📍 KLASİK NEDİR, NE ZAMAN ORTAYA ÇIKAR?
◾ Klasik sözlükte; üzerinden çok zaman geçmesine rağmen değerini kaybetmeyen anlamına gelmektedir. Daha geniş bir tabirle, her kültürün ortaya koyduğu, dünya mirası sayılan her türlü yazılı, sözlü, bina edilmiş esere klasik, bu tavra da klasikleşme denmektedir. Sanılanın aksine üç beş kişi dediği için değil, kuşaklar boyunca sahiplenildiği için bu büyük eserler klasik diye adlandırılmaktadır.
◾ Klasikler, bir medeniyetin ortaya çıkış ve zirve dönemlerinde var olmaktadırlar. Bir medeniyet ortaya çıktığında haliyle bir klasik de onunla beraber doğmuş olur. Çünkü medeniyet bir yaşam standardı, birlikte yaşama kültürü ve ortak bir zihin yapısı inşa etmektedir. Ortaya konulan bu *nüveler bir kavmin yahut ortak bir amaç etrafında birleşmiş kavimlerin ortaya bir medeniyet tasavvuru çıkarmalarına vesile olmaktadır. Bu dönemde telif edilen klasik eserlere ilk dönem klasikleri ya da erken klasikler de denilmektedir. Bu eserlerde *temayüz eden özellik, ilkleri belirlemeleri olmuştur. İlk dönem klasikleri bir yaşam perspektifinin ilk tavırlarını ve adımlarını gözlemleyebildiğimiz eserlerdir.
(x) *Nüve: Öz
(x)*Temayüz: Sivrilme
◾ Medeniyetlerin zirve dönemlerinde ortaya çıkan klasikler ise daha çok ciddi bir tavır sahibi ve olgunlaşmış olup, oturmuş bir medeniyet tecrübesini temsil ederler. Yüzyıllardır her kuşaktan insanın çok sevdiği klasikler sırtlarında çok büyük bir mazi taşımaktadırlar.
🔍KLASİKLERİMİZDEN ÖRNEKLER
Süleyman Çelebi ve Mevlid-i Şerif'i
◾ Asırlardır okunan Mevlid-i Şerif yazılı klasiklerimizin öncülerindendir. Süleyman Çelebi 14. ve 15. yüzyılda Divan-ı Hümayun ve Bursa Ulu Camii imamlığı yapmış, Bursa ve saray ehli tarafından sevilen ve hürmet duyulan muhterem bir zattır.
◾ Bursa Ulu Cami'nin İmamı olan Süleyman Çelebi bir gün halka vaaz etmekte olan bir vaizin hadsiz sözleri üzerine büyük bir hassasiyet ile içlenmiş ve Vesiletü'n Necat adıyla müsemma, Mevlid-i Şerif olarak bilinen meşhur klasiği yazmıştır. Vesiletü'n Necat "failatun failatun failun" kalıbı ile yazılmış olup, 768 beyit ve on altı bölümden oluşmaktadır. Mevlid-i Şerif edebi sanatların, ayet, hadis ve İslami kavramların içerisinde bol bol kullanıldığı, belli bir makamla, yüksek sesle okunan bir klasiktir.
◾ Münacat ile başlayan eser Allah'ın birliği, Peygamberimizin (sav) doğumu sırasında ortaya çıkan mucizeler, hicret, tebliğ, miraç, Efendimizin vasıfları, vefatı ve hatime gibi ana başlıklardan meydana gelmektedir. Süleyman Çelebi'nin Mevlid-i Şerif ile ortaya koyduğu kararlılık ile Vesiletü'n Necat tüm Osmanlı coğrafyasında asırlarca okutulmuş ve hala günümüzde okunmaya devam etmektedir.
(x)Münacat: Allah'a yalvarış amacıyla kaleme alınmış manzum veya mensur eser.
📌 Bilgi Notu
Ülkemizde çoğu çocuk Kur'an-ı Kerim öğretimini cami ve Kur'an kurslarından almaktadır. Haliyle kuşaklar boyunca devam eden cami musikisi ve Mevlid-i Şerif kültürü ile çok erken tanışmaktadırlar.
Buhurizade Mustafa Itri ve Segâh Tekbiri
◾ 17. yüzyılda Buhurizade Itri Efendi tarafından bestelenen ve bu coğrafya boyunca çok sevilen tekbir bestesi bugün hala dinlenmekte ve dillerden düşmemektedir. Mustafa Efendi asıl adı olup Buhurizade lakabı, Itri ise mahlasıdır. 17. yüzyılda yaşamış hattat, şair, bestekârdır. Sarayda musiki hocalığının yanında Hanendelik de yapmıştır. Esirciler Kethüdası iken yabancı esirlerden farklı ülkelerde kullanılan makamları öğrenmiştir. Itri Efendi Türk Musiki tarihinin en önde gelen bestekârlarındandır. Hattatlığı ve şairliği ne kadar kuvvetli olsa da öne çıkan tarafı bestekârlığı olmuştur. Itri Türk Musikisinin hemen her türünde beste vermiş nadir bestekârlardandır. (Baki Süha Edipoğlu, Ünlü Türk Bestekârları)
Buhurizade Itri Efendi bestelemiş olduğu Segâh Tekbiri ve Salat-ı Ümmiyyesi ile ortaya musiki alanında bir şaheser, klasik koymuştur. Coğrafyamızın tüm camilerinde bu besteler hala Müslümanların gönül ve dilinden düşmemektedir.
📌Bilgi Notu
Buhurizade Itri'nin Esirciler Kethüdası yaparken yabancı esirlerden öğrendiği makamlar, tınılar ve Batı müziğine dair kırıntılar şahsi tekâmülünde çok ciddi bir yer kaplamıştır.
Yunus Emre ve şiirleri
◾ Yunus Emre'nin şiirleri o denli sevilmiştir ki bir zikir gibi hala bolca okunmakta ve kuşaklar boyu bestelenmiş şiirleri kulaklara şifa olmaya devam etmektedir. Yunus Emre, Tapduk Emre'nin yanında riyazete başlamış ve tekkeye kırk yıl boyunca eğri odun taşımamaya gayret etmiş bir gönül eridir. Yaşadığı manevi haller ve tezkiye sonucunda ortaya klasikleşmiş dizeler, mısralar ve şiirler çıkarmıştır. Kendisi Türkçenin süt dişidir ve bu döneme kadar hala şiirleri aşılamamıştır. Eserlerinde Allah, Peygamber aşkı ve aşk ana temayı oluşturmaktadır. Yunus Emre gönüllere girmenin asıl fetih olduğunu savunan Anadolu'daki Müslüman varlığını mayalayan abide şahsiyetlerdendir.
📌Bilgi Notu
Anadolu'nun farklı noktalarında Yunus Emre makamlarının olması milletimizin Türkçe'nin büyük şairine olan vefası ile alakalıdır. Yunus Emre'nin Anadolu'da ondan fazla makam ve mezarı bulunmaktadır. Milletimiz Yunus Emre'yi o denli bağrına basmıştır ki herkes bir makam ile onu yanında istemiştir.
Müzekki'n Nüfus
◾ Anadolu'da çokça okunan klasik eserlerden biri de Eşrefoğlu Rumi'nin yazdığı Müzekki'n Nüfus adlı kitabıdır. Eşrefoğlu Rumi tedrisatını ve riyazetini tamamladıktan sonra memleketi İznik'e dönmüş ve vefatına kadar irşad çalışmalarını sürdürmüştür. Müzekki'n Nüfus ana hatlarıyla tasavvuf ve ahlak hakkındaki genel bilgileri herkesin anlayabileceği şekilde anlattığı için çok sevilmiş ve zamanında tüm evlerde okunmuştur. Müzekki'n Nüfus'un birinci bölümünde dünya sevgisi, ikinci bölümünde daha çok tasavvufi âdâb ve erkân ele alınmıştır. Bu kıymetli klasik eserin dupduru bir Türkçe ile yazılmış olması halk arasında popüler olmasında epey etkili olmuştur.
📌Bilgi Notu
Eşrefoğlu Rumi, Eşrefiyye'nin piridir. Bu özellik ve Müzekki'n Nüfus'un halk için yazılmış olması eşrefiliğe geniş bir yayılma alanı sağlamıştır.
Mızraklı İlmihal
◾ İlmihal türünün ilk örneği olarak kabul edilen Mızraklı İlmihal 'in yazarı tespit edilememiştir. Bu klasik eser Anadolu'da senelerce hıfzedilmiş ve en çok okunan İslam hukuku eseri olmuştur. Helaller ve haramlar gibi net konulara odaklanan eser Anadolu'daki günlük Müslüman yaşantısını şekillendirmesi bakımından çok mühim bir noktada durmaktadır. Eser okuyucuyu detaya boğmaz ve pratik fıkıh kaidelerini aktarır. Aynı zamanda diğer İslam hukuku eserlerinden boyut olarak az olmasına rağmen muhteva açısından da bir o kadar kuvvetli olması ile meşhur olmuştur.
📌Bilgi Notu
Mızraklı İlmihal Anadolu'da mushafların asıldığı bezlerle sarılan bir klasiktir. Hemen her evde olması ve el yazısı ile çoğaltılması sebebiyle birçok nüshası bulunmakta ama müellifi ne yazık ki bilinememektedir.
Erzurumlu İbrahim Hakkı ve Marifetname
◾ Erzurumlu İbrahim Hakkı 18. yüzyıl büyük Osmanlı âlimlerindendir. Otuz sene ilmi tahsilini ikmal etmiş ve büyük klasiklerimizden olan Marifetname'yi kaleme almıştır. Marifetname ansiklopedik bir karşılığı olan ve sözel, sayısal, doğu ve batı bilimlerinin birlikte ve herkesin rahatça anlayabileceği bir şekilde anlatıldığı eserdir.
Marifetname'nin sade bir Türkçe yazılmış olması ve herkesin ilk duyuşta anlaması eseri büyük bir şöhrete kavuşturmuştur. İnsanlar uzun yıllar yıldızlar ve astroloji ile alakalı ilimler olduğu kadar ilmi meseleler için de Marifetname'yi karıştırmışlardır.
📌Bilgi Notu
Erzurumlu İbrahim Hakkı Marifetname'yi telif ederken aynı zamanda İslam medreselerinin sadece İslami İlimler üzerine ihtisas yaptığına dair safsataları da bertaraf etmiştir.
(x)Bertaraf etmek: Ortadan kaldırmak.
Hz. Ali Cenknameleri
◾ Milletimizin savaşçı karakteri İslam ile tanışınca, Hz. Ali ile özdeşleşmiştir. Yiğit olanlara Ali denmesi buradan gelir. Hz. Ali'nin kahramanlıkları asırlar içerisinde kulaktan kulağa anlatılarak hatta tarihi gerçeklikleri dahi geçerek menkıbevi bir konuma yükselmiştir. Hz. Ali ve etrafında gelişen Cenknameler, Anadolu kültürü içerisinde epeyce geniş bir alan tutmaktadır. Hz. Ali Cenknameleri on üçüncü yüzyılda bir tür olarak ortaya çıkmıştır.
◾ Çocukların her gece dinlemek için bekledikleri bu eserler yaklaşık yedi yüz sene boyunca yiğitliğin, cengâverliğin ve kahramanlığın zirvesi olarak efsaneleşmiştir.
Envarü'l Aşıkin
◾ Ahmed Bican tarafından on beşinci yüzyılda kaleme alınan Envarü'l Aşıkin bir siret kitabı olarak başlıca dört bölümden meydana gelmektedir. Âlemin yaratılışı ve sırları, peygamberler ve hususiyetleri ile Peygamber Efendimizin hayatı, ahlâkı ve yaşantısı, melekler, ibadetler, mübarek günler, ölüm, kıyamet, ahiret gibi konular eserin içeriğini ihtiva eder. Envarü'l Aşıkin yüzyıllar boyunca ev okumalarının başucu eserlerinden olmuştur. Birçok insan Efendimizin siretini bu eser üzerinden öğrenmiştir.
📌Bilgi Notu
Envarü'l Aşıkin Anadolu'da oluşan Müslüman-Türk kimliğini mayalayan en önemli eserlerden birisidir. Basımı hala yapılmakta ve ilgi görmektedir.
🔍BİR KLASİK BİZE NE VADEDER?
◾ Klasik elbette bir sanat eseri olduğu gibi tavır da olabilir. Anadolu bir beraber yaşama ve hoşgörü klasiğidir. Bu kıymetli coğrafyada var olan Müslümanlar tüm dünyaya birlikte yaşayabilme pratiğinin ne demek olduğunu kanıtlamışlardır. Bu tavrı tarih boyunca Müslüman coğrafyası dışında başka bir coğrafyada görebilmemiz mümkün olmamıştır. Bu meseleler mültecileri sopa ile kovalayan Batı için verilemeyen sınavlar gibidir. Bu topraklar asırlar boyunca hoşgörüyü klasikleştirdiği gibi klasikler anlamında bir açık hava müzesi amacı da görmektedir.
Maziye dair ne söylense onlar hemen oracıktalar…
◾ Peki, bir klasik bize ne söyler, biz onda nasıl kendimizi buluruz? Bir klasik içerisinde bulunduğu tarihi dönem ve olaylarla elenmiş, bir müşterek zihni yapının emeği neticesinde ortaya çıkmış ve dikkatle damıtılmış bir tecrübedir. Klasiklerin her daim güncel kalması uğraştıkları alan ile alakadardır.
◾ Beş yüz sene evvel okunan bir eser niçin hala aşılamıyor ya da bir cami ki hala estetik olarak üstüne çıkamıyoruz veyahut bin sene önce kaleme alınmış bir şiir bizleri nasıl hala aynı noktadan yakalayabiliyor? İşte dikkat çekilmesi gereken nokta, yüzyıllardır hiç tanışmamış insanları birbirine bağlayan, bizleri biz kılan, birbirimize yaklaştırmasıdır.
Bir eleştiri…
◾ Klasikler bir bakımdan da güzel sanatlara dair bir estetik seviye ölçümü olarak görülmektedir. Bu hususta eserin, toplumun ciddi bir kesiminin beğenisini kazanmış olması esastır. Bu şekilde estetik görgüsü yüksek bir kaygı çağlar içerisinde tesis edilmiştir. Ortaya koyulan eserin bir klasik olup olmayacağı değerini kaybedip kaybetmeyeceği ile alakalıdır. Bugün de ortaya konan bir mimari yapı, yazılı eser, beste, resim değerini kaybetmeden sonraki kuşaklara kalırsa o da elbet klasik olacaktır. Klasikler ortaya çıktıktan sonra popülerliklerini hiç kaybetmemiş olan nadide sanat eserleridir.
Bir metal parçası bir klasik olabilir mi yahut biz mi artık nesnelere güzel bakmıyoruz?
◾ Modern dönem de her çağ gibi kendi klasiklerini üretmiştir. Lakin modern klasikler bizim bildiğimiz klasiklerden değildir. Bir kola markasıdır mesela modern dönem klasiği… Her tarafa reklamları asılan bir mobilya firması veya batınca adı unutulacak bir markadır. Modern dönem klasikleri ciro ile alakalı meselelerdir. Yani maddi bir kazanımı ve kazandırması yoksa yahut sermayeyi beslemiyorsa bir karşılıkları yoktur.
◾ Üstelik bu modern klasiklerin bizim klasiklerimiz gibi iyiye yönlendiren bir tarafı da yoktur. Aksine bu klasikler insan sağlığını, ruhi dengeyi ve fiziki sağlığı mütemadiyen bozan eserlerdir. Bu çağın müziklerini sonraki kuşaklar dinleyebilir ama önceki kuşaklar dinleyemezler. İşte bir klasik ölçüsü bu kadar net olmaktadır. Hemen her şeyin değiştiği modern dönemde sanat eserleri de bu değişimden payını almış ama kıymetlerinden zerre yitirmemişlerdir. Modern dönemde ortaya çıkan sanat ve telif eserlerinin ne denli geleceğe kalacağı ise hala cevabını bilemediğimiz büyük bir muamma oluşturmaktadır.
Sorulması gereken soru nettir; kapitalizm klasik üretebilir mi?
FİKRİYAT