Ayçin Kantoğlu: Gazze’deki çocuklar uyuyan kalpleri uyandırıyor
Biliyorsunuz iki aydır büyük bir acı içerisinde yaşıyoruz. Yaptığımız hiçbir şey içimize sinmiyor. Elimizden geleni yapmaya çalışıyoruz; dua ediyoruz, ağlıyoruz, konuşuyoruz, boykot ediyoruz. Geçtiğimiz günlerde çok güzel bir ses duyduk. "Gazze'den başka herkesin, her yerin işgal altında" olduğunu söylüyordu bize. O sesin sahibi Ayçin Kantoğlu ile Gazze'ye, insanlığa, vicdana dair güzel bir sohbet ettik.
Giriş Tarihi: 10.12.2023
10:44
Güncelleme Tarihi: 12.12.2023
11:09
Ayçin Kantoğlu: Hepimiz sanıyorum Gazze gibiyiz
Nasılsınız diyemiyoruz size artık. Sizi çevirilerinizle birlikte tanıyoruz ama bu 25 dakikalık konuşmanız aslında bize çok önemli şeyler öğretti. Sizi daha yakından nasıl tanıyabiliriz? Ayçin Kantoğlu kimdir, neler yapıyor, neler yaptı?
Ayçin Kantoğlu: Çok teşekkür ederim, başa dönerek cevaplayayım. Gerçekten hepimiz sanıyorum Gazze gibiyiz. Nasılsın sorusunun karşılığı buna döndü gibi. Onlar kadar iyiyiz. Ancak olabildiğimiz bu. Şahit olduğunuz yirmi küsur dakikalık bir konuşmaydı. Gelen tepkilerden dolayı elbette hem onore oldum hem de ümitlendim. Büyük bir sıkışmışlığımızın ifadesine dönüştü. Tabii olarak da insanlar beni merak ettiler. Çünkü çok gördükleri bir yüz değildim. Oldukça duygusal da bir konuşmaydı sizin de malumunuz. Ondan sonra da beni takip ettiler. Sanal - sosyal mecralarda birtakım hesaplarım vardı. Çevirilerle alakalı açmıştım. Buraya teveccüh gösterdiler. Sonra bir tatsızlık oldu, hesaplarım tahmin ediyorum bu konuşma sebebiyle askıya alındı. Ama yenisini açtım. Yine oraya da teveccüh gösterdiler. Kendimle ilgili tabi insana sorulan zor bir sorudur kendini tarif et sorusu. Ama çok kısa olarak bir özetlemeye çalışayım. 1972 yılı doğumluyum. İstanbulluyum. İtalyan Lisesi mezunuyum. Marmara Üniversitesi İşletme Fakültesi 'ni bitirdim. Daha sonra çalışma hayatına atıldım. Bir yüksek lisans yapma arzusu belirdi ama kendi branşımda değil de edebiyat - sosyoloji gibi alanlarda çalışma tercihinde bulundum. İstanbul Üniversitesi'nde Antik Çağ Dilleri ve Kültürleri bölümünde Latince dilinde yüksek lisans çalışması yaptım. Emekliyim. Aslında çeviriye emeklilikte başladım diyebilirim. Önemli bir İtalyan düşünürün, İtalyanca dilinin babası olarak belirtilen bir ismin çok önemli bir eserini Türkçeleştirdim . Tanınmam da bu vesileyle oldu. Ama bu kadar geniş kitlelere ulaşmamın altında elbette Gazze konusunda memleketteki insanın aslında biraz sesi olan bir konuşmayı yapmış olmak vesile oldu, diyelim.
Ayçin Kantoğlu: Az kelam ile çok sırrı aşikar edeni överler
Entelektüel birikiminizi nasıl yükselttiniz, muhafaza ettiniz? Sanıyorum ki sadece yaptığınız kaliteli işlere odaklanan bir şahsiyetsiniz.
Ayçin Kantoğlu: Size bu duyguyu veren esas hususiyetin Türkçe olduğunu ifade etmek isterim. Yani benim ile ilgili halkın nezdinde oluşan her ne kanaat varsa ve bu kanaat kıymetli ise kullandığım Türkçe ile alakalı bir durum. Bunu çok duydum; daha sonra gelen tepkilerde, övgülerde. Genelde söze başlayanlar arı, duru bir Türkçe duyduk, doğru vurgularıyla konuşulan bir Türkçe duyduk dediler. Demek ki beni Türkçe anlattı. Hem nasıl biri olduğumu anlattı, hem sahip olduğum birikimi anlattı. Böyle olması da çok tabiidir. Biz şimdi burada üçümüz oturuyoruz. Her birimizin bir sureti var ama aslında burada konuşan şey Türkçedir. Sadece üzerindeki suretlerimiz var ve biz onun içinde var oluyoruz. Dolayısıyla çok insanın kendinden ayrıca hususi olarak özellikleri itibariyle tecrübeleri itibariyle bahsetmesine gerek kalmaksızın kullandığımız Türkçe sizi anlatıyor. Hani derler ya "insan dilinin altında gizlidir" diye belki onu hatırlamak icap eder. Çok teşekkür ederim. Yani hakikaten onore oluyorum bunu duyduğum zaman. Çünkü Türkçenin varlığı onunla birlikte hareket etmek imkânı size çok kapı açıyor. Kendinizi çok kolay ifade edebiliyorsunuz. Türkçede, Türkçe dilinde kendini kolayca ifade etmenin, boş konuşmamanın sırlı erleri oldu, yaşadılar. Yani bizim bu coğrafyamızda, bizim insanımızda çok konuşmak, boş konuşmak ayıplanan bir hâldir. Çok konuşanı sevmezler. Aksine az kelam ile çok sırrı aşikâr edeni , davasını az kelam ile doğru şekilde anlatanı överler. Bu babda aldığım bir övgü olarak da bunu kabul ediyorum. sizinle kurduğum bu samimi bağı Türkçeye borçluyum.
VIDEO
Ayçin Kantoğlu: Yalnız değiliz!
Gazze'de 21 bin şehit verdik ve hala orada insanlar var, hala katlediliyorlar. Kalan 2 milyon insan için neler yapabiliriz? Kalıcı çözümler nasıl üretebiliriz?
Ayçin Kantoğlu: Teşekkür ederim, ben tabi keşke uygulama imkanına sahip olabilsem. Yani 7 Ekim'den bu tarafa öyle sıkıntılı akşamlar, geceler ben de herkes gibi geçirdim ki balkonumda füze yapıp atmak mümkün olsa herhalde yapıp atmıştım . Ama tabi elimizin altında bir ordumuz yok, bizler ferdiz. Burada her ne kadar karşımızda bir cephe oluştu gibi gözükse de yalnız değiliz. Dünyanın her yerinde çeşitli dinlerden, ırklardan, dillerden insanlar kendi hükümetlerine karşı gelmek pahasına, ters düşmek pahasına, hatta kariyerlerini riske atarak olayın başından bugüne Gazze için ses çıkardılar. Sanıyorum insanlar arasında politikalar vasıtasıyla oluşmuş bu duvarları bir noktada aşmak lazım. Onlarla güç birliği yapmak lazım ve bilhassa onların oradaki sesini çoğaltmak lazım. Elbette ben Türkiye'nin Gazze'nin yanında yer alışını çok önemsiyorum . Ama daha fazlasına ihtiyaç var ve bir vatandaş olarak, bir anne olarak, bir Müslüman olarak bunu talep etmekten kendimi alamıyorum. Daha somut adımlar, İsrail'in mümkün mertebe yalnızlaştırıldığı, elinin kolunun, imkanlarının daraltıldığı, kesildiği somut adımları görmek istiyorum. Bunun için sabırla çağrılarımı yinelemeye devam ediyorum.
Ayçin Kantoğlu: Biz verilerden ibaret değiliz
Ayçin Kantoğlu: Peki ferdi olarak ne yapmak lazım? Yani böyle el elde baş başta durmak insanı hakikaten kahrediyor. Bunun için iki alan var aslında kullanabileceğimiz. Bir tanesi sosyal mecra. Orada çeşitli kısıtlamalar var ama halihazırda bazı mecraları daha etkin kullanarak en azından kullanabileceğimiz süreler boyunca orada daha faal davranabiliriz. Çünkü bu olayın başından beri İsrail, aslında hadiseleri bir şekilde kontrol altına almış gibi gözüküyor; yönetmek babında, asabiyeyi yönetme babında. Bizim yönetilmez olanı genişletmeye ihtiyacımız var. Biz onun için bir veriyiz ama esasen biz verilerden ibaret değiliz. Yapabileceklerimizi bu şuurla değerlendirmek bu alana yönelmek tabii ki meydanları, şehir meydanlarını bırakmamak duyurabildiğimiz kadar sesimizi Gazze için yükseltmek. Biz verilerden ibaret değiliz. Biz gerçek insanlarız. Doğrusunu isterseniz verilerle biz tahmin edilebilir durumda da değiliz. Bu alanı genişletmemiz, bu alanı tahkim etmemiz o bilinmezliği, tahmin edilemezliği yükseltmemiz lazım. Çünkü İsrail, bu asabiyeyi bir şekilde kontrol altına almış görünüyor. Tabi daha ziyade baskıyla. Ne kadar süre devam ettirebilir bilmiyoruz ama bunu kontrol edebildiği her süre, Gazze'nin aleyhine işleyen süredir. Aksine bu asabiyeyi yönetemediği, onu baskılayamadığı süreçlerde Gazze'nin lehine gelişen süreçlerdir. Buralarda her birimize fert olarak düşen görevler var. Bugün aşağı yukarı herkes sosyal mecralarda var. Oralarda bir hesap açmak mümkün. İşte bizim en kolay yapabileceğimiz işlerden biri diyelim. Çünkü bir diğeri de boykot. Onu da ben çok önemsiyorum hiç azımsanacak bir model değildir.
Ayçin Kantoğlu: Gazzeli "Rim" kızımız vardı
Sosyal medyayı bu süreçte nasıl doğru kullanabiliriz?
Yeni bir sosyal medya kullanıcısıyım. Özellikle, bulunduğum X platformunda aşağı yukarı 2 senedir varım. Yayınevi, bir çevirim sebebiyle orada olmam gerektiğini söyledi. 50 yaşın üzerindeyim ve orayı etkin kullanabilmek için çok büyük gayret sarf ediyorum. Çünkü görüyorum ki orada oluşan enerji, sloganlar ve paylaşılan görüntüler hakikatin anlatılmasında, dünyanın bir ucuna ulaşmasında etkili. Sivil bir inisiyatif olarak somut bir şeyler yapabilmek adına bir etkinlik başlattık. Belki bu önümüzdeki süreçte gerçekten önemli bir sivil harekete de dönüşme ihtimali olan bir hareket biçimi, stratejisi. Bizi çok etkileyen halihazırda videoları dönmekte olan Gazzeli "Rim" kızımız vardı. Hatırlayacaksınız. Dedesi göz kapağını kaldırıp, onu gözünden öpmüştü. "Ruhumun ruhu" demişti Rim için… Dedesinin, 23 Aralık 'ta her ikisinin de doğum günlerini beraber kutladıklarını ama bundan sonra artık o günü kutlayamayacaklarını belirttiği bir röportajı vardı. Bunu dinledikten sonra 23 Aralık tarihini unutulmaz bir tarihe dönüştürme fikri bir takipçimizden geldi. Biz o günü kendimize "Rim Günü" olarak hem Türkiye'de hem dünyanın bütün diğer ülkelerinde, çeşitli dillerde hazırladığımız görsellerle ve her ülkeye mahsus etiketlerle dünyada şehit çocukların anıldığı bir güne dönüştürme hedefini koyduk. Bu itibarla da bir kampanya yürütüyoruz. Sosyal mecralarda #ŞehitÇocuklarGünü Türkçe tagi ile her türlü aktivitenizi, paylaşımınızı yapabilirsiniz.
Basit başlamak lazım. Evde artık cep telefonlarıyla video çekme imkânı var. Bu çok kreatif bir alan ve genç nüfusu yüksek bir ülkeyiz, yetenekli gençlerimiz var. Buralarda gerçekten dikkat çekici birtakım görsel işler yapabilirler. Evde bir görsel hazırlayıp paylaşabilirsiniz, şiir okuyabilirsiniz. Akla aslında bir sürü şey geliyor. Avrupa'daki Amerika'daki örneklerine de bakmak lazım belki ama çok kısa sürede çok çabuk toparlanıp orayı doldurabileceğimizi düşünüyorum. Bu tag ile beraber herkesin evinden, oturduğu yerden aslında katkıda bulunacağı bir zemin oluşturmuş oluyoruz. Bunun hedefi, 23 Aralık Rim'in doğum gününü İsrail'in katlettiği bütün şehit çocukların anladığı bir güne dönüştürmek ve bu sayede "yönetebilirim" zannettiği asabiyeyi biraz daha genişletmek. Daha yukarı bir noktaya taşımak gibi hedeflerimiz var.