Sezai Karakoç şiirinde ölüm
Şiir ve fikir dünyamızın yaşayan en önemli temsilcilerinden Sezai Karakoç vefat etti. Sezai Karakoç, şiirleri ve düşünceleri ile çağımıza damga vurmuş bayrak bir şahsiyet idi. Sezai Karakoç kurduğu imge dünyası, tasvir yeteneği ve sarsan gerçekliği ile şiirde yüksek bir seviyeyi temsil etti. Onun hayatın gerçekliklerinden dem vuran şiirinde her insanın karşılaşacağı ölüm ciddi bir yer tuttu.
"Artık ben gideceğim, ata eğer vuruyorlar.
Hatıralarımı birer birer yakacağım.
Entarimi parça parça edip
Zehirli kirpilere bırakacağım.
Beyaz bir kayanın üstüne çıkıp
Göğsüme siyah bir gül takacağım.
Batan güne doğru kurşunlar sıkıp
Kendimi boşluğa bırakacağım.
Ayaklarımın altından geçiyor bir deniz...
Ben bir küçük kızım, ben bir deli kızım,
Siz beni ne anlarsınız siz!
Artık ben gideceğim atım kişniyor;
Bir bebek mum istiyor, bir ölü şarkı istiyor,
Ayaklarımın altından geçiyor bir deniz, bir deniz;
Beni onun gözleri çağırıyor, duramam duramam."
Sezai Karakoç
"Ölümün çürütemediği güzellik
Ben o güzelliği söylüyorum
Ben o güzelliği söylüyorum
Ölümün ötesindeki güzellik"
Sezai Karakoç
"İri buğday tanelerinin trenleri yürüttüğünü bilmeyiz
Biz yangında koşuyu kaybeden atlarız
Biz kirli ve temiz çamaşırları
Aynı zaman aynı minval üzere katlarız
Biz koşu bittikten sonra da koşan atlarız."
Sezai Karakoç
"Gelin gelinlerin gecesini taşıyalım yatağımıza
Ki ölüm insanları kıra kıra varmadan yatağımıza
Bu yatak şimdilik kutlu yataktır
Ölüm ki bir aç köpektir arar bizi
Bir köpek havlıyan en çok şafak aydınlığında"
Sezai Karakoç
"Bu, yok sayılması mümkün olmayan bir sorudur.
En güçlü sofra devrilir bir rüzgarla
En ömürlü çiçek göçer sonbaharla
Ve ölüm hep asılı keskin kılıç başuçlarında
Ve kapanır açılır ulu bir perde her yüzyılda"
Sezai Karakoç