Cemil Meriç’in ilk yazısı: Geç Kalmış Bir Musahabe
Cemil Meriç okuma macerasına, bütün hayatı boyunca devam etti. Ömrünü irfana adayan bir fikir işçisiydi. Eserleriyle sadece dönemini değil yıllar sonra gelen nesilleri de etkiledi. 36. vefat yıl dönümü münasebeti andığımız kültür abidesi Cemil Meriç'in yayınlanmış ilk yazısı olan "Geç Kalmış Bir Musahebe"yi sizler için araştırdık.
Giriş Tarihi: 16.06.2022
20:51
Güncelleme Tarihi: 13.06.2023
15:58
Sesli dinlemek için tıklayınız.
Cemil Meriç'in ilk yazısını 17 yaşında kaleme aldığını belki de çoğumuz bilmiyoruz. Daha çocuk sayılan yaşta kaleme aldığı ilk yazısı "Geç Kalmış Bir Musahabe" yakın zamanda okurlarla buluşacak olan 13. eserin ilk yazısı olacak. Bu bilgiyi kızı Ümit Meriç'in vesilesiyle öğreniyoruz.
🔸 Bir çağın vicdanı olan Cemil Meriç, kendi ifadesiyle "hayatını irfana adamış, münzevi ve mütecessis bir fikir işçisi"ydi. Kaleme aldığı eserleriyle edebiyat ve düşünce dünyamızda sadece dönemini değil ondan yıllar sonra gelen nesilleri de etkiledi.
🔸 Tam adıyla Hüseyin Cemil Meriç, 12 Aralık 1916'da Hatay'ın Reyhanlı ilçesinde dünyaya geldi.
🔸 Cemil Meriç'in bu kadar renkli, önyargıların tuzağından temizlenmiş, serâzad düşünceli bir keskin kalem haline gelmesinde çocukluk ve gençlik yıllarını geçirdiği Hatay'ın kozmopolit ortamının önemli bir rolü vardı.
🔸 Bir liman olarak gördüğü kitaplarla tanışması henüz 4 yaşında iken gerçekleşti. Bu yaşta okumayı öğrenmesiyle gözlerinin bozuk olduğu da anlaşıldı. Henüz o yaşta 4 derece miyoptu gözleri.
🔸 Gözleri ileri derecede bozuk olmasına rağmen hiç durmadan okurdu. 11 bin kitaptan oluşan bir kütüphaneye sahipti.
🔸 İlk yazısı olan "Geç Kalmış Bir Musahabe", gözlerinin henüz gördüğü bir dönemde yani 29 Eylül 1933 'te Yenigün'de yayımlandı.
(x) Modern çağın filozofu: Cemil Meriç
🔸 Görme yetisini kaybettiği andan itibaren eşi, çocukları ve öğrencileri onu bir an bile yalnız bırakmadı.
🔸 Hatta kızı Ümit Meriç, babasının son anına kadar kendini ona vakfetti.
🔸 Babasına hem kitap okudu hem de kitaplarının basılmasında büyük pay sahibi oldu.
Yıllar sonra görmeye olan özlemini Cemil Meriç şöyle anlatacaktı:
"Görmek yaşamaktır. Vuslattır görmek. Her bakış, dış dünyaya atılan bir kementtir. Bir kucaklayıştır, bir busedir her bakış. Gözbebeklerimizden fışkıran seyyale, mekân canavarını bir anda ehlileştirir. Görmek sahip olmaktır. Gören, hangi hakla yalnızlıktan şikâyet edebilir? Mevsimler bütün işveleriyle emrindedir, renkler bütün cilveleriyle hizmetindedir. Çiçekler onun için açılır, şafak onun için pırıldar. Gutenberg matbaayı onun için icat etmiştir. Hugo, o okusun diye yazmıştır şiirlerini. Şehrin bütün kadınları onun için giyinip süslenir. Çocukların tebessümü onun içindir."
(x) 10 soruda Cemil Meriç
🔸 Her şeye rağmen Meriç, olağanüstü çalışma ve üretme temposunu hiç düşürmedi. Aksine en üretken olduğu dönemini yaşadı. 12 ciltlik fikir kitabı bu dönemin ürünüydü.
🔸 Necip Fazıl'ın ifadesiyle "dış gözlerini Cenab-ı Hakk'ın, iç dünyayı daha iyi görsün diye aldığı insan" dır o. Kendisi görmese de fikirleriyle insanların gözlerini açtı. Karanlıklardan aydınlıklar çıkardı.
🔸 35. vefat yıl dönümünde mezarı başında dualarla anıldı Cemil Meriç bu sene de... Sevenleri onu asla yalnız bırakmadı. Babasının ve annesinin başında bir kişi daha vardı, kızı Ümit Meriç ... Bir de müjde verdi okurlarına, Cemil Meriç'in 13 . kitabı gelecekti. Kitap yayınlanmadan ilk yazısını okudu bizlere.
(x) Cemil Meriç görme yetisini nasıl kaybetti?
Bugünkü yazabilmek kudretine ilk örneğin bu eserindeki yazılar olduğunu da belirtti. Çünkü bu eserindeki yazıları Cemil Meriç, henüz görme kabiliyetini tamamen yitirmediği dönemde kaleme almıştı. 17 yaşında Süleyman Nazif gibi yazmaya başlamıştı bile.. . Sekretersiz, kâğıtla-kalem arasında can ile canan arasında bir mani yok iken yazılmıştı bu yazılar. Bu sebeple o dönemin Türkçesini, Türkiyesini kültür ve irfan dünyasını vermek bakımından da tarihi bir değer taşıyorlardı.
İşte kızı Ümit Meriç'in sesinden, babasının 17 yaşındayken kaleme aldığı yazısı: Geç Kalmış Bir Musahabe...
GEÇ KALMIŞ BİR MUSAHABE
Beş, altı yıl evvel bütün fırsat yoksulu baht ve muhit şikâyetçileri "yeni mecmua"nın imdada yetişen, şirin ve şen sayfalarında heveslerini dindirecek, duygularını sindirecek bir köşe bulmuşlar, yaslanmış ve paslanmış kabiliyetler, sıkılmış ve sıkışmış zekâlar husuftan kurtulmuşlardı.
O zamanlar, hislerini kâğıt üzerine dökecek bir çağda, yazdıklarımı okutacak bir yaşta değildim… Tarz-ı Kadim hazinesinin rakipsiz ve taksirsiz varisi "meşhuru cihan Nabi Zaman" üstadın ağdalı şiirlerini manasını kavramadan takdir ederdim. Bugünkü yazabilmek kudretine ilk örnek o yazılar oldu.
https://www.instagram.com/p/Ce4JkMAjZOy/
O sahifelerde Cemil Süleyman'ın melalı ruhundan dökülen olgun ve yorgun yazıları okudum, gözlerimi dört açarak "Asaf" beyin "Servet-i Finun"daki benzerlerine taş çıkaran zarif şiirlerini, "A.Sırrı"nın çocuklara sayı öğretmeye mahsus yahut makineyi andıran, yalçın mısralarını acemilikle kudreti, samimiyetle sanatı birleştiren memleket gençlerinin candan yazılarını takip ettim. O günler geçti… Hülya ve emellerimizi zevk, neşe ve saadetlerimizi, doymaz ve kanmaz kucağına çekerek sırıtan mazi, o günleri de dalgalanan derinliği içinde ademe (Ölüm) sürükledi. Muhit ve Bahtın sert, müsaadesiz cephesi önünde, imanlı gençlerimiz "Yeni Mecmua"yı "Yenigün"e çevirmeye muztar kaldılar. Umumi cihan hadiselerini muhtasar, müfit süzgecinden geçirip gözlerimiz önüne seren, bu kıymetli hak ve halk gazetesini de dinledik, okuduk ve okuyoruz… Susamış muhitin emel-i kalbine elem tohumları saçan ufak bir suçtan sonra-zincirden kurtulmuş bir aslan gibi Yenigün yeniden haykırmaya başladı… Fakat ufak bünyesinde birçok hakikatler toplayan âşık buldukça bunlar kavlince yeni ve özgü bir harekete daha lüzum vardı… Öyle bir teşebbüs ki; his ve dimağ mahsullerine kâğıt sepetlerini metfen olmaktan kurtarsın. Hassas Dert Ortağı bunu da sezdi ve bir aydır yeni harflerimizle güzel ilavemizi okuyoruz. Her sanat aşıkı ve edebiyat meraklısı okuyucunun bu ilk ve özlü hareketi geniş bir cevlanğah hazırlamaya çalışması bir vazife değil midir? İşte bu histir ki bu aciz sanat aşıkına bu satırları yazdırdı. Ve kim bilir daha neler de yazdıracak!...
Kaynak: Prof. Dr. Ümit Meriç Yenigün, 23.09.1933 F.Y.Yılmaz Cemil Meriç, Bu Ülke, s.26.