Samipaşazade Sezai, Osmanlı Devleti'nde 19. yüzyılın önemli devlet adamlarından biri olarak gösterilen şair ve bürokrat Abdurrahman Sami Paşa ile Dilarayiş Hanım'ın oğlu olarak 1859'da İstanbul'da dünyaya geldi. Sezai'nin büyükbabası El Haci Ahmet Necip Efendi de müderris ve şairdir.
Küçük yaşlardan itibaren özel öğrenim gören Sezai, Arapça, Farsça, Fransızca, Almanca ve İngilizce öğrendi.
Çocukluğunu ve gençliğini bazı eserlerinde anlattığı gibi dönemin tanınmış edebiyatçı ve devlet adamlarının toplandığı babasının konağında geçiren Sezai'nin edebi kişiliğinin gelişmesinde bu konak büyük bir rol oynadı.
14 YAŞINDA YAZARLIĞA BAŞLADI
Yazı hayatına henüz 14 yaşındayken başlayan Sezai'nin ilk yazıları, 1874'te "Kamer" gazetesinde yayımlandı.
Samipaşazade Sezai'nin 3 perdelik bir tiyatro oyununu kaleme aldığı ilk kitabı "Şir", 1879'da okuyucuyla buluştu. Farsçada "aslan" anlamını taşıyan ve bir trajediyi ele alan kitap, dilinin sadeliğiyle okuyucunun dikkatini çekti.
Sezai, babasının vefatının ardından 1880'de ağabeyi Suphi Paşa'nın başında olduğu Evkaf Nezareti Mektub-i Kalemi'nde (Vakıflar Müdürlüğü) memur olarak görev aldı.
Usta yazar, 1881'de Londra Elçiliği'ne ikinci katip olarak atandı. İngiltere'de kaldığı 4 yıl boyunca İngiliz ve Fransız edebiyatını inceleme fırsatı bulan Sezai, elçilikteki görevinden istifa ederek 1885'te İstanbul İstişare Odası'nda çalışmaya başladı.
İlk romanı "Sergüzeşt"i 1888'de okuyucuyla buluşturan yazarın bu romanı, Türk edebiyatında romantizmden gerçekçiliğe geçişin başarılı örneklerinden biri olarak kabul edildi.
77 YAŞINDA HAYATA VEDA ETTİ
Samipaşazade Sezai, 1901'de Paris'e gitti ve Meşrutiyet ilan edilene kadar kaldığı Paris'te Jön Türklere katıldı.
İstanbul'a 1908'de dönen yazar, 1909'da Selanik'te katıldığı İttihat ve Terakki toplantısında Mustafa Kemal Atatürk'le tanıştı. 2. Meşrutiyet'in ilanından sonra aynı yıl Madrid Büyükelçiliğine atanan Sezai, 1. Dünya Savaşı'nın başlaması ve sıhhatinin bozulması üzerine Madrid'ten İsviçre'ye geçti.
Yazar, savaşın bitmesinden ardından 1921'de İstanbul'a geri gelerek, Süleymaniye Kız Lisesinde kısa bir süre Türkçe öğretmenliği yaptı.
Milli Mücadele yıllarını yurt dışında geçiren Sezai, ülkesine yapılan saldırı ve işgallerden dolayı hayal kırıklığına uğrarken, Batı medeniyetine duyduğu sevgi ve saygıyı yitirerek, "Çanakkale'ye Dair", "Kahraman Türk Zabiti", "Yaralı Bir Asker", "Malta Geceleri" ve "Çalınmış Ülkeler" yazılarında bu fikir değişikliğini içeren duygu ve düşüncelerini kaleme aldı.
Sezai, İspanya'daki yıllarını "Gırnata" ve "El-Mescidü'l Camia: Elhamra" yazılarında, İsviçre'de geçirdiği dönemi ise "İsviçre Hatıratı" başlıklı makalesinde işledi.
"SANAT İÇİN SANAT" ANLAYIŞIYLA ESERLER VERDİ
Samipaşazade Sezai'nin, "Küçük Şeyler" adlı öykü kitabı 1891'de yayımlandı. Eser, Servet-i Fünun yazarlarını da etkiledi.
Hikaye ve romanlarında genellikle halkın içinden kahramanları kendi dilleri, çevreleri ve günlük yaşamlarıyla ele alan Sezai, 1900'de "Rumuzu'l-Edeb" ve 1923'de ise "İclal" adlı kitaplarını yayımladı
Henüz 17 yaşındayken tanışıp dost olduğu Namık Kemal ve Abdülhak Hamit Tarhan gibi yazarların etkisinde kalan Sezai, eserlerinde Batı edebiyatına yönelerek, betimlemelerde şairane bir üslubu tercih etti.
"Sanat için sanat" anlayışıyla eserler kaleme alan yazar, öykülerinde küçük, önemsiz ve şaşırtıcı konuları ruh çözümlemeleriyle, doğal ve günlük konuşma diliyle işledi. Türk edebiyatında modern anlamda, kısa öykünün kurucusu kabul edilen yazar, romantik bir mizaca sahip olmakla birlikte, gerçekçilik akımından da etkilendi.
Sezai, şiirlerinde romantizm, roman ve hikayelerinde ise realizmi tercih etti.
Alphonse Daudet'nin "Jak" romanının Türkçeye çevirisini yapan yazar, yaşamının son yıllarında başladığı "Konak" adlı romanını tamamlayamadan, 26 Nisan 1936'da hayata veda etti.
İstanbul'da 77 yaşında vefat eden Sezai, Küçük Su Mezarlığı'nda Recaizade Mahmud Ekrem'in yanına defnedildi.