İnanma ihtiyacı insanın fıtratında var olan bir his. Dinlerin en güzeli İslamiyet ile tanışmadan evvel insanlar doğadaki olayları olağanüstü görüp onlarda tanrıyı aradılar. Semavi dinlerle beraber gelen Allah inancıyla vahdet düşüncesi çok tanrı düşüncesinin yerini aldı. Hz. Peygamberimizle beraber de Allah ve İslamiyet'in ışığı dünyayı aydınlattı. Kurban da dinimizle daha güzel bir anlam kazandı.
KURBAN NE ZAMANDIR İNSANLIK TARİHİNDE
Sözlükte "yaklaşmak, Allah'a yakınlık sağlamaya vesile olan şey" anlamına gelen kurban ibadeti insanlarla var oldu. Hatta halk arasındaki kullanılan tabirlere de yansıdı. "Kurban olmak" tabiri sevginin halk arasında gösterme biçimi oldu.
İnsanlar inandıkları dinin gereği her zaman kurban sunma eyleminde bulunmuşlardı. Hangi sebeplerle kurban insanlık tarihi boyunca vardı?
*Hayranlık: İnsanlar kendisine olağanüstü gelen şeylere hayranlık duymuşlardı ve o hislerini hayran oldukları varlıklara kurban ile dile getirmişler.
* Şükran: İnsanoğlu kendisine bahşedilen şeyler için inandığına ilahına şükran duyar teşekkürünü de kurban ile sunardı.
*Gönül alma: İlkel dinlerde tanrının gazabından korunmak veya işlediği günahı affetmesi için kurban eyleminde bulunurlardı.
*Adak: İnsanlar bazı dileklerinin Allah tarafından kabul edilmesini ister. Dileği gerçek olunca da kurban keser.
*Kefaret: İnsanlar yaptıkları fenalıklar ve işledikleri günahların karşılığı olarak kurban sundular.
BAYRAM OLARAK KURBAN
Kurban Bayramı Hz. İbrahim'in oğlu Hz. İsmail'i kurban etmek istemesi ve Hz. İsmail'in buna razı olması, sonunda Allah'a karşı gösterilen büyük sadakatin karşılığı olarak hayvan kurban edilmesinin hâtırasını taşırlar ve mü'minler bu günlerde kurban kesmek suretiyle, bu iki peygamberin Allah'a karşı verdikleri başarılı imtihanın sevincini yaşarlar.
OSMANLI'DA KURBAN BAYRAMI
Yüzyıllar boyu süren bir imparatorluk, yüreklerde Hz. Peygamberimizin sevgisiyle Allah aşkı… Osmanlı Devleti'nin kültüründe İslam medeniyetinin en yüce halini görmek mümkündür. Bu kültür, halkın yaşayış biçiminde de şekil alır ve bayramlar bunun en güzel örnekleridir. İnsanların sevgiyle kucaklaştığı, birliğin ve beraberliğin hissedildiği, kalabalık aile sofralarında Allah'a edilen şükürlerin bol olduğu, küçüklerin, yaşlıların, fakir ve hastaların sevindirildiği o güzel bayramlar… Günümüzde geçmiş bayramlara özlem ne kadar çok olsa da bugünkü şartlarda yüreklerde hissedilen yine aynı bayram heyecanı ve yine aynı tatlı telaşlar…
MÜBAREK BAYRAM KALEMDEN KÂĞITLARA DÖKÜLDÜ
Ortaya çıkmış eserler halkı anlatan en güzel portrelerdir aslında… Bu sebeple de yazılmış eserlerde bayramın tüm heyecanı, yapılan ritüeller ve de özellikle Divan şiirinde âşıkla sevgili için bayram mazmunu dikkatimizi çeker. Hatta Sultan şairlerimiz de bu mübarek günler için eserler kaleme almıştır. Divan edebiyatında ramazan ve kurban bayramları vesilesiyle yazılmış kasideler de bu mübarek günlerin şiirde özel tür olarak konu alındığını ispatlar. Iydiyye denilen bu kasidelerde ıyd-i fitr (ramazan bayramı) ve ıyd-i adhâ (kurban bayramı) diye de bayramlara özel şiirler yazılırdı.
Türk edebiyatında 'bayram şiir tarzı' olmaması düşünülemezdi. Îdiyye denilen bu tarzda bol bol kurban motifi bulunur. Kaside ve kıta nazım şekliyle yazılır. Hilal tasviri kullanılan medhiye bölümünde övülen kişinin nitelikleriyle bayram ve bayramlarda yaşananlar arasında benzetme ve mecazlarla bağ kurulur. Anadolu Türk tasavvuf edebiyatında "kurban" kavramı daha felsefi olarak kullanılmıştır. Burada kastedilen "nefs"tir. Edebi mutasaffıvlar nefslerini kurban ederler.
IYD-İ ADHÂ (KURBAN BAYRAMI)
Kurban bayramı vesilesiyle yazılmış ıydiyyelerde, bayram için yazılmış kasidenin tüm özellikleriyle beraber bütün nüktelerin kurban merkezli olduğu görülür. Hayali Bey,
"Sanmanız gülgün şafak oldu ufuktan aşikâr / lyd için çarh-ı felek sevrini kurban eyledi" derken bayram sabahı gökyüzünü kaplayan kızıllığın feleğin kestiği kurbanın kanından kaynaklandığını teşhis ve hüsn-i ta'lil yaparak anlatır. Nevî'nin Damad İbrahim Paşa için yazdığı ıydiyyedeki, "Sana kurban olan sürsün safa-yı kebş-i ismail/ Cenabın Merve'si erbab-ı hacata medar olsun" beyti de bu kurban nüktesinin tipik bir örneğidir. Ayrıca yine onun lll. Murad için yazdığı bir ıydiyyede, kurban bayramı günlerinin aynı zamanda hac günleri olmasından hareketle birçok defa Kâbe, kıble, Safa, Arafat gibi yerler zikredilmiş ve buralarda Hz. İbrahim- İsmail kıssası geçtiği için telmihe dayalı bir anlatım takip edilmiştir ki bu duruma başka şairlerin ıydiyyelerinde de rastlanır. Hayalî Bey'in, "Kâbe-veş mestûr olan dilberler oldu aşikâr /Nûr görmüş hacı-veş uşşakı nalan eyledi" beyti de bu nükte üzerine kurulmuş.
HEDİYE VERMEK BAYRAM ÂDETİDİR
Bayramlarda herkesin kendi durumuna göre bir hediye (ıydâne) verme âdeti Divan edebiyatına, kurban bayramında âşıkların canlarını sevdiklerine kurban etmesi şeklinde yansır. FuzûIi'nin, "Yılda bir kurban keserler halk-ı âlem ıyd için / Dembe-dem saat-be-saat ben senin kurbanınım" ve Fehîm-i Kadîm'in, "Iyd-ı adhadır ki dil cananına can gösterir / Her kişi bu demde kassabına kurban gösterir" beyitleri bu yansımanın iki örneğidir.
KURBAN KANI ÇOCUKLARIN ALNINA SÜRÜLÜR
Çocukların alınlarına kurban kanı sürülmesi yine Fehîm'in beyitlerinde şu şekilde yerini bulur:
"Sürh-pûş olmuş serapa kana girmiş dilberim / Gayri tıflân gerçi ancak cephede kan gösterir".
Bayramlarda kadın ve kızların ellerine kına yakılması âdetinin şiirdeki örneklerini de Necati Bey'in, "Mader-i dehr yine tıfl-ı mehin parmağını / Rûz-ı ıyd erdi deyü eyledi hınna ile al" ve "Şafak-ı mahı gören şöyle sanır kim zen-i dehr / Payına yaktı kına sakına taktı halhal" beyitlerinde bulmak mümkün…
Bayramlarda çocukların alınlarına kan sürülmesi, kadın ve kızların ellerine kına konulmasıyla onların bu sevinç günlerinde kına gibi geleneksel ve dinen caiz bir unsurla süslendiklerini gösterdiği gibi, özellikle erkek çocukların gerektiğinde canlarını bir bayram coşkusuyla vatanları için kurban etmeye hazır kınalı kuzular, koçlar oldukları şeklindeki eski bir ananeye gönderme de yapılmış olur.
SULTAN ŞAİRLERDE KURBAN
Klasik Türk Edebiyatı içerisinde pek çok şair yetişti. Bu şairlerin büyük çoğunluğu Osmanlı Devleti zamanında sultanlar tarafından da desteklendi. Zaten pek çok kaynakta yer aldığı gibi Osmanlı sultanlarının da çoğu müstakil divan tertip edebilecek kadar usta şairlerdi ve belki de bu yüzden ilime, sanata ve sanatçıya sahip çıkma konusunda oldukça hassas davranmışlardı.
Doğuya ait tarih ve siyaset kitaplarında sık sık anılan bir atasözü vardır. Denilir ki; "Kelâmü'l-mülûk, mülûku'l-kelâm." yani "Sultanların sözü, sözlerin sultanıdır." Gerçekten de Osmanlı padişahlarının, hatta hanedan mensuplarının neredeyse tamamına yakınının bizzat şiirle meşgul olması dünya tarihinde eşine kolay rastlanamayacak bir tablo karşımıza çıkarıyor.
Sevgilisinin mahallesini Kâbe kabul eden âşık kurban olarak kendi canını sunar. Hatta bu durum onun için büyük bir şeref kaynağı ve mutluluk vesilesidir: "Kâbedür kûyı Muhibbî eyledün çünki tavâf / Hâcı oldun farzdur cânunı kurbân eylemek" (Kanuni Sultan Süleyman)
Hatta sevgili uğruna kurban olmak, hac sevabından üstün görülür: "Yâra kurban olmagı gel bana ta'lîm eyle kim Şimdi bildüm kim sevâb-ı hacc-ı ekber var imiş" (Kanuni Sultan Süleyman)
DİVAN ŞAİRLERİNDE KURBAN
Didüm işigüne yüzüm süreyim güldü didi
İşte bak Ka'be gerek hâcı gerek kurbân ol
(Necâti)
Şâir, sevgilinin eşiğine yüz sürmeyi murad ettiğinde sevgili Kâbe'ye bakmanın bile sevap olduğunu ima eder biçimde: "İşte bak Kâbe! Hem hacı ol, hem kurban!" der.
Şimdi tîg-ı cevr ile öldürme kurbân oldugum
Iyd-ı adhâ geldügünde idesin kurbân-ı ıyd
(Bâki)
"Cefa kılıcınla şimdi öldürme beni kurban olduğum. Kurban bayramı gelsin de o zaman (canımı alarak) kurban vazifeni yerine getirirsin."
Kana gark olsa tenim ola garîk-i rahmet
Tek beni Ka'be-i kûyunda sen eyle kurbân
(Hüdâyi-i Kadîm)
"Tenim kana boğulsa da (aslında) rahmete gark olur. Yeter ki beni Kâbe gibi mukaddes semtinde sen kurban eyle." Şâir "tek" kelimesini tevriyeli kullanarak "diğer âşıklarına iltifât etme, sadece beni kurbân eyle" de demek istiyor.
Ka'be-i kûyun tavâfından beni men itme kim
Ne kadar olsam zaîf âhir senün kurbânınam
(Kavsî)
"Kâbe gibi azîz olan semtini tavâftan beni men etme. Ne kadar zayıf olsam da sonuçta senin kurbanınım."
SEVGİLİ UĞRUNA ÖLMEK HACI OLMAK DEMEKTİR
Öldür beni vü gönlümü al kim bu Ka'be'de
Hâcı gerek fedâ ola kurbân ile bile
(Kavsî)
"Sevgilim! Ben öldür ve gönlümü sök al yerinden! Bu Kâbe'de hacı olmak kurbanla beraber ölmekle mümkündür ancak!"
Visâl-i haccın istersen tavâf it Ka'be-i kûyın
Gerekdir âşıka kurbân içün cânın fedâ kılmak
(Sûzî)
"Vuslat haccı istiyorsan sevgilinin Kâbe gibi değerli makamını ziyaret et, sonra da cânını kurban eyle ki haccın tamâm olsun."
Bilürem ıyd-i visâlün bana câvîd olmaz
Eyle kurbân beni kim böyle güzel îd olmaz
(Fehîm i Kadim)
"Sana kavuşma bayramının benim için sonsuz olmadığını biliyorum. Sevdiceğim! Beni kurban eyle de bayramımız bayram olsun."
AŞIĞIN VUSLATI CANINI KURBAN ETMESİDİR
Azmî yolunda cân ile kurbânun oldugı
Iyd-i visâle irmek içün bir bahânedür "
(Gedizli Azmî)
"Vuslat bayramı"na erişmenin yegâne yolunun canı kurban etmektir."
Kurbân eyle cânunı mânend-i kûsfend
Iyd-i visâle irmege tek bir bahâne kıl
(Âsaf)
"Koyun gibi canını kurban eyle de vuslat bayramına erişmeye bir bahanen olsun"
ZÂTÎ KURBANLIK KOYUNU BİLE KISKANIR
Beni kurbanun idin çalma bıçagun ganeme
Ne bilür yoluna can virmegi ol bir meleme
"Bıçağı koyuna çalma, beni kurbanın et. Koyun ne bilir yoluna cân vermeyi, o işi gücü meleme olan / beceriksiz bir hayvandır."
Ayntablı Hâfız Abdülmecidzâde Efendi hilal ile bayram arasındaki irtibatı da hatırlatır şekilde bayram günü sevindirilmemesine sitemkârdır:
Iyd-i vaslınla sevindürsen n'ola ben hasteni
Ey hilâl-ebrû dimezsin bu da kurbânım benim
"Hilâl kaşlım! 'Bu da benim kurbanımdır' demezsin. Vuslatının bayramıyla ben hastanı (kurban etsen de) sevindirsen n'olur?"
Hayalün tekye-i dilde halilüm eyle tek mihmân
Yolına can ile serden iki kurbânumuz vardur
(Hüdâyi-i Kadîm)
"Dostum! Hayâlini gönül tekkesine yeter ki misafir eyle. Yoluna hem canımızı hem başımızı kurban ederiz."
HER ŞAİR CANI KURBAN ETMEYE HEVESLİ DEĞİL
Said Giray kabul olunacağını bilse can kumrusunu sevgilinin cemâli için şevkle hemen kurban edeceğini söyler ama ne kumrudan kurban olur, ne "fakir"den kurban istenir.
Kumrî-i cân-ı fakîr olsa idi makbulün
Hasret-i şevk-ı cemâlünle iderdüm kurbân
Hayre Gir Eyle Bugün Kurbân Kurbân Üstüne
"Sevgili sayısız gönülleri fetheden güzellik mülkünün sultanıdır. Bayram günü sadece bir iki kurban kesmek sultana yakışmaz."
Kâ'be'dür kûy-ı nigârun kendü cânlar cânıdur
Kapusında kırdugı âşıkları kurbânıdur
(Kanuni)
"Semti Kâbe, kendisi canlar canı olan sevgilinin sürüne sürüne gelen kurbanları da kapısında kırıp geçirdiği âşıkları olacaktır."
SEVGİLİNİN YERİ KURBANLIK MERKEZİ
Re'fet'in dediğine bakılırsa sevgili, muhabbet ehli kurbanların çokluğundan neredeyse bıçak kullanmadan ve hiçbirini atlamaksızın her birinin kanına girer.
Zebh eder min-gayr- sikkînin tegâfül eylemez
Girse erbâb-ı mahabbet dest-i hûn-efşânına
Böylece sevgilinin semti fânilikk vâdisinin kurban yerine benzer:
San Ka'be-i kûyı küşte-gândan
Kurbân-geh-i vâdi-i fenâdur
(Fehîm-i Kadîm)
Divan şiirinde kurban ve bayram ile ilişkili beyitler elbette bu kadar değil. Hayatın yansıması olan şiir ve edebiyatta bu konuyla ilgili birçok şiir karşımıza çıkar. Özellikle sevgili için kendini kurban etmek, bayramda sadece bir gün kurban kesildiğini ama şairin her gün kurban olması temel konulardan dikkat çekenleri arasında…
(Derlenmiştir.)