📌İlk bölümde Osmancık'ın gençlik dönemleri anlatılır. Osmancık'ın deli dolu, sabırsız ve çoğu zaman üstünlük kompleksleriyle dolu olduğu bu dönem, toyluk çağlarıdır. Bu bölümde Osmanlı'nın toyluk çağında kişiliğine ayna tutulur.
"Çocukluğunda ele avuca sığmazdı. Delikanlılığa yöneldiği yıllarda da kabına sığmıyordu. Derken, "Nerde çalgı, orda kalgı‟ dönemi başladı: gücünün, kuvvetinin sahibi değildi; gücü, kuvveti onun sahibiydi. Uzun ve boğum boğum kollarında kılıç, kocaman ellerinde yay, üstünleştikçe üstünleşiyor; asıl önemlisi, bu üstünleşme kendini gösterme tutkusuna kayıyordu: Değil bir meydan okumaya, bir yan bakışa, bir dudak büküşe bile katlanamazdı."
Kavga aradığı görülmemişti; ama en önemsiz aykırılıkları ve aykırı bulduğu davranışları kavga sebebi sanıyor, sayıyordu. Gurur her şeyi idi; gururu için yaşıyordu. Ve bu gurur, kişiliğini ispatlama, kabul ettirme hırsını pek andırıyordu; ama belki de, düpedüz, bir kişilik arayışı idi."
🔎TARIK BUĞRA KİMDİR?
📌Tarık Buğra edebiyatımızın önde gelen roman, hikâye ve tiyatro yazarlarındandır. Tam adı Süleyman Tarık Buğra olan yazar, 2 Eylül 1918'de, ağır ceza reisi olarak görev yapan Erzurumlu Mehmet Nazım Bey ve Akşehirli Nazike Hanım'ın çocukları olarak Akşehir'de dünyaya geldi. İlk ve ortaokulu burada tamamlayan Buğra, babasının kütüphanesinden çok etkilenerek, küçük yaşlarda edebiyata merak saldı. Mehmet Kaplan, Ahmet Hamdi Tanpınar gibi isimlerle dostluklar kuran Tarık Buğra'nın hayatı, yazdığı "Oğlumuz" hikayesi ile değişti. Katıldığı yarışmada ikincilik ödülüne layık görülen Buğra, 1949-1952 arasında, Akşehir'de babasıyla birlikte "Nasreddin Hoca" gazetesini çıkardı.
📌Babasını 1952'de kaybetmesiyle birlikte İstanbul'a dönen yazar, profesyonel gazetecilik hayatına "Milliyet"te başladı. Tarık Buğra, gazetelerde düzenlediği sanat sayfalarında aynı zamanda tiyatro eleştirileri yaptı ve "Haftalık Yol" dergisini çıkardı.
📌Gazeteciliğe olan ilgisini 1983 sonuna kadar devam ettiren yazar, "Tercüman"da çalıştığı sırada enfarktüs geçirip emekliliğini istedi ve edebiyat çalışmalarına ağırlık vermeye başladı. Daha sonra "Çınaraltı" ve "İstanbul" dergilerinde hikayeler kaleme almaya devam eden yazar, kasaba hikayelerinin ilk güzel örneklerini verdi.