Batı'nın Müslüman düşmanlığının propagandası olan filmler

Midnight Express yıllar boyunca Türkiye'nin başına bela olan ve yurtdışında Türkiye'nin imajını olumsuz yönde etkileyen bir kara propaganda filmi. Yönetmen Alan Parker, Billy Hayes'in kitabına dayanarak oluşturduğu senaryoda ilk senarist Oliver Stone'un abartıya kaçtığını, kendisinin de gerçeklikten uzaklaşıp, amacından saptığını dile getirerek, filmdeki hakaret unsurlarından dolayı özür dilemişti. Film, uyuşturucu müptelası Billy Hayes'in suç işlediği için konulduğu Türkiye'deki hapishanede yaşadıklarını konu alıyor. 1970'te haşhaş kaçakçılığı yüzünden tutuklanan ve hapis yatan Billy Hayes'in aynı adlı kitabının sinemaya uyarlandı. William Billy Hayes kitabında, Türk gardiyanlar tarafından işkence gördüğünden ya da cinsel istismara uğradığından hiçbir zaman söz etmediği halde dramatize etmek için senaristler tarafından filme bu skandal eklemeler yapılmıştı. Türkiye, yaşanmaz, pislik ve merhamet duygusu olmayan insanlarla dolu berbat bir yer olarak gösterilmişti. Türkiye ve Türk halkına karşı tüm dünyayı provoke eden tavrı ise yıllarca konuşulmuş ve tepki çekmişti. Hatta filmin çoğu İstanbul'da geçmesine rağmen İstanbul Valiliği tarafından filme ev sahipliği yapılması reddedilmişti.

Daha sonraları, Billy Hayes filmde anlatılanlarla ilgili bir açıklama yaptı ve özür diledi: "Sebep olduğum acı için üzgünüm. Bu 40 yıldır onları etkiliyor ve hâlâ devam ediyor. İnsanlar hâlâ Geceyarısı Ekspresi'nde gördükleri Türkiye imajının gerçek olduğunu düşünüyor. Filmin bütün yükü insanlara ve Türkiye'ye kaldı. Çok üzgünüm. Ben sorumluluğumu kabul ediyorum ama bu filmde karar verme mekanizmasında olan herkesin de sorumluğunu kabul etmesi gerekiyor. Ne benim hapishane tecrübem ne de Türkiye doğru temsil edildi Geceyarısı Ekspresi'nde. Filmin gerçeklerle alakası yok." dedi.

İtalyan yönetmen Renzo Martinelli'nin yaptığı film, Viyana Kuşatması sırasında Polonyalılarla işbirliği yaparak kentin düşmesini engelleyen, sonradan "aziz" payesi alan rahip Marco d'Aviano'nun yaşamını anlatıyor. Film Osmanlıları ve Müslümanları aşağıladığı için büyük tepki görmüştü. Yönetmen Martinelli, film için Halil Ergün, Haluk Bilginer, Ahmet Mümtaz Taylan ve Kenan İmirzalıoğlu'na teklif götürmüş ancak olumsuz yanıt almıştı. Filmin yapımına Türk düşmanı olarak bilinen siyasi örgüt Kuzey Birliği'nin de maddi yardım yaptığı biliniyor.

Türk düşmanı İtalyan yönetmen Renzo Martinelli'nin bir diğer filmi. Senaryoya göre Ürgüp'te de El-Kaide üyesi teröristler yaşıyor ve bunlardan çoğu da Türk vatandaşı olarak lanse ediliyor. Film baştan sona terörizm ile Müslümanlık arasında bir bağ kurma telaşında. Hıristiyanlığın eski ve değerli yerleşim yerlerinden olan Ürgüp yeraltı şehirleri El Kaide'yi barındırması veya güya buradaki militanların Roma'ya gidip 11 Eylül'den daha büyük bir bombalı saldırı yapması ve bir dolu insanı öldürmesi bu sırada da filmin başlangıç ve final müziğinin Türkçe olması gibi tesadüf süsü verilen malzemeler mevcut.

Polonya'da bir Türk çetesi yetimhanedeki kızları kaçırarak açık arttırmada satmaktadır. Steven Segal ise bu kötü Türkleri öldürüp durur. Film buram buram Türk düşmanlığı kokuyor. Filmde Türk elçilik binaları ve Türk bayrakları kullanılmış. Kız çocuğu kaçırma işinde Türkiye'nin dahli olduğu iddia ediliyor. Steven Segal bu filmden utanmış olmalı ki daha sonra ben 'Türk kökenliyim' diye bir açıklama yapmıştı.

300 Spartalı filminde Persler nasıl gösterilmişse bu filmde de Türkler ve Fatih Sultan Mehmed zalim ve vahşi olarak gösterilmiş. Çağ kapayıp çağ açan dünya tarihinin seyrini değiştiren sultan kadın çocuk demeden masum halka saldırmaktan çekinmeyen biri olarak lanse edilmiş. Filmde öyle bir Türk korkusu vardır ki Transilvanya topraklarının sahibi Vlad, Türkleri yenmek için ruhunu şeytana bile satmaktadır.