Romanımızın “ilk evreni”: Aile
Tolstoy, "Mutlu aileler birbirine benzerler, her mutsuz aileninse kendine özgü bir mutsuzluğu vardır." der Anna Karenina'da… Dünyaya gözlerimizi açtığımızda ilk sıcak yuva hissini ailede tadarız. Biliriz ki bu sığınağımız her ne olursa olsun hayat boyunca ilk bıraktığımız şekliyle yerli yerinde durur. Her ailenin bir mutluluğu ve mutsuzluğu; kısacası kendisine has bir öyküsü vardır. Peki, romancılarımız aile kavramını eserlerine nasıl taşımıştır dersiniz?
Giriş Tarihi: 15.05.2021
17:41
Güncelleme Tarihi: 16.05.2022
16:00
TÜRK ROMANINDA AİLE İMGESİ
🔶 Fransız filozof Gaston Bachelard, Mekanın Poetikası isimli eserinde, "Evimiz bizim dünya köşemizdir, bizim ilk evrenimizdir" diyerek insan hayatında mekanın ve dolayısıyla evin önemine atıfta bulunur.
🔶 Hiç kuşkusuz ev yani yuva düşüncesi, beraberinde bir aile ortamını meydana getirir.
Ünlü yazarların romanlarındaki ev imgesi
ROMAN TÜRÜNE DUYULAN GÜVENSİZLİK: AİLE YAPISINA ZEVAL GELİR Mİ?
🔶 Aile yapısı edebiyatımızda bilhassa romanlarda büyük bir yer edinir. Roman, edebiyatımıza 19. yüzyılda Tanzimat dönemi ile birlikte giren bir türdür.
🔶 Ait olduğu ve geldiği kültürün dünya görüşünden portreler sunan roman, imparatorluk topraklarına adım attığı andan itibaren birtakım tartışmalara yol açmıştır. İlk dönemlerde roman, halk ve sıradan okuyucu kesimi için sakıncalı, uzak durulması gereken, zararlı bir edebi tür olarak algılanır.
🔶 Bu sebeple Türk toplumu yeni tanıştığı romana karşı mesafeli bir duruş sergiler. Romana karşı duyulan kuşkunun ve tereddüdün temelinde geleneksel aile yapısının bozulacağı ve yeni bir sosyal yapının meydana geleceği endişeleri yatmaktadır.
Roman okumak zararlı mıdır?
ROMANA EDEBİYATÇILARDAN GELEN REDDİYELER
🔶 Fakat işin ilginç tarafı, romana karşı aynı red tavır, devrin çok okunan edebiyatçıları tarafından da geliştirilir. 40 adet roman veya hikaye kitabı yayımlamış Mehmet Celal, Roman Mütalaası adlı küçük bir risalede bu konudaki düşüncelerini aktarır.
🔶 İşin bir diğer ilginç tarafı da romana dair reddiyeler içeren duruşunda yalnız değildir. Nabizade Nazım, Beşir Fuat gibi dönemin çağdaş yazarları da Mehmet Celal'e katılır. Hatta öyle ki kimi yazarlar tarafından romanın kimlerin okuyabileceğine dair demeçler dahi verilir.
🔶 Peki, sonrasında romanın aile yapısını değiştireceği fikri nasıl ortadan kalkmıştır?
🔶 Osmanlı 19. yüzyıldan sonra birtakım yenileşme düşüncelerine girişmiş fakat yenileşme ne yazık ki toplumsal düzlemde batıcılık taklidinden öteye gidememiştir.
🔶 Mehmet Akif'in "Alınız ilmini Garb'ın, alınız san'atini/Veriniz hem de mesâînize son sür'atini." dizelerini tam manasıyla kavrayamamış bir toplum yapısı ortaya çıkmıştır.
🔶 Yenileşme adı altında sunulan birtakım değerlerin, yalnızca yüzeysel boyutunda kalanlar, modernleşmenin toplumsal hayatın en derinliklerine nüfuz edebilmesi için öncelikle aile kurumunun değişmesi gerektiğini düşünür. Mehmet Akif gibi bu düşüncenin yanlışlığını ifade eden edebiyatçılarımız olsa da, yerleşmesi için çabalayan isimler de kendisini göstermiştir.
Çok yönlü bir şair portresi: Mehmet Akif Ersoy
ROMAN AİLE YAPISINI AKTARMADA NASIL BİR ROL ÜSTLENİR?
🔶 Max Nordau, "Modern insanı ortaya çıkaran romanla tiyatrodur" der.
🔶 Hiç kuşkusuz aile yapısındaki değişimi gerçekleştiren ve yansıtan türlerden biri de romanlardır. Osmanlı'dan Cumhuriyet'e uzanan süreçte aile yapısının ne tür değişimlere uğradığı en bariz biçimde romanlar üzerinden okunmaktadır.
🔶 İlber Ortaylı Osmanlı Toplumunda Aile isimli çalışmasında, 19. yüzyıldaki Osmanlı aile yapısını ve değişimleri gözlemleyebilmek için muhakkak dönem romanlarının incelenmesi gerektiğini düşünmüştür. Çünkü 19. yüzyıl edebiyat ve sosyal tarihimizde bir kırılma niteliğindedir.