Bitmeyen 'çile'nin bestekârı: İsmail Dede Efendi
Hammamizade İsmail Dede Efendi, Türk hanende, neyzen ve bestekardır. Doğumu kurban bayramının ilk gününe rastladığı için kendisine İsmail adı verilir. Babası geçimini hamam işletmeciliğiyle sağladığı için de "Hammamizade" olarak anılmıştır. Bestekarlığının yanı sıra neyzenliği ve hanendeliği ile de ünlü olan İsmail Dede Efendi'yi saygı ve rahmetle anıyoruz.
Kısa bir süre sonra babasını kaybetti. Bu arada babasının işlettiği hamamı sattı. Çilesinin ikinci yılında iken bestelediği, "Zülfündedir benim baht-ı siyâhım" mısraıyla başlayan bûselik şarkısı mûsiki çevrelerinde büyük yankı uyandırdı. III. Selim, eseri dinleyip yapı itibariyle çok farklı olduğunu anladı ve İsmail Dede'yi saraya çağırarak, şarkıyı kendisinden dinledi.
Dede Efendi - Zülfündedir benim baht-ı siyahım dinlemek için tıklayın...
Zülfündedir benim baht-ı siyahım
Sende kaldı gece gündüz nigahım
İncitirmiş seni meyer ki ahım
Seni sevdim odur benim günahım
Aşkını saklarım gönlümde nihan
Gizlice gizlice ağlarım heman
El gibi cefadan söylemem figan
Seni sevdim odur benim günahım
Müptelayım senin ahu gözüne
Bakıp bakıp ah ederim yüzüne
Anladım uymuşsun eller sözüne
Seni sevdim odur benim günahım
Türk mûsikisi tarihinin önde gelen birkaç siması arasında yer alan İsmâil Dede hânendeliği, hocalığı ve özellikle bestekârlığı ile tanındı. İlk eserlerini III. Selim devrinde vermeye başladı, sarayda kendisine gösterilen iltifatlarla padişahın davranışlarına, "Müştâk-ı cemâlin gece gündüz dil-i şeydâ" mısraıyla başlayan sûzinak bestesiyle teşekkür etti. Onun mûsiki hayatındaki en parlak dönemi II. Mahmud devriydi. Bu dönemde 1824-1839 yılları arasında yedi adet Mevlevî âyini besteledi. Batı müziği etkisinin gün geçtikçe arttığı Abdülmecid devrinde bu durumdan rahatsız olduğu ve rahatsızlığını talebesi Dellâlzâde İsmâil Efendi'ye, "Artık bu oyunun tadı kaçtı" şeklinde özetlediği söylenir.
Bir müddet sonra bestelediği, "Ey çeşm-i âhû hicr ile tenhâlara saldın beni" mısraıyla başlayan hicaz nakış bestesi de mûsiki çevrelerinde aynı ilgiyi gördü. Bu münasebetle şöhreti iyice yayılmaya başlayan İsmâil Dede, tekrar saraya çağrılıp padişahın takdirlerine mazhar olduğu gibi haftada iki defa sarayda düzenlenen küme fasıllarına hânende olarak katılması istendi.
İsmaîl Dede 1804'te şeyhi Ali Nutkî Dede'yi, bir yıl sonra ilk çocuğu Sâlih'i kaybetti. Oğlunun vefatı üzerine duygularını, "Bir goncafemin yâresi vardır ciğerimde" mısraıyla başlayan bayâtî murabba bestesiyle dile getirdi. 1808'de annesiyle hâmisi III. Selim vefat etti; 1810'da ikinci çocuğu Mustafa'yı da kaybetti.
Dede Efendi - Bir gonca femin yâresi var ciğerimde dinlemek için tıklayın...
Bir gonca-femin yâresi var ciğerimde
Ateş dökülürse yeridir âh serimde
Her lâhza hayâli duruyor dîdelerimde
Takdire nedir çâre bu varmış kaderimde
İsmâil Dede Türk mûsikisinin âyin, durak, tevşih, savt, ilâhi, peşrev, saz semâisi, kâr, kârçe, kâr-ı nâtık, murabba, semâi, şarkı, türkü, köçekçe gibi dinî ve din dışı sahadaki hemen her formunda eser verdi. Bestelerinde dikkati çeken en önemli özellik klasik üslûbun korunmuş olmasıydı.
Mûsiki sanatındaki bütün estetik değerlerin yer aldığı ve bilhassa melodik çeşitlilikle akıcılığın gözlendiği eserlerinde geleneğe bağlılığın yanında yeni arayışlar da dikkati çeker. Hepsi rast makamında olan, "Gözümde dâim hayâl-i câna" mısraıyla başlayan kâr-ı nev'i, "Yine bir gülnihâl aldı bu gönlümü" mısraıyla başlayan şarkısı ile sözleri kendisine ait, "Yüzündür cihânı münevver eden" mısraıyla başlayan şarkısı Batı müziği etkisinin görüldüğü bu arayışların ifadesidir.
İsmâil Dede'nin eserleri arasında Mevlevî âyinlerinin ayrı bir yeri var. Şeyh Hüseyin Hüsnü Dede'nin teşvikiyle 1824'te bestelediği sabâ âyininin ardından 1832'de bestenigâr âyinini, birer yıl ara ile sabâ-bûselik ve hüzzam âyinlerini ortaya koyar. Önce tek selâm olarak bestelenip sabâ âyiniyle tamamlanan hüzzam âyini çok beğenilince diğer selâmları da besteler.
Günümüzde unutulmuş olan İsfahan âyininin ardından II. Mahmud'un isteği üzerine bestelediği ferahfezâ âyini onun son âyinidir. Her ne kadar, padişahın emriyle bestelediği için diğerlerindeki tadı bu âyinde bulamadığını söylese de bu eserde de İsmâil Dede'nin tavrı ve inceliği kendini belli eder.