Steinbeck'in yaşadığımız dünyaya ışık tutan İnci romanından mesel niteliğindeki alıntılar
John Steinbeck'in eserleri, insanoğlunun umudunun, var olma direncinin seyreldiği bir tarih anında, gerçek umudun türküsünü olarak karşımıza çıkar. Çağımızın toplumsal ve insani meselelerini ustalıkla yansıtan Steinbeck'i doğum yıldönümünde, yoksul insanların yaşam koşullarını anlattığı İnci romanından mesel niteliğindeki alıntılar ile hatırlıyoruz.
"Yalnızca bir kez konuşmuşlardı. Konuşma alışkanlıktan başka neydi ki; sözsüz de anlaşabilirdi insanlar…"
Bir Meksika halk hikâyesinden esinlenilerek yazılan İnci, bir zamanlar İspanya Kralı'na büyük zenginlikler getiren bir koyda yaşayan fakir bir inci avcısının, Kino'nun ve ailesinin hikâyesini anlatır. Kino'nun çocuğunu kurtarmak umuduyla daldığı denizden çıkardığı eşi benzeri görülmemiş inci, yalnızca umut değil yıkım da getirecektir. İncinin özü insanların özüne; Kino'nun kulaklarında çınlayan ve kasabaya yayılan incinin türküsü, ailenin, kötülüğün, umudun ve düşmanlığın türküsüne karışır.
"Görmek bir kesinlik ifade etmiyordu; gözle gördüğünüzün aslında orada olup olmadığına ilişkin bir kanıt yoktu."
Kasabada iri bir incinin öyküsü dilden dile dolaşır, nasıl bulunduğu, sonra nasıl yittiği... Bir balıkçıdan söz edilir, adı Kino'dur, karısı Juana'dan ve çocukları Coyotito'dan. Öykü yıllar boyunca o denli çok anlatılmıştır ki kasabada yaşayan herkesin belleğinde yer etmiştir. Ve sevilen bütün öyküler gibi burada da yalnızca iyiler ve kötüler, aklar ve karalar bulunur, ikisinin ortası yoktur. Kimi okurlar bu öyküyü bir mesel olarak değerlendirebilirler; herkes kendince bir anlam çıkartıp yaşamına aktarabilir.