İngiliz işgaline ve Hindu yayılmacılığına karşı duran alim: Mevdudi
Pakistanlı alim ve düşünür Mevdudi, genç yaşlarından itibaren İngiliz sömürgesine karşı çıkmış; Hindu yayılmacılığının ise karşısında durmuştu. Cemaat-i İslami teşkilatını kurarak bunlara karşı bilinç oluşmasını sağlayan Mevdudi, İslami temellere dayanan bir toplum hayali kurmuş; kanunların Kur'an ve sünnete bağlı olmasını istemişti. İslam ülkelerinin yabancılar tarafından sömürgeleştirilme sebeplerini ortaya koyan Mevdudi'nin 30'dan fazla dile çevrilen eserleri, Avrupa, Kuzey Amerika, Afrika ve bütün Asya'ya ulaşmış; Müslüman aydınları ve siyasileri etkilemiş, 20. yüzyılda gerçekleşen İslami hareketlerin öncüsü olmuştu.
Hz. Hüseyin'in soyundan geldiği için Seyyid Ebü'l-A'lâ olarak anıldı. Annesi Rukiye Begüm, Orta Asya'dan Hindistan'a göç eden Türk asıllı bir ailenin kızıdır.
İlköğrenimine avukat olan babası Seyyid Ahmed Hasan'dan Farsça, Urduca, Arapça, mantık, fıkıh ve hadis dersleri alarak başladı. Eğitimine önce Batı tarzında ve geleneksel İslami usule göre eğitim veren okulda, sonra ise dârülulûmda devam etti.
1918'de Delhi'ye taşınarak burada çeşitli dergilerde yazılar yazmaya başladı. 1919'da kardeşi Ebü'l-Hayr ile birlikte Cebelpûr'da Kongre Partisi'ne yakın kişilerin çıkardığı Tâc isimli haftalık gazetenin editörlüğünü üstlendi.
1920 sonlarında sömürge idaresini tenkit ettiği bir yazısından dolayı gazete kapanınca Delhi'ye döndü. 1921 yılı başlarında Cemiyyet-i Ulemâ-i Hind'in çıkardığı Müslim adlı gazetenin editörlüğünü yaptı.
1920'li yıllarda Hindistan Hilâfet Hareketi'ne katılan Mevdudî yazılarında çoğunlukla Müslümanların içinde bulunduğu kötü durumu ele aldı. Hilafet hareketinin başarısızlıkla sonuçlanmasının arkasından vuku bulan Hindu-Müslüman çatışmaları Mevdudî'nin fikir hayatında derin izler bıraktı.
Bir ara, İngilizlerin Hindistan'ı işgaline karşı çıkarak burada yaşayan Müslümanların Afganistan'a göç etmesi gerektiğini savunan Hindistan Hicret Hareketi'ne katıldı. Arapça, fıkıh, edebiyat, mantık ve kelâm okudu. Ayrıca İngilizce öğrendi.
1938'de Muhammed İkbal'in daveti üzerine Pathankod'a bağlı Cemâlpûr köyüne gidip bir eğitim ve araştırma kurumu olarak düşünülen dârülislâmın kuruluşunda görev aldı.
Bu merkezde ilmî çalışmaların yanı sıra siyasî faaliyetlerde de bulunmak isteyince vakfın kurucularından bazılarıyla arası açıldı. 1939'da dârülislâmı bırakarak Lahor'a yerleşti.
Öte yandan Müslümanların bağımsız bir devlet kurmasını savunan Muhammed Ali Cinnah'ın öncülük ettiği Hindistan Müslümanları Birliği'ne de İslâmî esaslara yeterince hassasiyet gösterilmediği gerekçesiyle mesafeli durdu.
Böylece her iki grupla da fikir ayrılığına düşen Mevdûdî yeni bir hareket başlatmaya karar verdi ve kendisiyle benzer düşünceleri paylaşanları toplantıya çağırdı. Toplantıya katılan 75 âlim ve aydınla birlikte 25 Ağustos 1941'de Lahor'da Cemâat-i İslâmî teşkilâtını kurdu, başkanlığına da kendisi seçildi.