Fatih Sultan Mehmet, fethin hemen ardından, İstanbul'daki 8 kiliseyi medreseye çevirmiş, bunlara Bursa Muradiye müderrisi Mevlânâ Alâettin Tûsî'yi, Bursalı Hocazâde'yi, Mevlâna Abdülkerim'i ve daha birçok âlimi atamıştı.
FATİH'İN ŞEHRİ İLİM YUVASINA DÖNÜŞÜYOR
Tusî'nin medresesi, bugünkü Zeyrek Camii olan Pantakrator Manastırı'ydı. 40 talebenin olduğu bu manastırda, düzenli bir eğitim ve öğretim yapmak ise, mümkün değildi. Ayrıca, bilimsever bir hükümdar olan Fatih, Osmanlı Devletine yakışır, önemli ve ciddi öğretim kurumları yapmak istiyordu.
Aynı zamanda, büyüyen ve gelişen devletin iyi öğrenim görmüş kimselere olan ihtiyacı da artıyordu.
Böylece, 1463-1471 arasında bir cami ve iki yanında medreselerle, bir muallimhane, ilkokul, kütüphane, imaret ve aşevi, iki hamam, darüşşifanın da içinde olduğu bir Fatih Külliyesi inşa edildi.
İSTANBUL'DA ÜÇ MEDRESE
Bazı tarihçiler Fatih devri İstanbul'unda üç medrese kurulduğundan ve bunların Ayasofya Medresesi, Zeyrek Medresesi ve Sahn-ı Seman (Fatih) Medresesi olduğundan bahsederler.
Külliyeyi oluşturan yapılar arasında en çok önem verilen birim, medreseler ve burada görev yapanlardı.
SULTAN, MEZUN OLAN ÖĞRENCİLERİ TAKİP EDERDİ
Ayasofya'nın ilk müderrisi Molla Hüsrev'di. Talebeleri onu evinden alır, ata bindirir; kendileri de etrafında yürüyerek medreseye getirirler ve evine de böyle götürürlerdi. Dürer ve Gurer adındaki meşhur fıkıh kitaplarının sahibi de oydu.
Rivayete göre Fatih, medreselerinden mezun olan öğrencileri izlerdi. Bu amaçla onların adlarını, durumlarını, aldıkları görevleri yazdığı bir defteri vardı. Bazen sınav heyetlerine başkanlık da ederdi. Bunlar bize Fatih'in kendi külliyesine çok yakından ilgi gösterdiğini kanıtlıyor.
FATİH, SINAVA TABİ TUTULUYOR
Başka bir rivayete göre de Fatih, medreselerinde kendisine bir oda istemişti. Müderrisler bu isteği incelemişler, "öğrenci ya da müderris olmadığı" gerekçesiyle reddetmişlerdi.
Fatih'in bu isteği ancak, müderrisler önünde başarılı bir sınavdan geçtikten sonra yerine getirilmişti.
Osmanlı uleması, matematik öğrenimi için Semerkant'a giderdi. Fatih'in teşvik ve çabaları ile İstanbul, bir bilim merkezi olarak gelişmiş, Türk ve İslam dünyasından bilginleri kendisine çekmeyi başarmıştı. Onlardan biri de, Türkistan'dan İstanbul'a gelen, astronomi ve matematik bilgini Ali Kuşçu'ydu.
MÜDERRİSLER EN YÜKSEK RÜTBELERE SAHİPLERDİ
Medreselerde çalışan ilim adamlarının ücretleri, yüksek olduğu gibi; onlara en üst seviyede saygı gösterilirdi. Fatih Sultan Mehmet'e isnad edilen ve ulemanın protokoldeki yerlerini ve maaşlarını gösteren "Kanunnâme-i Âl-i Osman"da şu bilgiye rastlanır:
"Sahn mollaları mevleviyettedir. Onlar cümle sancak beylerine tasaddur ederler."
Bu cümlede geçen mevleviyet, o dönemde müderrislere verilen bir rütbeydi ve onların tüm sancak beylerinden önce geldiği anlamını taşırdı.
En yüksek ücret, medreselerde eğitim veren müderrislere veriliyordu. Ayrıca Ali Kuşçu'nun o dönem günde 200 akçe ile Ayasofya Medresesine müderris tayin olması, müderrisliğe verilen maddî ve manevî değerin çok yüksek olduğunu gösteriyor.
AYASOFYA MEDRESESİ
İstanbul Külliyesi'nin ilk medresesi fetihten sonra Ayasofya'da "Papaz Odaları" denen yerde açıldı. Ayasofya Medresesi'nin ilk müderrisi Fatih'in hocası ve devrin büyük âlimi, İstanbul'un ilk kadısı Hızır Bey'in yerine kadı olan Molla Hüsrev'di.
Ayasofya Medresesi hocaları ve talebeleriyle Fatih Külliyesi yapılıncaya kadar 18 yıl boyunca eğitim hizmeti verdi (Bazı kaynaklarda Sahn-ı Seman Medresesi'nin yapımından sonra da Ayasofya'daki medresenin faaliyetlerine devam ettiğini, kapananın Zeyrek Medresesi olduğu yazar).
Özellikle dünya çapında büyük bir âlim olarak kabul gören Molla Hüsrev döneminde bu medrese, büyük önem gördü.
İstanbul'un bir bilim ve eğitim şehrine dönüştüğünün duyulmasıyla çeşitli bölgelerden gelen yüksek rütbeli hocalar, şairler ve doktorlar; Ayasofya ve Zeyrek medreselerinde göreve başladılar. Fatih Sultan Mehmet'in emriyle, Zeyrek ve Ayasofya medreselerine geniş çaplı kütüphaneler kuruldu. Daha sonra Sahn-ı Seman Medresesi kurulunca kütüphaneler oraya taşındı.
ZEYREK MEDRESESİ
Fethin ardından Ayasofya ile beraber ikinci eğitim yeri Zeyrek Medresesi'ydi.
Geçmişte burası Doğu Roma döneminde içinde 700 rahibi ve bir darülacezesi bulunan büyük bir manastırdı. Hatta Latinler İstanbul'u işgal ettiklerinde burayı karargâh olarak kullanmışlardı.
İstanbul'un fethinin hemen ardından planlı bir şekilde hareket eden Fatih, fetihten önce bu tip binaları belirleyerek eğitime uygun olduklarını tespit etmişti. Yoksa böyle kısa bir sürede eğitim hayatının başlaması düşünülemezdi.
Ayasofya Medresesi'nde olduğu gibi Zeyrek Medresesi de Fatih'in emriyle kurulmuş ve başına Molla Zeyrek atanmıştı. Manastırın 40 odası hemen öğrencilerin eğitim alacağı ve barınacağı hale getirilerek eğitime başlandı. Sultan, burası ile ilgilenmesi için Veziriazam Mahmut Paşa'yı görevlendirdi.
Fatih Sultan Mehmet, Molla Zeyrek ve Ali Tusi'yi (Alâeddin Tusi) medresenin başına getirerek bu değerli hocalara günde 100 akçe maaş bağlamıştı. Ayasofya ve Zeyrek medreseleri fethin ardından İstanbul'daki ilk ilim faaliyetlerinin görüldüğü yerlerdi. Fatih Medreseleri yapılana dek 18 yıl boyunca eğitim devam etmişti.
Fatih bu ilk külliyelerdeki hocaları çok takdir etmekteydi. Molla Zeyrek'i sever ve sayardı; lakin Fatih'in huzurunda yaşanan bir münazara sonrası darılan Molla Zeyrek İstanbul'u terk etmiş, Sultan'ın bütün ısrarlarına rağmen geri dönmemişti. Zeyrek'in yerine Hocazade müderris oldu.
Fatih'in bir diğer saygı duyduğu âlim, Ali Tusi'ydi. Ali Tusi, Fatih Külliyesi yapılınca görevine orada devam etti. Fatih, Tusi'nin sohbetinden öyle hoşlanırdı ki, bazı zamanlarda yemeklerde onu sol yanına oturturdu.
Tüm bunlardan da anlaşılıyor ki Büyük Türk, bilime ve eğitime verdiği önem ve devletinin kurumlarını yeni baştan revize ederek, büyük bir imparatorluğun nasıl oluşturulacağını bizlere gösteriyordu.
SAHN-I SEMÂN MEDRESESİ
Fâtih Camii'nin iki yanına konumlandırılan medreselerin yapımı, 1470'te tamamlandı. Külliyenin en değerli bölümlerini meydana getiren bu medreseler, böylece İstanbul'un en önemli öğretim merkezi olarak şehirdeki üniversitenin başlangıcını teşkil etti.
Caminin iki yanındaki medreselere "Sahn-ı Semân" adı verilmişti. Bu büyük medreselerin dışında yine iki yanlarda, arazinin meyilli olmasından dolayı daha aşağıda yer alan "Tetimme" denilen hazırlık medreseleri inşa edilmişti.
Bunlardan Marmara tarafında olanlar, Edirnekapı yönünde uzanan Fevzipaşa caddesinin genişletilmesi sırasında bütünüyle yıktırılmış, Haliç tarafında olanların yerlerine de bir ilkokul yapılmıştı. Ancak tamamen yok edilmeden önce rölöveleri çıkarılmadığından Tetimme medreselerinin tam ve doğru planları yerine sadece tahminlere dayanan planları çizilebilmişti.
Ayrıca bu yapıların mimari özellikleri de bilinmiyor, üzerlerinin bir çatı ile örtülü olduğu tahmin ediliyor. Büyük medreselerden Haliç tarafındakilere "Bahr-i Siyah" (Karadeniz), Marmara tarafındakilere "Bahr-ı Sefîd" (Akdeniz) medreseleri denilir. Bunlar Saraçhanebaşı'ndan Edirnekapı'ya doğru Baş Kurşunlu, Baş Çifte Kurşunlu, Ayak Çifte Kurşunlu, Ayak Kurşunlu medreseleri diye adlandırılıyordu.