TÜM BAŞLANGIÇLARIN ANAHTARI BESMELE
Besmele, bir ayet olduğu halde Kur-an'da 114 defa geçmesi onun fazilet ve önemini gösterir.Besmele, Rahman ve Rahim olan Allah'ın adıyla anlamına gelen "Bismillâhirrahmânirrahîm" âyetinin adıdır. Besmeleye "Allah'ın adını anmak" anlamına gelen "tesmiye" de denir.
BESMELE VE KULLUK
İslâm'ın varlık, bilgi ve değere bakışını şekillendiren besmele, kulluk bilinciyle hayatı anlamlandırır. İster dünyevî ister uhrevî olsun, bir Müslüman her meşru ve anlamlı işinin öncesinde besmeleyi okuyup Allah'ı anmakla, Allah Teâlâ'nın ilâhlığını (ulûhiyetini), kendisinin de kulluğunu (ubûdiyetini) ifade etmiş olur.
OSMANLI'NIN NAİF DÜŞÜNCESİ BED-İ BESMELE
Osmanlı Devleti'nde geleneksel öğretim kurumlarından biri olan dârüttalîm, taş mektep, mahalle mektebi gibi adlarla da anılan sıbyan mektepleri dinî bilgilerin öğretildiği kurumlardı. Dinî bilgileri öğrenmek için ilk aşama Besmele'yi öğrenmekti.
Bed'-i Besmele ise "Besmele'ye başlamak" anlamına gelir. Osmanlı Devleti'nde çocuklar dört veya beş yaşına geldiklerinde ilk mektebe, bugünkü karşılığı ile ilkokula başlarken düzenlenen törene "Bed'-i Besmele/Bed'-i Besmele Cemiyeti" veya tören sırasında okunan dualara "âmîn" denildiği için "Âmîn Alayı" adı verilmişti.
PEDAGOJİK AÇIDAN BED-İ BESMELE
Bed'-i Besmele törenlerinin, törene katılan çocukların okul korkusunu giderme, çocuklara okuma isteğini aşılama ve çocukları arkadaşlarıyla kaynaştırma gibi önemli pedagojik amaçları vardı. Aynı zamanda bu törenler sayesinde çocuk, aile içinde olduğu gibi, cemiyette de yeni bir statü kazanırdı. Bu merasimlere verilen büyük ehemmiyet, İslâmî terbiye anlayışında mektebe ve öğretmenlere verilen değeri açıkça ortaya koymaktadır.
BED-İ BESMELE VE ÂMİN ALAYI
Çocuğun hayatının önemli geçiş devrelerinden olan eğitime başlama, önceden kararlaştırılan bir günde yapılır ve mektep hocasına bu gün haber verilirdi. Bed'-i Besmele törenleri, perşembe veya pazartesi günleri yapılırdı. Törene mektepteki diğer çocuklar da katılırdı, edilen dualara âmîn dedikleri için bu çocukların oluşturduğu topluluğa Âmîn alayı adı verilirdi. Mektebin hocası, Âmîn alayına katılacak öğrencilere önceden haber verir, törende en güzel giyeceklerini giymelerini söylerdi.
Törene özel tarih ve kıyafetler belirlenirdi
Törenin yapılacağı tarih, ayrıca aile fertlerine ve yakınlara duyurulurdu. Mektebin önünde, önde ilahiciler, arkada Âmîn alayı sıraya girip, rengârenk kıyafetler içinde mektebe başlayacak çocuğun evine gelirlerdi.
Besmele'ye başlayacak olan çocuk, yeni elbise giyinmiş, elbiseleri değerli mücevherlerle süslenmiş, boynuna kıymetli bir şal ve sırmalı bir cüz kesesi asılmış bir şekilde Âmin alayını beklerdi.
Besmele'ye başlayacak çocuğu götürecek olan fayton, kapının önünde hazır beklerdi
Faytonun fenerlerine askılar asılır, çocuğun mektepte üzerine oturacağı yuvarlak veya kare şeklinde kadife gibi kıymetli kumaşlardan yapılan minder, rahle ile birlikte bir adamın başı üzerinde, faytonun önünde taşınırdı. Çocuk faytona, yakınları ile bindikten sonra fayton hareket ederdi. Faytonun arkasında ilahi okuyanlar, onların arkasında da âmînciler ilerlerdi. Bu grubu ilahici başı yönetir, ilahilerin her mısraından sonra âmînciler âmîn derlerdi. Bu şekilde önceden belirlenmiş bir güzergâhta rengârenk ve pür-âhenk dolaşan alay, bütün halkın dikkatini çekerdi. Eğer çocuk bir şeyhin çocuğuysa, şeyhin tarikatini belli eden sancaklarla, şeyhin dervişanı da alaya eşlik eder, kudüm ve halile çalınır, zikirler çekilirdi.
Âmîn alayı bu şekilde daha önceden belirlenmiş güzergâhta dolaştıktan sonra, çocuğun evinin kapısının önünde durur, okunan ilahi ve gülbank(hep bir ağızdan ve makamla yapılan dua)la eve girerdi.
Besmele'ye başlanacak ev de hazırlanırdı
Besmele'ye başlanacak evin sofasında veya en büyük odasında minderler, seccadeler serilmiş, öd ağacı ile buhurlar yakılmış olurdu. Mektebin hocası, odanın ortasındaki mindere, Besmele'ye başlayacak çocuk da hocanın karşısında otururdu. Evde bilginlerden veya şeyhlerden biri varsa hocanın yerini alırdı. Çocuk, boynundaki Elifba cüzünü çıkartır, hoca ile aralarındaki rahleye koyar, ailenin ekonomik gücüne göre bafon (aslı fakfon, bakır, nikel ve çinkodan oluşan gümüş görünüşünde bir alaşım), pirinç, gümüş veya altından hilal (harfleri işaretlemede kullanılan araç)ini de eline alırdı. Hoca, Besmele çekip Rabbi Yessir'i okuduktan sonra, Arapça harfleri teker teker okur ve öğrencisine de okutturur, Rabbi zidni ilmen duasıyla dersi bitirirdi. Öğrenci hem hocanın hem de odadakilerin ellerini öptükten sonra, hoca veya başka birisi tarafından dua edilip, tören tamamlanırdı.
Mektep ilahileri
Bed'-i besmele törenine bağlı olarak ortaya çıkan mektep ilahileri arasında besmele ilahilerinden de söz etmek gerekir. Mesela, "Ya ilahi başlayalım ism-i bismillah ile", "Bu duaya el açalım ism-i bismillah ile", "Sen kabul eyle duamız besmele hürmetine", "ilmini eyle müyesser ya ilahe'l-alemin" beyitleriyle başlayan konu ile ilgili bir ilahinin diğer beyitleri de benzer niyazları ihtiva eder.
Törende hediye dağıtılırdı
Evin müsait olmaması durumunda tören okulda da yapılabilirdi, o zaman ikram edilecek lokma tatlısı okulda dağıtılırdı.
Sofralar kurulur, Âmîn alayına katılan öğrencilere, törene katılanlara yemek verilir veya yalnız lokma tatlısı ikram edilirdi. Âmîn alayındakilere, ilahicilere para dağıtılır; mektep hocasına ve kalfalara nakdî hediyenin yanında cebelik çuha, mintanlık kumaş da hediye edildiği olurdu.
EDEBİYATTA BED- İ BESMELE
Sosyo-kültürel açıdan çok zengin ve Türk Edebiyatına mahsus bir tür olan sûrnâme, "düğün, ziyafet, şenlik" anlamına gelen sûr ve " mektup, kitap, risâle, kitap" anlamındaki nâme kelimelerinin birleşmesi ile oluşur. Sûrnâmeler, şehzadelerin sünnet düğünlerini, sûr-ı hümâyûnları (evlenme törenleri) ve vilâdet-i hümâyûnları (şehzade veya sultanları doğumlarını) anlatırlar.
BED'-İ BESMELE TÖRENİNİ ANLATAN SÛRNÂME-İ ŞEHRİYÂR VE YAZARI ENDERÛNLU FÂZIL
Enderûnlu Fâzıl'a ait gösterilen ve kütüphane kayıtlarına Sûrnâme-i Şehriyâr adıyla kaydedilen eserden hareketle, Birinci Abdülhamit'in şehzadeleri Mustafa ve Süleyman'ın Bed'-i Besmele törenlerinin nasıl gerçekleştiğine, Osmanlı arşivindeki kayıtlardan da yararlanılarak ışık tutulmuştur. Törenin gerçekleştiği tarih, eserin sonundaki ifadeler, hem mensur hem de manzum kısımlardaki edebî benzetmeler, eserin Enderûnlu Fâzıl'a ait olduğunu göstermekte, muhteva da eserin adlandırmasını doğrulamaktadır. Edebiyat dünyasına makalemizle tanıtılan bu eser, ayrıca şehzadelerin Bed'-i Besmele törenlerini konu edinen ilk müstakil sûrnâme metni olma özelliğini gösterir.
ESERİN İÇERİĞİ
Eserin giriş kısmında "Yaratan Rabbinin adıyla oku!" Alak/1; "Yine ona tarafımızdan bir ilim öğretmiştik" Kehf 18/65; "İnsana bilmediğini öğretti." Alak/5; "…biz seni yeryüzünde Halife yaptık." Sad/19 ayetleri ve "Beşikten mezara kadar ilmi arayınız." hadisi yer alıyor.
Eserin ilerleyen kısımlarında törenin içeriği de verilmiş.
Törenin tarihi
Fâzıl, Şehzade Mustafa ve Süleyman'ın Bed'-i Besmele töreninin "sene-i elf ve mi'e ve semâniyye ve tis'în" yani 1198 yılının Rebî'ü'l-âhir ayının beşinci günü olan çarşamba (27 Şubat 1784) başlayacağının önceden kararlaştırıldığını ve duyurulduğunu söylemiş. Kendisinin de töreni ve tören sebebiyle yapılan şenliği kısaltarak anlatmak üzere bu eseri kaleme aldığını belirtmiş.
Tören hazırlıkları: Ziyafet hazırlığı, otağ ve çadırların kurulması
Törenin gerçekleştirileceği İncili meydana padişah için herkesi hayran bırakan bir otağ kurulmuştur. Eserde geçen İncili meydan, Mimar Davut Ağa tarafından yapılan Sarayburnu sahilindeki İncili Köşk'ünün etrafı olmalıdır.
Törenin başlaması ve törene katılanlar
Hazırlıklar tamamlandıktan sonra, ertesi gün yani 29 Şubat 1784 Cuma sabahı tören başlamış. Fâzıl, feleği mektebe, güneşi okula giden bir çocuğa, güneşin doğarak etrafı aydınlatmasını da çocuğun Nur suresini okumasına benzeterek, törenin sabah başladığını çok güzel bir şekilde dile getirmişti.
Esere göre, törene Birinci Abdülhamit'in saltanatında 31 Temmuz 1782 - 31 Mart 1785 tarihleri arasında sadrazamlık yapmış olan Hamit Halil Paşa, Şeyhülislam Efendi, diğer vezirler, âlimler, devlet adamları, devlet ileri gelenleri katılmış ve onlar ziyafet verilecek alana davet edilmişti. Ziyafete devlet adamları ile birlikte pek çok kişi katılmıştı.
Ziyafet
Fâzıl, ziyafette neler ikram edildiği konusunda eserinde bilgi vermemiştir. Araştırmalar sonucu ziyafete katılanlar ve ziyafet için alınanların kayıtlarının tutulduğu 7 Zilkade 1198 (22 Eylül 1784) tarihli bir arşiv belgesi tespit edilmiş. Bu belgede ziyafete katılacaklar, ziyafet için alınan gıda malzemeleri ( hangi malzemelerin ne kadar alındığı ve kaç kuruş tuttuğu), mutfak araç ve gereçleri (hangi araç ve gereçlerden kaç adet alındığı) kaydedilmiş.
Eserde adı geçmeyen, Kapudan Paşa, Mustafa Paşa, ağa-yı dârü's-sa'adetü'ş-şerîfe, sadr-ı Rum efendi, sadr-ı Anadolu efendi, nakîbü'l-eşrâf efendi, ağa-i yeniçeryân-ı dergâh, ser-bevvâbin-i dergâh, şeyh-i Ayasofya-i Kebîr'in de ziyafete katıldığı da bu belgede ortaya çıkmış.
Şehzadelerin kıyafetleri ve atları
Fâzıl da şehzadelerin törende giydikleri sorguçlarından ve hırkalarından eserinde bahsetmiş. Sorguçlar, altından yapılmış, elmas ve çeşitli mücevherlerle süslü. Ayrıca şehzadelerin omuzlarında altın işlemeleri ve karanlık gece gibi simsiyah samur kürkü olan hırkaları var.
Şehzadelerin atları, Burak tavırlı ve sabah rüzgârı gibi hızlı hareket ediyor. Atların eyer takımları, üzerlerine örtülen ve bir tür zırh olan kesmeleri altınla kaplanmış. Bunların her yanında yer yer elmaslar asılı.
Bed'-i Besmele alayı ve saçı
Hamit Halil Paşa, Şeyhülislam ve diğer devlet adamları padişahın bulunduğu Babüssaade'ye gelmişler, şehzadeleri görmek için beklemişlerdi.
Simgesel özelliği nedeniyle sarayın en önemli kapısı Babüssaade'dir. Divan meydanı ile Enderun okulunun ve padişah dairelerinin yer aldığı III. Avluya geçişi sağlayan bu kapı, Birun ile Enderun'un düğüm noktası olması ve cülus, bayram gibi törenlerde padişahın bu kapının önünde oturması nedeniyle sarayın birinci derece önemli bir yer. Değişik dönemlerde bu kapı çeşitli adlar almış. Bunların en yaygın olarak kullanılanları Arz Kapısı, Akağalar Kapısı ve Babüssaade'dir.
Alayın yolunun sağında ve solunda tımar sahipleri; şehzadelerin arkasında eski bir devlet geleneği üzere kapıcıbaşılar, mansıp sahipleri, devlet ileri gelenleri rütbe sırasına göre arka arkaya geçmişler. Şehzadelerin önünde ise, lalaları altından dokunmuş kumaşla kaplı ve mücevherle süslenmiş rahleler üstünde, cildi elmas ve çeşitli mücevherlerle kaplanmış Kur'ân-ı Kerîm taşımışlar. Onların arkasında ise şehzadelerin hademe-i hâne-i Hâssa'dan olan laları Hurşid Süleyman Ağa ve Tahir Ağa yürümüş, şehzadelerin atlarının yanında ise çukadarlar gitmiş.
Fâzıl edebî bir benzetmeyle şehzadelerin üstünde de meleklerin kanatlarıyla gölge yaptığını söyler. Şehzadelerin arkasında ise, hazine kethüdası altın ve gümüş saçısı yapmış. Saçılan paraların gürültüsüyle gökyüzü çınlamış, saçılan dirhem ve dinarlarla yeryüzü, yıldızlarla dolu gökyüzü gibi olmuş.
Şehzadelerin Besmele'ye başlaması ve törenin bitmesi
Alay bu şekilde halkla beraber sağa ve sola selam vererek, saltanat gösterişiyle ziyafet verilen İncili Kasrı'na gelmiş, şehzadeler babalarının huzurunda, Şeyhülislam hazretlerinden Kur'an okumaya başlamışlar. Şeyhülislam dua ettikten sonra, şehzadeler geldikleri yoldan geri dönmüşler, fakat Kızlarkapısı'ndan Harem'e gelmişlerdi. Babaları da diğer yoldan daha önce gelerek şehzadeleri karşılamış. Daha sonra hazırda bulunan Enderun Ağaları yine gümüş ve altın saçısı yapmışlar.
Şairin duası
Hâk-i pâyına gelip hâl-i dili 'arz itdim
Eyleme pâdişehim Fâzıl'ı mahzûn meded
Eserin sonunda Fâzıl, padişah ve devam-ı devlet için dua etmiş. "Meded" redifli gazeliyle sıkıntılı bir durumda bulunduğunu dillendirmiş, padişahtan kendisini mahzun bırakmamasını istemişti.
(I.Abdülhamit'in Şehzadelerinin Bed'-i Besmele Törenini Anlatan Enderûnlu Fâzıl'ın Sûrnâme-i Şehriyâr'ı Üzerine - Neslihan KOÇ KESKİN, İslam Ansiklopedisi)