şifâlı bir su olduğuna inanılıyor. Çırçır Suyu mesîre yeri, Sarıyer'in en güzel mesîre yerlerindendir. Mesîrenin içinde bulunan çeşmeden (1914) artık su akmıyor. Atatürk'ün Çırçır Suyu mesîresine gelip dinlendiği günün anısına, her yıl burada kutlanmalar düzenleniyor.

HÜNKÂR SUYU

Sarıyer deresinin ilerisindeki tepelerden çıkarak maslaklarda toplanan memba sularındandır. Hünkâr Suyu'nun kaynağı, Kestâne Suyu'nun 200 m kadar yukarısında aynı tepe üzerindeydi. Sarıyer ve civârında bulunan memba suları arasında Hünkâr Suyu'nun haznesi, vaktiyle en bakımlısıymış. 1943 yılında alınan su numûnesinin billûr ve lezzetli olduğu bildirilmiş.

Ormanlık mesîrelerin yerine Hünkâr Suyu Su Fabrikası kurulmuş ve 1930-1974 yılları arasında faâliyet göstermiş. Bir zamanlar İstanbul halkı Hünkâr Suyu mesîresine pek rağbet ederken artık günümüzde bu yer mesîre olarak kullanılamıyor.

KEÇE SUYU

İstanbul'un Rumeli yakasında bulunan Keçe Suyu'nun, Rami'nin kuzeyinde iki kaynağı vardı. Su kaynağının, Keçe Deresi Kemeri'nin karşısında yer alan Kırkçeşme galerisinin geçtiği tepenin diğer yamacında bulunduğu kaydedilir. Keçe Suyu'nun, Küçük Köyden Ali Bey Köyü'ne giden yolun altından demir boru ile geçirilerek Kırkçeşme haznesinde toplandığı bildirilir. Keçe Suyu membaları için bir korunma mıntıkası yapılmadığından, Küçükköy halkı su galerilerinin ve bacalarının üstüne tarlalar açmış ve evler yaptırmıştır. Gaziosmanpaşa, Bağlarbaşı mahallesindeki târihî vakıf Keçe Suyu'nun gözü kapanmıştır.

MAKRIKÖY ÇOBAN ÇEŞMESİ SUYU

"Uzak köy" anlamına gelen Yunanca bir kelime olan Makriköy, bugün Bakırköy olarak tanınıyor. Bakırköy, Osmanlı ve erken Cumhûriyet dönemlerinde İstanbul'un sayfiye yeriydi. Bakırköy'ün yer altı sularıyla Tuna nehrine bağlandığına inanılıyordu. 1319 târihli bir vesîkaya göre Makriköyü'ne getirilecek su imtiyâzının Posta Müdürü Fahri Beyefendi'nin uhdesine verilmesine hükmedilmişti.44

Kaynağı Bakırköy'de olan Çoban Çeşmesi Suyu, rağbet edilen memba sularındandı. Bakırköy ilçesinin Osmaniye mahallesinde Çoban Çeşme sokağı bulunmaktadır. (Z Dergisi, İstanbul'un Kaynak Sularından Hâtıralar: Halûk Perk Koleksiyonu İçme Suyu Pul ve Mühürleri)


Z Dergisi, İstanbul'un Kaynak Sularından Hâtıralar: Halûk Perk Koleksiyonu İçme Suyu Pul ve Mühürleri

KUR'AN-I KERİM'DE SU

Su, Kur'an-ı Kerim'de Hûd Sûresi /7 ve Enbiyâ Sûresi/30'da kâinatın özü, cevheri olarak yer alır:

"Amel bakımından, en güzel kim olduğu hususunda, sizi imtihan etmek için, gökleri ve yeri altı günde yaratan

O'dur. Bundan önce ARŞ'ı, su üstünde idi. (Yer ve gökler yaratılmadan önce hükümranlığı su üzerindeydi. Suyu daha evvel yaratmıştı). Böyle iken, eğer sen (Ey Rasûlüm) desen ki: "Öldükten sonra muhakkak siz dirileceksiniz" kâfir olanlar mutlaka şöyle derler; "- Bu söylediğin apaçık bir aldatma ve bâtıldan başka bir şey değil..." (Kur'anı Kerim, Hûd Sûresi /7)

İnkâr edenler (kâfirler), semaların ve arzın bitişik olduğunu görmediler mi? Sonra Biz, o ikisini (birbirinden) ayırdık. Ve her canlı şeyi sudan yarattık. Hâlâ inanmazlar mı? (Kur'anı Kerim, Enbiyâ Sûresi/30)

Su, "anâsır-ı erbaa" diye bilinen 'toprak, hava, ateş, su' olmak üzere kâinatı oluşturan dört temel unsurdan biridir. Anâsır-ı erbaa, felsefî bir terim olup bu dört temel unsurdan kuruluk, rutubet, sıcaklık ve soğukluğun oluştuğu söylenir.

Ol sanem ki su yakasında perî dik olturur;
Gayet-i nâzükligindin su bile yutsa bolur.
Atâî Dîvânı

Minyatür: Cihangir Aşurov
Eser Adı: Deniz Korkusu

Ömründe derya-deniz görmeyen birisi bir gemiye biner, gemi denizin ortasına geldiğinde korkudan durmaksızın bağırmaya başlar. Kimse onu avutamaz, ondan rahatsız olsalar da o bağırmaya devam eder. Gemidekilerden âlim birinin önerisiyle onu denize atarlar. Bir süre denizde kaldıktan sonra gemiye geri alırlar. Adam sakin bir şekilde oturmaya başlar. Anlamıştır ki gemi denize göre güvenli ve rahattır. Şimdi gemide olduğu için hep şükrediyor.

EDEBİYATIMIZDA SU KAVRAMI

Türklerde su inancı ile ilgili Kaşgarlı Mahmut'tan günümüze kadar pek çok eserde, atasözünden kıssaya kadar edebi ve plastik sanatlarda işlenmiş malzeme mevcuttur. Bunlardan birkaç örnek verecek olursak;

-Suw körmegince, etuk tartma
'Suyu görmeyince paçayı sıvama' karşılığındaki bu söz günümüzde de aynen kullanılmaktadır.

-Usukmışka sakıg kamug suj körünür.
'Susamışa serap, büsbütün su görünür'

-Balık suvda, gözü taştın.
'Balık suda, gözü dışarıdadır'.

-Kudhugda suv bar, it burnı tegmez.
'kuyuda su var, fakat itin burnu yetişmez.'

-Ol keçişini suv iletti.
'Geçit yerini su götürdü.'

-Bugday katında sarkaç savalır.
'Buğdayın yanında karamuk da sulanır.'

-Suv içürmezke, süt ver.
'Su vermeyene sen süt ver.'

-Eşyek ayur, başım bolsa sundırıda suv içgeymen.
'Eşek, başım esen olsa denizden su içerim.'

-Buzdan suv tamar (Buzdan su damlar).
'Huyu babasına benzer demektir.'

-Oglan suv töker, ulug yanı sınur.
'Çocuk su döker, büyüğün ayağı kayıp bir yanı kırılır.'


Z Dergisi, İstanbul'un Kaynak Sularından Hâtıralar: Halûk Perk Koleksiyonu İçme Suyu Pul ve Mühürleri

YEŞİL SU, YAĞIZ YER VE YEŞİL ÇİÇEKLER

Yerleşik medeniyetin ürünü olan Kutadgu Bilig'de de su ile ilgili pek çok deyim ve atasözü yer almaktadır. Bugün de kullandığımız "yüz suyu" tabiri, aynı şekilde şeref, itibar, hatır anlamlarını ihtiva etmektedir. Göktürk metinlerinde geçen Yeşil Irmak anlamındaki "Yaşıl-Ögüz" sözü Kutadgu Bilig'de, yeşil su, yağız yer ve yeşil çiçekler birlikte geçmektedir. (Geleneksel Türk Sanatında Ve Edebiyatımızda Su, Aski Genel Müdürlüğü Yayınları, Yayın No: 8, Anadolu'da Su Medeniyeti Dizisi : 5)

Yağız yer ile yeşil su, yaraşıp uyuştular.
Yeşil su ise, kızıl ateşe konuk olmaz.

Tanrı kime utanma ve göz suyu vermişse
Ona şerefle, yüz suyu ve devlet de verir.

Yüzünü sulu, onurlu tutmak istersen eğer
Dilini söyletme yalan sözle, sen bundan sakın.

TÜRK ŞİİRİNDE SU İMGESİ

Klasik Türk şiirinde ve Halk şiirinde su, maddi ve manevi yönleriyle birçok şair tarafından işlenmiştir. Fuzulî'nin "Su Kasidesi"nde su, dini bir mahiyet kazanarak Hz. Muhammed'in (S.A.V.) yoluna uymuştur. Halk şiirinde su genellikle sevgili ile beşeri aşk bağlamında kullanılmıştır. Karacaoğlan'ın şiirlerinde su imgesi daha çok pınar, nehir, derya şeklinde görülmekle beraber sevgili ise suna, ördek vb. ifadelerle karşılanır.

Klasik Türk şiirinde su imgesi birçok şairin ilgi alanına girmiştir. Özellikle "su" redifli şiirlere Klasik şiirde çok rastlanır. Bu dönemin su temalı en meşhur manzumesi olan Fuzulî'nin "Su Kasidesi"nde başını taştan taşa vurarak gezen avare su, temiz yaratılışı ile dini ve kutsal bir yapıya bürünerek Hz. Muhammed'in (S.A.V.) yoluna uymuş ve insanlığa temiz yaratılışını açıkça göstermiştir:

"Tıynet-i pâkini rûşen kılmış ehl-i âleme
İktidâ kılmış tarîk-i Ahmed-i Muhtâr'e su"

Karacaoğlan'ın koşmalarında su motifi pınar, nehir, derya olarak görülmektedir ve genellikle sevgili (suna, ördek vb.) ile birlikte kullanılır:

Yeşil başlı gövel ördek
Uçar, gider göle karşı.
Eğricesin tel tel etmiş
Döker gider yare karşı.
(Cumbur, 1973: 307)

Tevfik Fikret'in "Gayyâ-yı Vücut" şiirinde şair kırlarda gezerken bir çukurda kederli, solucanlarla, sülüklerle, yılanlarla dolu su ile karşılaşırız. Buradaki su imgesi şairin trajedisinin, karamsar psikolojisinin tabiata yansımasını imgeler:

"Bâzı, kırlarda gezerken görülür nefretle:
Bir çukur yerde birikmiş mütekeddir bir su,
Solucanlarla, sülüklerle, yılanlarla dolu.
Adacıkların gibi sathında yüzen ebr-i hevâm,
Sazların zıll-ı kesîfinde o bî-had, bî-nâm
Kaynaşan mahşer-i muntin, acı bir haşyetle"
(Fikret, 2005: 99)

Yahya Kemal Beyatlı'nın şiirlerinde su imgesi çok defa deniz kavramında karşılığını bulur. Şairin "Açık Deniz" başlıklı şiirinde deniz imgesi sonsuzluk duygusunun bir yansımasıdır. Bu şiir, "sonsuzluk duygusunun hâkim olduğu mekânda "ilerleme", mekânda "genişleme", mekânda "yayılma" ve "yaşama" idealinin tahassürlerinden neşet eden bir 'iç sıkıntısı'nın çığlığıdır. Mahzûn sınırların ötesinde kalan vatan topraklarının dinmeyen feryâdı, bitmeyen ağrısıdır."

"Gördüm deniz dedikleri bin başlı ejderi;
Gördüm güzel vücûdunu zümrütliyen deri
Keskin bir ürperişle kımıldadı anbean;
Baktım ve anladım ki o ejderdi canlanan
Sonsuz ufuktan âh o ne coşkun gelişti o!
Birden nasıl toparlanarak kükremişti o!
Yelken, vapur ne varsa kaçışmış limanlara,
Yalnız onundu koskoca meydan ve manzara!
Yalnız o kalmış ortada, âsî ve bağrı hûn,
Bin mağra ağzı açmış, ulurken uzun uzun,
Sezdim bir âşinâ gibi, heybetli hüznünü!
Rûhunla karşı karşıya kaldım o med günü,
Şekvânı dinledim, ezelî muztarip deniz!
Duydum ki rûhumuzla bu gurbette sendeniz.
Dindirmez anladım bunu hiç bir güzel kıyı;
Bir bitmeyen susuzluğa benzer bu ağrıyı.
(Beyatlı, 1997: 14-16).

Ahmet Haşim, annesiyle "çıktığı geceleri" imgesel bağlamda gece ve suyu birlikte işler. Onun "Sensiz" adlı şiirinde çocukluk yıllarına özlem duyması ve annesini kaybettiği günleri hatırlaması dile getirilir:

"Annemle karanlık geceler bazı çıkardık.
Boşlukta denizler gibi yokluk ve karanlık
Sessiz uzatır tâ ebediyyetlere kollar…"


Z Dergisi, İstanbul'un Kaynak Sularından Hâtıralar: Halûk Perk Koleksiyonu İçme Suyu Pul ve Mühürleri

Ziya Osman Saba'nın "Oda" adlı şiirinde geçen dizelerde Saba'nın şiirinde çokça geçen oda, kapı, perde, cam, pencere ve duvar gibi eve ait nesne ve bölümler imgesel bağlamda ele alınmıştır. "Oda şiiri, başlığından itibaren, Saba'nın evi bir sığınak olarak konumladığını ortaya koyan önemli bir şiirdir."

"Duyulmaz oldu şehir… Perdeler ve dört duvar.
Bir su sesi, bir saat, çinkoda tıkırtılar."

Ziya Osman Saba'nın "Sebil ve Güvercinler" şiirinde, şadırvan kuşlar için hayati bir fonksiyona sahiptir:

"Çözülen bir demetten indiler birer birer,
Bırak yorgun başları bu taşlarda uyusun.
Tutuşmuş ruhlarına bir damla gözyaşı sun.
Bir sebile döküldü bembeyaz güvercinler"

Cahit Sıtkı Tarancı'nın şiirlerindeki yaşam-ölüm tezadı su imgesinde de görülür. Şair, suyun olumlu-olumsuz taraflarını değişik şiirlerinde ele alır. Otuz Beş Yaş Şiiri'nde , "Su insanı boğar, ateş yakarmış" (Tarancı, 2000: 189) dizesiyle suyun olumsuz, boğucu özelliğine gönderme yapmıştır.

"Bir Yaz Günü" adlı şiirde sıcak/ateş/yakıcılık izleği, "kuruyan su" metaforuyla, zamanın kayboluşunu ifade eder.

Çok uzak alemlere özlem duyan şair, "İçimizden yanarız, dışımızdan yanarız/Nerdeyse varlığımız duman olup uçacak" (Tarancı, 2000: .53) dizeleriyle ateş-duman arasındaki determinist yaklaşımını dile getirir. Su, yaşamın kaynağı olmasına rağmen şair, "kuruyan su" ifadesiyle bitişi/yok oluşu tezat bir söylemle dile getirir.

Necip Fazıl'ın "Su" başlıklı sekiz şiiri yer almaktadır. Şair suyu arıtıcı, her zaman temiz kalan ve rehberlik yapan kutsal bir unsur olarak ifade eder. Su bütün şiirler boyunca maddi ve manevi özellikleriyle ön plana çıkar:

SU - 1

Bir hamam ki, arınma gayesinden şaheser;
Arınmışların yeri, Cennette nurlu Kevser.
(Kısakürek, 1995: 188)

SU - 2

Kâinatta ne varsa suda yaşadı önce;
Üstümüzden su geçer doğunca ve ölünce.
(Kısakürek, 1995: 189)

SU - 3

İnsanlar habersizken yolların verâsından,
Gökle toprak arası su şaşmaz mecrâsından.
(Kısakürek, 1995: 190)

SU - 4

Su kesiksiz hareket, zikir, ahenk, şırıltı;
Akmayan kokar diye esrarlı bir mırıltı.
(Kısakürek, 1995: 191)

SU - 5

Kâh susar, kâh çırpınır, kâh ürperir, kâh çağlar;
Su, eşyayı kemiren küfe ve pasa ağlar.
(Kısakürek, 1995: 192)

SU - 6

Su bir şekil üstü ruh, kalıplarda gizlenen;
Yerde kire battı mı, bulutta temizlenen…
(Kısakürek, 1995: 193)

SU - 7

Bu dünya insanlığa manevi hamam olsa;
Her rengiyle insanlık tek renkte tamam olsa…
(Kısakürek, 1995: 194)

SU - 8

Su duadır, yakarış, ayna, berraklık, saffet;
Onu madeni gökte altınlar gibi sarfet!
(Kısakürek, 1995: 195)


Z Dergisi, İstanbul'un Kaynak Sularından Hâtıralar: Halûk Perk Koleksiyonu İçme Suyu Pul ve Mühürleri

Necip Fazıl, su imgesini "Sakarya Türküsü" başlıklı şiirinde Türk İslam sentezli bir bakış açısıyla kullanır. "Necip Fazıl, Türk İslam ülküsüne sahip bir şairdir. Onun için Sakarya bu ideali simgelemektedir. Bu mefkûrede Sakarya yalnız değildir. Şair de ona eşlik etmektedir:"
(Şengül, 2011: 113)

"İnsan bu, su misali, kıvrım kıvrım akar ya;
Bir yanda akan benim, öbür yanda Sakarya.
Su iner yokuşlardan, hep basamak basamak;
Benimse alın yazım, yokuşlarda susamak.
Her şey akar, su, tarih, yıldız, insan ve fikir;
Oluklar çift; birinden nur akar; birinden kir.
Akışta demetlenmiş, büyük, küçük, kâinat;
Şu çıkan buluta bak, bu inen suya inat!"
(Kısakürek, 1995: 398-399)

Sezai Karakoç, "Yağmur Duası" şiirinde İslami yaşamda önemli yere sahip olan yağmur duası inanışından bahseder:

Yağmur duasına çıksaydık dostlar,
Bulutlar yarılır gökler açardı.
Şimdi ne ihtimal, ne de imkân var.
Göğe hükmetmekten kolay ne vardı,
Yağmur duasına çıksaydık dostlar!
(Karakoç, 2013: 12).

"Monna Rosa"da "Yağmurlardan sonra büyürmüş başak, / Meyvalar sabırla olgunlaşırmış." (Karakoç, 2013, 16) diyen Karakoç, yağmuru bereket kaynağı olarak görmekle beraber sabır temasını da ön plana çıkarır. (Journal of Turkish Language and Literature Volume:1, Issue: 2, Autumn 2015, (65-84), İmge Ve Cumhuriyet Dönemi Türk Şiirinde "Su" İmgesi , Mustafa Karabulut)

Derlenmiştir.

2024 Fikriyat. Tüm hakları saklıdır.
BİZE ULAŞIN