Sezai Karakoç'un sevda yüklü şiiri ve ardındaki sır perdesi
19 yaşında Mülkiye'de sınıf arkadaşına âşık olan bir genç… Sevdiği genç kıza itiraf olarak yazılmış neredeyse yarım asır sonra anlaşılan bir şiir... Gizemleri, bilinmezliği, 14 kıtasında aşk, sevgi, hasret, itiraf ve sitem dolu mısralar... Ünlü şair, yazar, mütefekkir ve siyasetçi Sezai Karakoç'un sevda üzerinde yazdığı Monna Rosa şiiri, edebiyatımızda aşkı en güzel anlatan eserlerin başında yer alıyor. Bilinmezlik çünkü; yıllarca Monna Rosa'daki gizem çözülemedi. 50 yıl sonra şiirdeki o akrostiş ile Sezai Karakoç'un Monna Rosa'sı, şahesere ilham kaynağı ortaya çıkmıştı. Kıta başlarındaki harfler açık açık o ismi gösteriyordu; "Muazzez Akkaya'm". Peki Muazzez Akkaya kimdi? Monna Rosa o muydu?
Giriş Tarihi: 15.02.2019
13:35
Güncelleme Tarihi: 25.02.2021
13:09
SEZAİ KARAKOÇ, BÜYÜK BİR ŞAİR!
"Gençliğin verdiği heyecanla yaşanmış bir histi, benim için de gençlikte kalmış bir hatıra. Sezai Karakoç, büyük bir şair! Bu ilgisi devam ediyor mu bilmiyorum, benim için tarihe mal olmuş bir aşk, bir şiir ve hep böyle de kalacak. Ben okuldan sonra mutlu bir evlilik geçirdim. O döneme ait fotoğrafların çoğunu imha ettim, keşke saklasaydım diyorum bazen.
Kendisiyle hiç görüşmedim, 15 yıl önce bir arkadaşım görüşmüş, onun aracılığıyla haber aldım. Kendisine, bana olan sevdasına, aşkına hep saygı duydum. Okul yıllarında da bana olan ilgisini fark etmiştim. Bu şiiri yazdığını da biliyordum ama ben aynı yakınlığı duymamıştım. Belki bir yerde karşılaşırsak bir merhaba derim. Allah hepimize uzun ömür versin."
SEZAİ KARAKOÇ’TAN MONA ROZA İTİRAFI
Ketumluğu, vakarı, onuruna düşkünlüğü, içe kapanıklığı, aşırı kırılganlığı ve küskün bir çiçek oluşuyla tanınan Sezai Karakoç'un, tam 50 yıl Muazzez Akkaya hakkında tek bir kelime etmedi. En sonunda o da arkadaşlarının sorusu üzerine ilk ve son kez konuştu.
"19 yaşındaydım. Heyecanlı bir genç. Şiirde yeni bir dönem başlamıştı. Ölçüsü olmayan vezinsiz, kafiyesiz şiirler yazılmaya başlanmıştı. Hece ölçüsü de bitmişti. Serbest şiir yazılıyordu. O dönemin bu serbest şairleri, eski dönemleri kötülüyordu.
Tabi isterdim ki öz edebiyatımız olan divan edebiyatı ile yazılabilsin şiirler. Ama tek başıma ben aruzu getiremem ya. Aruzu geçtim hece de gidiyordu artık. O dönem dedim ki hece ile bir şiir yazayım. Bu serbestçi şairler divanla dalga geçiyordu. Gül bülbül, gül bülbül başka bir şey yok diyorlardı."
“O DÖNEMDE ŞİİRLERE YABANCI İSİM VERME GELENEĞİ VARDI”
"O dönemde şiirlere yabancı isim verme geleneği vardı. Birde bu serbestiler gül ile dalga geçince bende ''Mona Roza'' koydum şiirin adını. Tek gül anlamında bir şey. Tamamıyla kendimi denemek için yazdım şiiri. Akrostiş şiir yazma modası vardı bir de. Genç şairler çok hevesliydi akrostiş şiirler yazmaya. Ben de gencim tabi, hem hece ölçüsüyle olsun hem de akrostiş olsun diye bir şiirde ben kaleme aldım. Okuldan bir arkadaşımın ismiyle yazdım."
“KIR GEZİSİNDE ‘OKU!’ DİYE TUTTURDULAR”
Bir gün mülkiyede o zaman ikinci sınıftayım Ankara'nın meşhur bir kırı var Söğütözü diye oraya gittik. Bir bahar günüydü, 20 Nisan. Yazdığım şiirden birkaç yakın arkadaşım haberdardı. O kır gezisinde oku diye tutturdular.
Tabi diğerleri de oku dinleyelim deyince ısrarlı oldular okudum. Tabi beğendiler. Sonra döndük akşam. Öbür gün bizimle birlikte kır gezisine katılan 3. sınıflardan bir arkadaş vardı yanıma geldi. Kendisi mülkiye de Yeşilay başkanı idi. Ben de içkiye karşı diye severdim bu kişiyi.
“30 SENE KİMSE ŞİİRİN AKROSTİŞ OLDUĞUNU ANLAMADI”
"Şiiri herkes çok beğendi. Ama kimse 30 sene boyunca akrostiş olduğunu fark etmedi. Ben şiirimi kıta olarak yazdığım için kimse anlamamıştı akrostişi.
Bir gün Hisar Dergisi kapanınca, Hisar Dergisini anmak isteyenler bir araya gelmişti Ankara'da. O buluşmada Hisar dergisinin sahibine bir arkadaşı benim şiirim üzerine konuşulurken ''o şiir akrostiş'' demiş. Tabi Hisar'ın sahibi şaşırmış ''ya olur mu öyle şey diye''. Ta 30 yıl sonra tartışmaya başlamışlar. Hadi bakalım demişler şiire. Sonra incelemişler akrostişi fark etmişler tabi.
Sonra o dergi sahibi bunu radyo da anlattı ''Şiir akrostiştir'' diye. Tabi bu durum benim kulağıma da çalındı. Ama sanmayın o adam şiiri inceleyip de şiirimin akrostiş olduğunu anladı. Bu olaydan iki hafta önce bir yakın arkadaşıma şiirin akrostiş olduğunu açıklamıştım. O da yakınına paylaşmış. Öyle öyle derken çıktı durum ortaya. Yoksa bir 30 sene daha beklerlerdi şiiri anlamak için."