Birinci Dünya Savaşı'na girmemize sebep olması ile bildiğimiz iki savaş gemisi "Midilli" ve "Yavuz"un hikâyesi, aslında Alman İmparatorluk donanmasında başlamıştı.
Bunlardan "Midilli" adını alan "Breslau", hafif bir kruvazördü ve yapımı 1911'de tamamlanarak Alman Akdeniz Filosu'na katılmıştı. "Yavuz" adını alan "Goben" ise, yine 1911'de yapılan bir drednotdu. Her iki gemi de, Balkan Savaşları sırasında Akdeniz'de devriye görevi üstlendiler.
GİZLİ ANLAŞMAYLA İSTANBUL'A GELEN GEMİLER
Birinci Dünya Savaşı başladığı sırada, Akdeniz'de bulunan "Goben" ve "Breslau" zırhlılarına, sadece İttihat ve Terakki'nin önde gelen isimlerinden Sadrazam Said Halim Paşa, Harbiye Nazırı Enver Paşa, Dâhiliye Nazırı Talat Paşa ve Meclis-i Mebusan Reisi Halil Bey'in imza attığı, gizli bir Osmanlı-Alman ittifak anlaşması uyarınca İstanbul'a gitmeleri emri verilmişti.
Kendilerini takip eden İngiliz donanmasına ait gemileri atlatarak Menisa Limanında kömür ikmali yapan iki Alman zırhlısı, önce İzmir'e gelmiş, oradan da 10 Ağustos'ta Çanakkale önüne varmıştı.
"ALMANYA'DAN İKİ GEMİ SATIN ALINDI!"
O dönemde Türk kamuoyunda, inşaları İngiltere'ye ısmarlanmış ve parası ödenmiş olan "Sultan Osman" ve "Reşadiye" zırhlılarının teslim edilmeyerek alıkonulması hadisesi konuşuluyordu.
Böyle bir ortamın da verdiği atmosferle, 11 Ağustos 1914'te Çanakkale Boğazından geçmelerine izin verilen gemiler, Osmanlı Devletinin ilan ettiği tarafsızlık kuralları gereğince, 24 saat içerisinde kara sularından çıkmaya davet edilmesi veya silahsızlandırılması gerekirken, satın alınmıştı.
Bu satın alma kararı Alman elçisi Wangenheim'e de iletilmiş ve ertesi gün durum basına bildirilerek, İngiltere'nin "Sultan Osman"la "Reşadiye"ye el koymalarına karşılık, Almanya'dan iki gemi satın alındığı ve bunun kutlu ve hayırlı bir olay olduğu yönünde yazılar yayımlanmıştı.
RUS LİMANLARININ BOMBALANMASIYLA BAŞLAYAN SAVAŞ
"Goeben" ve "Breslau" zırhlıları 16 Ağustos'ta İstanbul'a gelmiş, "Goeben"e "Yavuz", "Breslau"ya da "Midilli" adı verilmişti.
Alman Amiral Suşon, "Paşa" yapılarak, subayları ve mürettebatının başlarına birer fes takılmıştı. 29 Ekim 1914 günü Suşon Paşa idaresindeki filo, Sivastopol, Odesa, Kefe, Novorosisk gibi Rus liman ve şehirlerini topa tutunca Osmanlı Devleti de fiilen harbe girmişti.
Birinci Dünya Savaşı sırasında birçok operasyona ve saldırıya katılan gemilerden Midilli, 20 Ocak 1918 yılında İngiliz donanması ile yapılan bir mücadele sırasında mayına çarparak battı.
"Yavuz" ise İngiliz gemilerinin takibi altında Çanakkale'ye doğru çekildi ve eski bir Alman gemisi olan "Turgut Reis" tarafından kurtarılarak İstanbul'a getirildi. Ciddi hasara uğrayan gemi yaklaşık üç ay tamirde kaldı.
GEMİNİN ONARIMI BİR TÜRLÜ GERÇEKLEŞEMİYOR
Uğradığı hasar tamamen onarılamayan ve herhangi bir muharebeye de giremeyen Yavuz, Birinci Dünya Savaşı'nın ve Milli Mücadele'nin sona ermesinden sonra da, Türk donanması içerisinde kaldı.
Sadece iki kazanı çalışır durumdaki bu geminin Cumhuriyet'in ilanından sonra, 1926 yılında tamir edilmesi konusu gündeme geldi. Bir Fransız şirketi ile onarım ve yenileme anlaşması yapıldı ve tamirata başlandı.
Ancak aksamalar, kazalar ve yolsuzluk soruşturmalarına dahi konu olan Yavuz'un bakımı bir türlü tamamlanamadı.
PARÇALARI JİLET OLMAK ÜZERE SATILDI
1928 yılına kadar bir türlü gerçekleşmeyen onarım, Yunan ve Sovyet tehdidi sebebiyle daha sonra tekrar başlatıldı ve baştan aşağı yenilenerek güçlendirildi. Yavuz, 1930 yılında Türk donanmasına bayrak gemisi olarak tekrar katıldı.
İkinci Dünya Savaşı boyunca hizmette kalan Yavuz, 1950 yılına kadar görevini sürdürdü ve bu tarihten sonra Gölcük yakınlarındaki Kavaklı'ya çekildi.
18 Aralık 1969'da Makine Kimya Endüstrisine satılan yaşlı ve birçok önemli olayın tarihi şahidi olan savaş gemisi, 1973'te donanmadan çıkarılarak, silahlarına ve teknik parçalarına veda etti.
Yavuz'un sökümüne önce güvertesindeki toplar, bacalar ve bayrak direklerinden başlandı. Daha sonra güverte kısmının birinci katının sökümüne geçildi. 10 yıl boyunca süren çalışmalarla tamamen sökülen geminin parçaları jilet yapılmak üzere satıldı.
ARA GÜLER BELGESELLEŞTİRMİŞTİ
Fotoğrafçı Ara Güler, Yavuz Zırhlısı'nın sökülme hikâyesini "Kahramanın Sonu" filmiyle belgeselleştirmişti.
O dönem Stern dergisi için geminin tarihini ve sökümünü anlatan bir röportaj hazırlayan Ara Güler, paşalardan, amirallerden geminin eski fotoğraflarını istemiş; gemide askerlik yapanlarla konuşarak, Yavuz'un sökümünü fotoğraflamıştı.
Bu konuyu, Nezih Tavlaş'ın Foto Muhabiri kitabında anlatan Ara Güler, "Bir düşünsenize, suları yara yara gelen Yavuz hakkında şiirler, şarkılar yazılmış, tablolar yapılmış. Yavuz'da askerlik yapanlar övünç duyarak anlatmış. Sonra bu kahramanın parçalanışını görüyorsunuz. Kaynak makineleriyle kesiyor, parçalıyorlar. Üzüntülü bir durum, tam bir dram. Acısını hissetmemek mümkün değil. Ben de gayet milliyetçi bir herifim. Röportajı yaparken elimde çok malzeme birikti. Belgeselini yapmaya karar verdim. Yavuz bu, kolay sökülmüyor. Tam 10 yıl sürdü sökümü. Bir kahramanı öldürüyorlar. Bunun için adını Kahramanın Sonu koydum. 16 mm ile çekiyorum" sözleriyle dile getiriyordu hikâyenin belgesele dönüşümünü. Bu film, Ara Gülen'in pek fazla bilinmeyen sinema macerasının ilk ve son sayfasıydı. Belgesel, o tarihlerde içinde hiç konuşma olmadığı için yasaklanmış ve filme el koyulmuştu.