Kur'an-ı Kerim'de şükrün önemi ile İlgili ayetler
Kur'an-ı Kerim, Müslümanların yolunu aydınlatan bir rehberdir. Günlük hayattan tutun pek çok farklı alana dair İslami bilgilerin yer aldığı kutsal kitabımızda, kulun Rabbine karşı ilk ve en önemli vazifesi olan "şükürle" ilgili ayetler bulunmakta. Biz kulların asli görevi, O'nun güzel adını dilinden düşürmemek ve lütfettiği sayısız nimetlerden ötürü O'na şükretmektir. İşte sizlere Kur'an-ı Kerim'de "şükrün önemi" ile İlgili ayetleri bir araya getirdik.
🔸 Bundan sonra da (akıllanıp) şükredersiniz diye sizi affettik.
Bakara suresi 52. ayet
TEFSİR
◾ Kur'an'da ahlâkî bağlamdaki kullanımına göre zulüm kelimesi hak, hürriyet, eşitlik gibi konulara ilişkin olarak "haddi aşmak ve başkasının hakkını ihlâl etmek, başkasına zarar vermek" anlamını ifade eder. Bu tanıma göre zulüm, "haksızlık ve adaletsizlik" demek olup her şeyden önce Allah için düşünülmesi imkânsız olan bir durumdur. Zira "Allah kullarına asla zulmedici değildir."
🔸 Sonra ölümünüzün ardından sizi dirilttik ki şükredesiniz.
Bakara suresi 56. ayet
TEFSİR
◾ Sözlükte zulüm kelimesi "bir şeyi olması gerekenin dışına saptırma, adaletsizlik, zorbalık, haksızlık, kötülük" gibi anlamlar ifade etmekte olup, terim olarak genellikle "dinî ve ahlâkî kanunlarda belirlenmiş sınırları aşan; adalet, hakkaniyet ve eşitlik ilkelerine ters düşen davranışlar" için kullanılır. Ayrıca hukuk ve ahlâk dilinde, çok genel bir ifade ile "haktan bâtıla sapmak, rızâsına aykırı olarak birinin mülkü üzerinde tasarrufta bulunmaya kalkışmak, haddi aşmak" gibi tanımların yapıldığı da görülür. Kur'an-ı Kerîm'de çeşitli isim ve fiil kalıplarıyla pek çok âyette geçen zulüm kelimesi, biri itikad, diğeri ahlâk alanıyla ilgili olmak üzere iki ayrı bağlamda kullanılır. İlk kullanıma göre zulüm kelimesi genellikle şirk, inkâr, günahkârlık (fısk, fücûr), itikadî ve amelî bakımdan Allah'ın koyduğu kuralları, sınırları çiğneme, aşma (taaddî, israf) gibi kavramlarla yakın bir anlam ifade eder. Buna göre "Şirk büyük bir zulümdür"
🔸 Ey iman edenler! Size verdiğimiz rızıkların temiz olanlarından yiyin ve Allah'a şükredin; eğer O'na kulluk ediyorsanız.
Bakara Suresi 172. ayet
TEFSİR
◾ 168. âyette, başta müşrikler olmak üzere bütün insanlara yalnızca temiz ve helâl rızıklardan yemeleri emredilmişti. Burada ise aynı buyruk müslümanlara yöneltilerek onların da Allah'ın kendileri için yarattığı rızıklardan meşruiyet çerçevesi içinde yararlanmaları, Allah helâl kıldığı halde bir zorunluluk olmadıkça nimetlerden kendilerini mahrum bırakmamaları istenmiştir. Kuşkusuz rızkın sahibi Allah olduğu ve bunlardan yararlanmaya da izin verdiği için O'na minnet duyup şükretmek de kulun görevidir. Allah'a kul olduğunu söyleyen insanın, temel kulluk görevlerinden olan bu şükür borcunu da asla unutmaması gerekir. Âyette "... eğer kendisine kulluk ediyorsanız..." kaydıyla şükrü terkeden insanın kulluk bilincinden de uzaklaşmış olacağı, O'nu unutmuş sayılacağı anlatılmaktadır.
🔸 Artık siz beni anın ki ben de sizi anayım. Bana şükredin, bana nankörlük etmeyin!
Bakara Suresi 152. ayet
TEFSİR
◾ "Müslümanın, verdiği her türlü nimetlerden ve imkânlardan dolayı Allah'a minnettarlık duyması, bunu sözleri ve amelleriyle göstermesi" anlamına gelen şükür de genel olarak İslâm ahlâkında, özellikle de tasavvufta kulun Allah'a karşı edep ve saygısını dile getiren önemli kavramlardandır. Zikir gibi şükür görevi de hem dille hem de eylemlerle yerine getirilir. Yaygın tanıma göre her nimetin şükrü, o nimetten insanlara ihsan ve ikramda bulunmak, daha genel olarak o nimeti Allah'ın uygun bulup hoşnut olduğu şekilde kazanıp harcamak ve kullanmakla eda edilmiş olur.
🔸 Safâ ile Merve Allah'ın nişânelerindendir; dolayısıyla hac veya umre yaparak Beytullah'ı ziyaret eden bir kimsenin bu yerleri tavaf etmesinde kendisi için bir günah yoktur. Kim gönüllü bir iyilik yaparsa bilsin ki Allah iyiliği mükâfatıyla karşılayan ve çok iyi bilendir.
Bakara Suresi 158. ayet
TEFSİR
◾ Safâ ve Merve Kâbe yakınındaki iki küçük tepenin adıdır. Hz. İbrâhim, eşi Sâre'nin kıskançlığı sebebiyle diğer eşi Hâcer'le henüz bebek yaştaki oğlu İsmâil'i ıssız bir araziden ibaret olan Mekke'ye bırakıp Ken'an diyarına dönmek zorunda kalmıştı. Bu arada Hâcer su bulmak ümidiyle iki tepe arasında koşup duruyor, kendisini ve çocuğunu susuzluktan ve ölmekten kurtarması için Allah'a yakarıyordu. Nihayet Allah, sonraları Zemzem Kuyusu diye anılan yerden su çıkararak annenin dileğini kabul buyurdu.