Maddeler ile Osmanlı’nın istihbarat birliği: Akıncılar
Akıncılar, savaş sırasında asıl ordudan birkaç günlük mesafede önde gider, gittiği noktalarda istihbarat toplar, ordunun geçeceği yol, köprü ve geçit gibi yerleri güvenlik altına alırlardı. Sınır güvenliğinin sağlanması ve Osmanlı'nın batı yönlü ilerleyişinde büyük rol oynayan Akıncılar hakkında merak edilenleri derledik.
Akıncılar, eski Selçuklu "uç teşkilâtının" yerine kurulmuştur. Osmanlılar kendileri bizatihi bir "uç beyliği"ydi. Osman Bey ve Orhan Gazi zamanlarında Osmanlı Devleti'nde iki "uç" mevcuttu. Birincisi İstanbul'a karşı İznik- İzmit yönü, diğeri ise Rumeli'ye karşı Gelibolu yönüydü. Buralara "uç" denilmekte, uç teşkilâtını da, Selçuklularda olduğu gibi, aşiret beyleri, babadan oğula idare etmekteydi. Uçlardaki aşiret beylerine "Akıncı Beyleri" denildiği gibi "Uç Beyleri" de deniliyordu.
Osmanlılarda Akıncılar, tüm faaliyetlerini padişah namına yapıyordu. Padişah, feth olunan yerlerde onlara dirlikler tahsis edebiliyor, akıncı beylerine bazı hallerde bu dirlikleri, "mâlikâne"ye dönüştürme izni veriyordu. Selçuklular devrinde olan "kılıç hakkı"na Osmanlılar sınırlama getirmişti. Bu sınır, her şeyin padişah adına yapılıyor olmasıydı.
Akıncı teşkilâtın temelinin Osman Bey zamanında Köse Mihal tarafından atıldığı kabul edilmektedir. Orhan Gazi zamanında daimi piyade ve süvari birliklerinin kuruluşuna kadar askerlik hizmetlerini Akıncılar yapmıştı. Akıncılığın bir ocak şeklinde kurumlaşmasını Gazi Evrenos Bey'in yaptığı düşünülmektedir. Sultan I. Murad devrinde Yeniçeri Ocağı'nın kurulmasından sonra Akıncılar, sınır boylarına kaydırılmıştı.
Padişahlar, Osmanlı devlet merkezini sürekli, uçlara yakın şehirlere taşıyorlardı. Edirne, Rumeli fetihlerinin merkeziydi. Akıncı beylerinin başlarına toplanan binlerce Akıncı'yı, Anadolu'dan gelen Türk yiğitleri oluşturuyordu. Bunlar, akıncı beyinin veya padişahın yaptığı fetihlerle ele geçirilen yeni arazilerde tımarlı sipahi oluyor, onların yerine de yeni gönüllüler geçiyordu.
Hudutlarda akıncı beylerinin emrinde hem kadrolu akıncı erleri hem de sıra bekleyen, yâni mülâzım, gönüllüler bulunuyordu. Akıncıların teşkilât yapıları çok dinamikti. Kurumsal yapıları akıncı kanunuyla tesis edilmişti. Daimi ordu birliklerine mensup değillerdi, belli bir maaş ve kışlaları yoktu, vergiden muaftılar, bazılarının timarları vardı.