Film analizi: "Dersu Uzala"
İnsan ile tabiatın ayrılmaz bir bütün olduğunu gösteren filmdir; "Dersu Uzala." Japon sinemasının önemli ismi Akira Kurosawa'nın yönetmen koltuğunda oturduğu yapım, bilge avcı Dersu Uzala üzerinden seyirciyi doğanın sesini dinlemeye davet ediyor. Bu filmde doğa dingin bir sığınak, huzur veren bir yuva iken aynı zamanda ürkütücü, kendini ona karşı savunmanız gereken bir fırtına gibi. Sizin için, "Dersu Uzala" filminin analizini yaptık.
FİLMİN KONUSU
🔸 Japon sinemasının en önemli yönetmenlerinden Akira Kurosawa'nın 1975 yılında çektiği "Dersu Uzala", yönetmenin Japonya dışında çektiği tek filmidir. Sovyetler Birliği'nde geçen yapım, Rus kaşif Vladimir Arseniev'in 1902- 1910 yılları arasında Sibirya bölgesindeki araştırma anılarından yola çıkılarak çekilir.
🔸 Filmde, Rus ordusunda araştırmacı olan Arseniev ve ekibi, Mançurya ormanlarına araştırma yapmaya gider ve burada Dersu Uzala isimli bir avcıyla karşılaşırlar. Doğanın dilinden anlayan bilge kişilik Dersu Uzala ve araştırmacı subay Arseniev, birlikte türlü maceralara atılır ve bu süreç, aralarında derin bir dostluk bağının oluşmasını sağlar.
SAHNE DETAYI
🔸 Filmin ilk sahnesi, 1910 yılında başlar. Yüzbaşı, sedir ve köknar ağaçlarının kesilerek yerine evlerin yapıldığı bir ormanda üç yıl önce gömdüğü bir arkadaşını arar. Filmin başında gösterilen sahne aslında filmin sonunda geçen zamandan üç yıl sonraya aittir.
🔸 Açılış sahnesinde doğanın en güzel hali ekrana yansırken kamera aşağı doğru hareket ettiğinde insanların ormanı yok edişi görülür. Ağaçların kesilip yerine evlerin yapıldığı bu sahne, doğa-insan çatışmasını gözler önüne serer.
🔸 Sadece iki dakika süren ilk sahneden sonra flashback (geriye dönüş) ile olayların asıl başladığı yıl olan 1902'ye gidilir ve o günden itibaren hikaye gelişir. Yönetmen, filminde ince bir detay ile farklı bir teknik kullanmış olur.
BİLGE KİŞİLİK: DERSU
🔸 1902 yazında Arseniev ve ekibi, ormanın derinliklerinde araştırmalarını sürdürürken bir akşam vakti doğada yaşayan avcı Dersu Uzala ile karşılaşırlar. Uzun zaman önce ailesini çiçek hastalığından kaybeden Dersu, yalnızlığını orman ile paylaşan, ağaçları, hayvanları ve doğayı çok iyi bilen bilge kişiliktir.
🔸 Hal böyle olunca yüzbaşı, Dersu'nun kendileri ile çalışmasını teklif eder ve onlara doğaya karşı nasıl davranmaları gerektiği konusunda yardımcı olmasını ister. Böylece Dersu, takımın başına geçerek onlara yol gösterir.
🔸 Doğanın verdiği ipuçları ile ne zaman ve kimin o yoldan geçtiğini, kuş ötüşlerinden havanın nasıl olacağını, yakınlarda bir kulübe olup olmadığını ve daha birçok şeyi anlayan Dersu, doğayı gözlemleri ve içgüdüleri ile gerçek anlamıyla çözmüş biridir. Ormanı kendine yuva edinmiştir. Onu dinler, gözler, hisseder, onarır, korur ve anlar.
🔸 O, her haliyle şehirdeki insanlardan çok farklıdır. Dersu o kadar masum ve düşüncelidir ki kaldıkları kulübeye daha sonra başka insanların sığınacağını düşünerek hayatta kalabilmeleri için gerekli malzemeleri bırakır. Şehir insanının bencil, çıkarcı fikirlerinden tamamen arınmış, hiç tanımadığı ve belki de asla göremeyeceği insanların ihtiyaçlarını karşılayacak kadar iyi kalplidir. Yönetmen bu detaylar ile şehir insanı ve doğada yaşayan birinin arasındaki farkları açıkça izleyiciye gösterir.
DOĞA-KENT AYRIMI
🔸 Doğa ile kent arasındaki keskin ayrımı temeline alan filmde Dersu, yüzbaşıya doğa, güneş, ay, orman ve daha pek çok şey hakkında bildiklerini anlatır. Seyirci, ikili arasında geçen diyaloglar vasıtasıyla doğa hakkında çok şey öğrenir. Film bu anlamda insanın asıl yaşam yeri olan doğayı, izleyicisine tanıtır ve ona farklı bir pencereden bakmasını sağlar.
🔸 Dersu, her şeyin ruhunun olduğuna inanır. Ona göre ateş, su, odunlar birer canlıdır. Öyle ki ormanın sis ile kaplanmasını dahi terlemeye benzetir. Dersu karakteri, doğadaki insanın inceliksiz olduğu düşüncesini yerle bir eder.