Divan-ı Hümayun nedir? Divan-ı Hümayun hakkında bilinmesi gerekenler
Divan-ı Hümayun, üç kıtaya hükmeden Osmanlı'nın en önemli müessesiydi. Divan, günümüzdeki meclis, bakanlar kurulu ve yargı tarafından yürütülen yasama, yürütme ve yargı işlemlerini tek başına üstlendi. Sosyal sınıf, yaş, cinsiyet fark etmeksizin hemen herkesin başvurabildiği Divan-ı Hümayun hakkında Batılı seyyahlar da hayranlıkla söz etti. Sizler için Osmanlı idaresinin kalbinin attığı Divan-ı Hümayun hakkında bilinmesi gerekenleri derledik.
Önceki Resimler için Tıklayınız
Veziriazam, Kasr-ı Adl'e ait kafesli pencerenin önünde solunda kadıaskerler kapının girişine yakın bir yerde defterdarlar, onların karşısında da nişancı olmak üzere otururdu. Rumeli beylerbeyi, şayet İstanbul'da bulunmakta ise divana katılarak, en kıdemsiz vezirin yanına otururdu. Kâtipler Kubbealtı'nda odayı u şeklinde çevreleyen masanın etrafında otururdu.
Çavuşbaşı, toplantılara katılacak olanları içeriye alır, şikâyetçileri nizama sokar, yazılan emirleri uzak diyarda da duyulması için tebliğ eder, elçilere divana kadar eşlik ederdi.
Bir meşveret yani danışma meclisi olan Divan-ı Hümayun'da her çeşit siyasî, idarî, mâlî, askerî, adlî konu görüşülürdü. Savaş ilanı, kanun yapma, vergi koyma gibi yetkileri vardı. Elçilerin kabulü Divan-ı Hümayun'da gerçekleştirilirdi. Aynı zamanda memleketin en yüksek mahkemesiydi. Memurlarının icraatlarına ve kâdıların verdiği hükümlere itirazı olanlar buraya mürâcaat ederdi. Kâdıların verdiği hükümler bozulursa, yeniden muhakeme de burada yapılabilirdi. Bazı hallerde, kadılar bakmaktan çekindikleri mühim davaları, ilk tahkikatını yaparak divana gönderir; burada bakılırdı.
Divanda ilk önce siyasî ve idarî konular görüşülürdü. Padişahın onayına sunulması gerekmeyen işler hakkında hemen karar verilir, müsveddeleri nişancı temize çekip sultanın çekili fermanını hazırlardı. Böylece idari veya adli bir konuda padişahın adına karar verirdi. Divan-ı Hümâyun'a sosyal mevki, yaş, din, dil, cinsiyet fark etmeksizin herkes başvurabilirdi. Divan azaları bu şikâyetleri dinlemek zorundaydı.
Osmanlı'nın en güçlü ve önemli müessesi olan Divan-ı Hümayun, günümüzdeki meclis, bakanlar kurulu ve yargı tarafından yürütülen yasama, yürütme ve yargı işlemlerini tek başına üstlendi. Osmanlı tebaasının güvenliğini sağlama, elçileri kabul etme, şikayetleri dinleme, vergi politikalarını belirleme gibi çok geniş bir yetki alanına sahipti.
İslam ve Türk tarihi üzerine derleme kitaplar yazan bir Michel Baudier Divan-ı Hümayun'a olan haranlığını şöyle belirtir:
"Divân öyle bir heyettir ki, burada toplanan kimseler her ne sebeple olursa olsun talep edenlere müsavat üzere adalet tevzi ederler. En iyisi, tarafların servetlerini başka yerlerde olduğu gibi karşılarında bulunan kimselerin akılsızlıklarından istifade ederek zenginleşen adliye memurlarına kaptırmağa ne de tazmini kabil olmayan vakit israf etmeğe muhtaç olmadan, bu heyetçe kabul edilerek davalarını bizzat kendilerinin söylemeleridir (Sözlerim halka hizmetleri ve muhakemeleriyle yardım edenlere karşı beslediğim saygıyı ihmal etmez ve esasen onlar bahis mevzu değildirler).
Halka bu kolaylık temin edilmiştir; birisi aleyhinde dava açan bir kimse onu yakalayarak divâna getirir ve divân bu davaya bakmazlık edemez. Orada hareket tarzlarının doğru olduğunu iki şahidin kısa ve şifahî şahadetleriyle ispat eder ise dava kolaylıkla hallolunur ve icrası da zor olmaz; hatta karar divândan sonraya ertelenip hâkimlerden birine havale edilse bile Fransa'da câri olan can sıkıcı gecikmeler ve korkunç aksilikler Türkiye'de bulunmadığı için kararın vaktinde çıkmasına mâni olmuş olmaz" (Prof. Dr. Erhan Afyoncu, Sorularla Osmanlı İmparatorluğu)