İlmiyle Batı'ya damga vuran İslam filozofu: İbn Rüşd
Vahiy ile felsefenin birbirinden bağımsız olarak nasıl anlaşılıp değerlendirilebileceğini tespit eden ve buna bağlı olarak ikisi arasında biri diğerini geçersiz kılmayacak biçimde sağlam bağlantılar kuran İbn Rüşd, Aristoteles'in eserlerini onun doktrinine bağlı kalarak şerh ettiği için İslâm âleminde "eş-şârih " olarak tanındı. Tarihte derin bir tesir bırakan büyük ilim adamı, filozof, ahlak, astronomi, edebiyat, felsefe, fizik, mantık, matematik, siyaset, psikoloji, tabiat ilimleri, tıp, zooloji ve fıkıh bilgini İbn Rüşd'ü vefatının 820'nci senesinde rahmetle anıyoruz.
Giriş Tarihi: 23.10.2019
00:12
Güncelleme Tarihi: 29.05.2020
09:58
İbn Rüşd seçkin bir ailenin çocuğu olarak 520 (1126) yılında Kurtuba'da (Cordoba) doğdu. Tahsilini Endülüs'ün büyük ilim merkezlerinden olan Kurtuba'da tamamladı. Avrupa'da "Averroes" adıyla tanınan İbn-i Rüşd'ün babası Kurtuba kadılığı yaptı. Eğitim hayatına seçkin hocalardan dersler alarak başlayan İbn-i Rüşd, temel dini ilimleri babasından öğrendi. Dini ilimlerin yanında ahlak, astronomi, edebiyat, felsefe, fizik, mantık, matematik, siyaset, psikoloji, tabiat ilimleri, tıp, zooloji gibi ilimlerini de tahsil etti.
Aristo'nun felsefî doktrinine sadık kalarak eserlerini şerh ettiğinden İslâm âleminde "şârih ", Latin dünyasında "commentator " unvanıyla tanınmış, Batı'da İbn Rüşd adının tahrif edilmiş şekliyle Averroes olarak anıldı. Fıkıh alimlerinin felsefe karşıtı tutumları, İbn-i Rüşd'ün hayatının özellikle son yıllarında sıkıntılı günler geçirmesine sebep oldu. İslam felsefesi içinde, doğa felsefesinin etkisinden sonra başlayan rasyonalist felsefe eğiliminin sistemli hale gelmesi ve genel itibarıyla Aristocu fikirlerinin baskın olduğu okul olarak kabul edilen Meşşaiyyun felsefesinin son temsilcisi ve aynı zamanda İslam dünyasının büyük filozoflarından olan İbn-i Rüşd, Gazali'nin yazdığı "Tehafütü'l- Felasife" (Filozofların Tutarsızlığı) isimli eserine karşılık olarak, "Tehafütü't- Tehafüt (Tutarsızlığın Tutarsızlığı)" adlı esere imza attı. Bu eseriyle, Gazali'nin İslam dünyasında felsefe ve filozoflara yönelik ortaya koyduğu olumsuz tutumu sarsan İbn-i Rüşd, bu çalışmasından sonra İslam dünyasında "tehafüt " (dengesizlik-tutarsızlık) geleneğini oluşturdu.
İbn Rüşd'ün amacı , vahiy ile felsefenin birbirinden bağımsız olarak nasıl anlaşılıp değerlendirilebileceğini tespit etmek ve buna bağlı olarak ikisi arasında biri diğerini geçersiz kılmayacak biçimde sağlam bağlantılar kurmaktı. Bunun için o, öncelikle dinle felsefenin konumunu kendi bütünlükleri içinde tespit etti, ardından bu ikisinin ortak noktalarını belirledi. Daha sonra dinle felsefe arasında yapılacak birebir kıyaslamanın yanlışlığını vurgulayarak bu iki alandan birinin diğeri adına feda edilmesinin doğuracağı vahim sonuçlara dikkat çekti.
Ona göre felsefe ve dinin kendilerine özgü prensipleri ve esasları vardı, bunlar birbirinden farklı olmak durumundaydılar; birinin diğerine karıştırılması yanlışlıklara sebep olurdu. Öyleyse dinî meselelerin din çerçevesinde, felsefî problemlerin de kendi içinde ele alınıp değerlendirilmesi gerektiğini vurguladı. İbn Rüşd'e göre filozofların şeriatın ilkeleri konusunda tartışıp konuşmaları câiz değildir. Çünkü her disiplinin kendine has prensipleri vardır. Bir disiplin hakkında fikir yürüten kişinin onun ilkelerini kabullenip benimsemesi icap eder.
Batı’ya ün salan İslam filozofu
Aristo ve Eflatun'un (427-347) felsefesini uzlaştırmaya çalışan İbn-i Rüşd, din ve felsefeyi aynı kaynaktan beslenen iki ayrı alan olarak gördü. İbn-i Rüşd'e göre din vahiy ürünüyken, felsefeyi ise insan aklının ürünü olarak değer gördü, fakat her ikisinin de kaynağının aynı olduğunu savundu. Batı dünyasında hiçbir Müslüman bilginin sahip olamadığı ün ve şöhrete erişen İbn-i Rüşd, Batı'da doktor olarak tanınsa da daha çok "Aristo yorumcusu" olarak bilindi. Tıbbın bir dalı olan anatomiye de iyi derecede vakıf olan İbn-i Rüşd, insanı, Allah'ın varlığına götüren bir delil ve vasıta olarak tanımlayıp, bunu birçok şekillerde başardığını da her fırsatta dile getirdi.
Eserlerini yüzyıllar boyunca Avrupa'da okutan birçok Batılı bilgini düşünceleriyle etkilemeyi başaran İbn-i Rüşd, tıp sahasında yaklaşık 16 eser verdi. Bunlar arasında en tanınmış olan kitabı "El Külliyat Fi't Tıbb", Latinceye tercüme edilerek, yüzyıllarca Avrupa üniversitelerinde ders kitabı olarak okutuldu.
Tıp tarihini ilmi açıdan izah etti
İbn-i Rüşd, tıp ansiklopedisi olan "El Külliyat Fi't Tıbb"ta, hastalıkları tek tek ele alarak, bu eserinde hiçbir insanın hayatında ikinci bir defa çiçek hastalığına yakalanmayacağını belirterek, sebeplerini en ince ayrıntısına kadar izah etti. Ayrıca gözdeki retina tabakası ve çalışma şekline ilişkin açıklamalarının da tıp dünyasında çığır açan bir nitelikte olduğu kabul edilerek, tıp tarihinde, gözdeki retina tabakasının fonksiyonunu ilk defa ilmi açıdan izah eden âlim olarak gösterildi.
Üzerinde durduğu en önemli meselelerden bir başkası ise kan dolaşımına getirdiği derin bilgi olan İbn-i Rüşd, "El Külliyat Fi't Tıbb"ta, kan dolaşımının şemasını ana hatlarıyla göstererek, tıp doktoru William Harvey'e öncülük etti. İbn-i Rüşd'ün tıp alanında dikkati çeken diğer bir özelliği ise mikrobiyolog ve kimyager Louis Pasteur'dan önce mikrobik hayat üzerinde durması ve ilmi anlamda açıklık getirmesi oldu.