Arama

Bir var oluş mücadelesi: Anlaşılmak

Anlaşılma ihtiyacı, insana yaşam boyu eşlik eder. Bazen kaygıya dönüşebilen bu gereksinim, karşı tarafın kendisini tam anlamıyla anladığına kanaat getirildiğinde açığa çıkar. İnsanların algılarını kontrol edebilmek elimizde olmasa da kendimizi en doğru biçimde ifade etmek yanlış anlaşılma ihtimalini düşürür. Peki, duygularımızı en iyi şekilde nasıl ifade edebiliriz?

Bir var oluş mücadelesi: Anlaşılmak

🔹 Kendini doğru ifade etmenin en önemli ayağı duygularımızı tanımaktır. Hangi davranışımızı hangi duygumuzun harekete geçirdiğini belirleyebilirsek kendimizi daha iyi tanır ve doğru ifade edebiliriz. Bunun yanında anlamak ve anlaşılmak bütün ilişkilerin yolunun çizilmesinde oldukça önem arz ediyor.

🔹 Vav TV'de yayınlanan "Kendini Bilmek" programında doğru ifadenin püf noktaları, anlaşılmamanın temelinde ne olduğu, gençler ve ailelerinin neden iletişim kuramadığı; Sanat Terapisti Arzu Avşar ve Klinik Psikolog Gaye Kağan ile konuşuldu.

🔹 Anlaşılmanın önemini klinik psikolog Gaye Kağan şu şekilde açıkladı:

"İnsanoğlu olarak, her şeyi anlamlandırma ihtiyacı yaşıyoruz. Anlaşılmakta temel nokta yanlış anlaşılmamak. Var oluş amacımız, anlam arayışı olduğundan. Diğer canlılardan farkımızda sosyal bir varlık olmamız ve bizi hayatta tutan nokta da ilişkimiz içinde anlaşılıyor olmak."

🔹 Sanat Terapisti Arzu Avşar, anlaşılmanın önemine şu şekilde değindi:

"Sabahattin Ali'nin çok güzel bir sözü var: "Dünyada bana en çok ne istiyorsun diye sorsalar hiç düşünmeden vereceğim cevap şudur: Anlaşılmak istiyorum." Yaratılıştan getirdiğimiz farkında olmadığımız, farkında olduğumuz alanda da dönüştüremediğimiz temel ihtiyaçtır, anlaşılmak. Ekmek gibi, su gibi… Bu ihtiyaç temenniye ve beklentiye de dönüşüyor. Anlaşılmanın birçok boyutu var."

🔹 Anlaşılmanın önemli adımlarından biri, empati yapmaktır.

🔹 Empatinin en genel tanımı, bir insanın kendisini karşısındaki kişinin yerine koyarak onun duygularını ve düşüncelerini doğru anlamasıdır.

🔹 Sosyal ilişkilerde kolaylık sağlayan bu haslet, kişinin karşısındaki insanı önemsediğini ve anladığını gösterir. Empati vasıtasıyla insanlar arasında samimiyet ve güven ortamı oluşarak daha yakın, anlamlı ilişkiler kurulur.

Anlaşmanın yolu: İletişim

🔹Anlaşılmamak, her insanı rahatsız hissettirir. Hatta böyle hissedilen ortamlarda çoğu kişi bulunmak istemez. Anlaşılmamanın temelinde ise empati eksikliği bulunur. Bu da ciddi bir iletişim engeline sebebiyet verir.

🔹 Arzu Avşar, iletişimi güçlendirmek için neler yapılması gerektiğini şöyle sıralıyor:

"Anlamak ve anlaşılmak için büyük bir çaba sarfetmemiz gerekiyor. Büyük bir emek, çaba, inisiyatif kullanma ve gerçekten birbirimizi anlamak için de çok büyük bir kapasiteye ihtiyaç var. Anlaşılmayı bekleme sürecinde çok fazla sıkıntı yaşıyoruz. Yani ilişkiler orada hasar uğruyor, ilişkiler orada kopuyor, bireysel becerilerimiz bozuluyor. Orada başka parametreler devreye giriyor. Sadece bize düşen görevleri bilip ne kadar ne şekilde ne durumda kendimizi anlatıp karşı taraftan "ne kadarı alabilirizi" aşağı yukarı tespit ettikten sonra belki iletişim dilimizi geliştirerek, dönüştürerek anlaşılmayı beklemek daha sağlıklı olur."

🔹 Her ilişkiyi ayakta tutan değerler vardır. Bunların ne olduğunu saptayabilmek, ilişkinin sağlıklı olup olmadığına dair ip uçları verir. Klinik psikolog Duman, insani ilişkilerdeki parametreleri şöyle açıklar:

"Bir ilişkinin temelindeki kolonlar ne dersek ben bunun için sevgi, saygı ve güven derim. Karşılıklı olarak bu sevgi, saygı ve güvenin birlikte sağlanılabiliyor olduğu bir ilişki daha sağlıklı daha kaliteli bir ilişkiye getirir. Temel noktalara baktığımızda bunların karşılıklı olabiliyor olması, bir taraf o kolonları yüzde doksan taşıyan kişiyken o ilişkinin en küçük bir çatırdamada enkaza dönmesi beklendik bir durumdur. Önemli olan onları eşit ya da birlikte birbirimize yük oluşturmadan, o yükün altında ezilmeden taşıyor olabilmek. Diğer bir noktada kimyanın uyuşması diyeceğim. Özellikle bir arkadaşla bir eş ile oluşan ilişkide kimya uyuşması önemli. Ben iyi bir insan olabilirim. Ama benim iyi bir insan olmam herkesle iyi anlaşabileceğim anlamına da gelmiyor. Bazen de anlaşılabilmek o kimyanın tutmasıyla da ilgili olabilir."

İnsan olmanın gereği: Empati

🔹 İletişim engellerinin en büyük nedenlerinden biri ön yargıdır. Çünkü bu kavram ile insanları düşünce dünyamızda belli kalıplara sığdırır, ilişkilerimizi de bu kalıpların çerçevesinde devam ettiririz. Ön yargı bir ya da bir durumla ilgili olarak belirli şart, olay ve görüntülere dayanarak önceden edinilmiş olumlu ya da olumsuz yargı, peşin hüküm ve peşin fikirlere denir.

🔹 Ön yargı, bir taraf tutma biçimidir. Bir ideolojik düşünceyi ya da bakış açısını şartsız desteklemek manasındadır. Ön yargı, halk arasında yaygınlıkla bir kişinin kararlarının ağırlıklı bir biçimde tek taraflı olarak meydana çıkmasında kullanılır. Aynı zamanda bir kişinin kararlarının nesnel olmayıp öznel olduğunu ifade eder. Ön yargının insani ilişkilerimizi nasıl etkilediğini Avşar, şu şekilde açıklar:

"Öncelikle ben kendimi anlıyor muyum kendim tarafından anlaşılabiliyor muyum? Bu da değer meselesiyle alakalı, kendimi sevebiliyorsam önce kendimi anlayabilmem lazım. Neden sevilmediğimi ve değer görmediğimi düşünüyorum. Ön yargılar dediğimizde kalıp öğrendiğimiz düşünceler var. Yargı dediğimiz şey bir düşünce içeriğidir ve öncesinde öğrenilir. Bu düşünce içeriğine baktığımızda o ön yargı dediğimiz şeyi yapıyoruz. Bir bağlamda evet geçmişte öğrendiğimiz bilgileri kapsıyor ama bakış açımızı geliştirmek istiyorsak, karşı taraftaki insanı anlamak istiyorsak, biraz kendi sesimizi kısmalıyız. Çünkü ben sizi dinliyorken, kendi sesimi açıyor oluyorsam orada harekete geçen nokta kendi düşüncelerim. O zaman onun düşüncelerini, duygularını anlamak da zorlanıyor olacağım. Dolayısıyla ön yargı burada başlıyor."

Yaşam izlerimiz: Travma

Çocuklukta anlaşılma ihtiyacının gelişimi

🔹 Anlaşıldığımızı hissetmek hayatımızın her döneminde ihtiyaç duyduğumuz bir geri bildirimdir. Bu tarz ortamlarda hayat ve ilişkilerimiz bizim için daha anlamlı hale gelir, psikolojik olarak güvende hissederiz. Anlaşılma ihtiyacı, çocukluktan itibaren gelişimi etkiler. Bu konu hakkında Avşar, şunları söyledi:

"Bir durum karşısında ergen bir çocuğun vereceği tepkiyle ilkokul çağındaki çocuğun vereceği tepki bir değil. Okul öncesi döneme kadar çocuğa ne kadar yumuşak, sakin, bilgi odaklı ve sağlıklı davranılırsa nöral gelişim, beyin dalgaları, beynin iç hacmi, epifiz bezi hepsi olumlu manada gelişiyor. Ne kadar baskıcı, anlamayan, dinlemeyen, göz teması kurulmayan tavır sergilenirse de tam tersi oranda nöral gelişim olumsuz manada gelişiyor."

📌Epifiz bezi nedir?
Fasulye tanesinden daha ufak bir boyuta sahip olan epifiz bezi, hipofiz bezinin hemen arkasında, bir oyuğun içinde bulunur. Konumu gözlerle aynı düzlemde ve beynin altındadır. Üçüncü göz olarak da nitelendirilir. Epifiz bezi vücuttaki melatonin salınımını düzene sokan, melatonin dengesini sağlar, biyolojik saatimizi de belirler. Dolayısıyla vücudun uyuması ve uyanması gibi birçok fonksiyonda görev alır. Epifiz bezi, karanlık ortamlarda daha üretken çalışır.

🔹 Ebeveynlerin, çocukluk dönemlerinde onların duygulara yaklaşımı oldukça önemlidir. Olumlu ya da olumsuz tutumları anlam dünyalarını inşa eder.

Olumsuz tutumların etkileri, düzeltilmediği takdirde yetişkinlik döneminde bile duygu, düşünce ve davranış kalıplarında görülür.

Duman, çocukların dünyayı anlamlandırma sürecini ve anne-babanın bu yolcuğa katkısını şöyle açıkladı:

"0- 6 yaş arası bize bakım veren kişilerle ilişki kurarken dünya ile ilişkimizi kuruyoruz. Çocuğun dünyaya bakış açısı; değer görülebilir miyim, sevilebilir miyim, güvenebilir miyim? Dolayısıyla annesi kızdığında, anneyi ağlarken gördüğünde ya da babayla annenin kavgasına şahit olduğunda çocuğun otomatik yorumu 'Değerli miyim, değersiz miyim, sevilmeye layık değil miyim, güvenilmez miyim?' noktasında oluyor. Bu anne-babaları kaygılandırıyor olmasın, hepimiz çocukluk çağımızda böyle bakıyoruz. Aynı anne-baba ile büyüyen çocuklara baktığımızda da ikiz kardeşler bile olsa biri, yaşanan olayı farklı yorumlarken diğeri çok farklı yorumlayabiliyor. Dolayısıyla o yorumlamaların hepsine hakim olabilmek ve kontrol edebilmek mümkün değil. Onların yanında olumsuz bir şey yaşansa da bizim hep söylediğimiz şey sevdiğinizi, değer verdiğinizi ifade edin. Bu illa sözel olmak zorunda da değil, bazen sırtını sıvazlamak, yanında olmak gibi de. Bu açıdan baktığımızda çocukluk çağında çok fazla güvensiz bir ortama maruz kaldıysak yetişkinlik çağında ilişki kurma patentimiz güvensizlik üzerine oluyor. Şimdi vah vah, çocukluğumda travmalar var deyip ben böyle oldum demek değil, evet nöroplastite, beyin esnekliği dediğimiz bir nokta vardır. Daha çok çocuklukta gelişir. Çünkü beyin gelişimi o dönemde olur. Bu olduktan sonra da hala gelişmiyor, demek değildir. Beyin esnekliği olan bir organdır. Bir şeyleri yaşamda deneyimleyerek öğrenebiliriz." diyerek çocukların anlamlandırma dünyasını açıkladı.

📌Nöroplastite nedir?
Nöroplastite, beynin yapısal veya fizyolojik değişikliklere uğrama yeteneğidir. Nöroplastisitenin bir zamanlar sadece çocukluk döneminde olduğu düşünülüyordu, ancak 20. yüzyılın ikinci yarısında yapılan araştırmalar beynin birçok yönünün yetişkinlik döneminde bile değişebildiğini gösterdi. Çocuk beyni yetişkin beyninden daha yüksek plastisiteye sahiptir.

Geleceğin inşasında en etkin yol: Çocuk eğitimi

2024 Fikriyat. Tüm hakları saklıdır.
BİZE ULAŞIN