Mimarimizde geleneksel izler taşıyan 5 tarihi konak
Osmanlılarda konak kültürü, belirgin bir sosyal statüye işaret ederdi. Sultan ya da hanım sultanlara ait yapıların saray olarak tanımlanması, bu statünün vezir, paşa, ulema gibi devletin ileri gelenleriyle varlıklı kişileri kapsadığını gösterirdi. Taşın dantel gibi işlendiği tarihi yapılarıyla, köklü bir kültüre sahip olan ülkemizin konak kültürü de zengin bir miras olarak bizlere kaldı. İşte mimarimizde geleneksel izler taşıyan 5 tarihi konak...
Giriş Tarihi: 06.11.2019
13:47
Güncelleme Tarihi: 06.11.2020
12:56
Mimarimizde geleneksel izler taşıyan tarihi konaklar
Topografik özelliklerine bakarak kıyı şeridinde bulunan konutları "yalı " ya da "sahilsaray ", bir sayfiyede veya hasbahçede yer bulan konutları "köşk " ya da "kasır " olarak adlandıran Türk sivil mimarisi terminolojisinde konak terimi tabii olarak şehir dokusu içinde bulunan, varlıklı kişilerin bütün ailesi ve hizmetlileriyle bir arada ikamet ettiği büyük yapıları ifade eder.
Tarihi evleriyle ünlü 5 şehir
Birgi Çakırağa Konağı , Ödemiş'in Birgi beldesinde bulunan Osmanlı sivil mimari örneği konaktır. Restore edilerek müze hâline getirilmiştir. Duvar ve tavan süslemeleri, kalem işleri ve ahşap oymalar döneminin üslubunun özel örneklerinden sayılır. Konağın alt katında taşlık, mutfak, ahır, misafir ve bekleme odası yer alır. İkinci kat kışlık, üçüncü kat ise yazlık olarak kullanılmıştır.
Çakırağa Konağı'nın , I. Abdülhamid veya III. Selim devrinde yapıldığını söylemek mümkündür. Konağı inşa ettiren "Çakırlar'ın Tahir Bey" isimli kişinin, debbağhaneleri bulunan varlıklı bir zat olduğu söylenir. Cumhuriyet döneminde yerli ve yabancı birçok araştırmacının dikkatini çeken konak, onarılarak çökmekten kurtarılmış ve müzeye dönüştürülmüştür.
Arşiv fotoğraflarıyla Osmanlı'nın tarihi evleri
Konağın günümüze ulaşabilen kısmını harem bölümüdür. "U" biçiminde bir kitle içinde toplanan harem bölümü üç katlı olup dış sofalı, eyvanlı, çift köşk odalı bir tasarım sergiler. En eski örneğine Topkapı Sarayı'nda Fâtih Sultan Mehmed dönemine ait Hazine Dairesi'nde rastlanan ve 17. yüzyıldan itibaren İstanbul çevresinde terkedilmeye başlanarak Anadolu'da ve Rumeli'de yaşatılmasına devam edilen dış sofalı ev tasarımı , bu konakta oldukça simetrik bir düzenleme ile ortaya çıkmaktadır.
Konağın oldukça farklı görünümler arz eden sokak ve avlu cepheleri , hareketli kitleleri ve uyumlu oranları ile dikkat çeker. Her katta "U" şeklinde avluyu kuşatan açık sofaların meydana getirdiği iç cephede üst üste bindirilmiş şahnişinler , merdivenler ve bağdâdî kemerlerin oluşturduğu revaklar hareketliliği sağlayan başlıca unsurlardır. Mimari ayrıntıları kadar süsleme programı açısından da geleneksel Türk mimarlığı nın ustaca kullanıldığı Çakırağa Konağı , Osmanlı barokunun sivil mimari alanındaki en başarılı örneklerinden biridir. Söz konusu üslûbun İstanbul dışındaki yerleşmelerde de benimsendiğini açıkça gösterir.
Tokat merkez Gaziosmanpaşa Bulvarı üzerinde bulunan Latifoğlu Konağı 1291 (1874) yılında Latifzâde Mûsâ ve Osman tarafından yaptırılır. Yapıda klasik üslûpta bazı eski parçaların kullanılması, burada daha önceleri bir evin bulunduğunu ve Latifoğlu Konağı'nın söz konusu evin yerine onun bazı parçalarından da yararlanmak suretiyle yapıldığını gösterir. Bilhassa iç kısımdaki süslemeleriyle dikkat çeken iki katlı konak Türk ev mimarisinde "dış sofalı " denilen plan tipine göre inşa edilmiştir. "L" şeklinde bir planın görüldüğü konağın arkasında, ortasında geniş havuza sahip taş döşeli bir avlu bulunur.
Birinci katta yer alan sofaya, günlük işlerin yapıldığı aynı zamanda mutfak olarak da kullanılan "aşevi" veya "işevi" denilen bölüm, "hamam odası" da denilen oturma odası ve küçük bir oda açılır. İkinci kattaki sofa, konağın haremlik-selamlık bölümünü ayırır. Konağın bu katında "Paşa Odası " denilen selamlık bölümü "Havuzbaşı Odası " denilen harem bölümü, yatak odası ve küçük bir oda yer alır. Alçı işçiliği, Paşa odası ve havuzbaşı odasının alçı kalıp üzerine boya bezemeli ocaklarında ve tepe pencerelerinde görülmektedir. Alçılı vitray tepe pencerelerinde "Mühr-ü Süleyman " denilen motif kullanılmıştır.
Konağın bugün beyaz bir badana tabakasıyla örtülü beden duvarlarının ağaç karkasların arasının kerpiçle doldurulmasından ibaret bir teknikle (hımış) örüldüğü bilinmektedir. Alaturka kiremit kaplı kırma bir çatısı olan yapıda çatı ile beden duvarlarını dışa taşkın geniş bir saçak ayırır. Ahşap saçağın alt yüzeyi bezemelidir.
Uzun yıllar kendi haline terkedilen ve bu sebeple tahribata uğrayan yapı, kapsamlı bir restorasyonun ardından 1989 yılında müze olarak ziyarete açılır. Geçirdiği restorasyonla bugün tamamen yenilenmiş olan Latifoğlu Konağı dış sofalı tipteki planıyla geleneksel Türk evlerine ait bir şemayı sürdürür. Yapının cephe mimarisi ve süsleme özelliklerinde ait olduğu dönemin etkisi açıkça görülür. Konağın üst katında porselen eşya, silâh, takı ve el işlerinden oluşan eserler sergilenmektedir.