Mutlaka görülmesi gereken Osmanlı eserleri
Üç kıta da asırlar boyu hükmeden cihan devleti Osmanlı, Türk-İslam sanatını geliştirerek tüm dünyada şaheserlerini ortaya koydu. Dünya sanat tarihinde de önemli bir yere sahip olan Osmanlı, gittiği her yere yüzyıllar geçse de silinmeyecek izler bırakarak medeniyetinin köklerini saldı. İşte sizler için mutlaka görülmesi gereken Osmanlı eserlerini derledik.
Giriş Tarihi: 13.02.2019
09:31
Güncelleme Tarihi: 06.06.2020
23:13
Peygamber Efendimizin (sav) mübarek "İstanbul elbette fetholunacaktır; onu fetheden kumandan ne güzel kumandan, onu fetheden asker ne güzel askerdir!" hadis-i şerifi nedeniyle birçok sahabe İstanbul'un fethi için yollara düştü.
Bilinenlere göre, İstanbul'a üç farklı sefer yapıldı ve bu üç seferde de sahabeler bulunuyordu. İstanbul, o dönem fethedilemedi; fakat bazı sahabeler savaş esnasında ya da hastalık nedeniyle vefat etti. Bu sahabelerden biri de Peygamber Efendimizin mihmandarı Ebû Eyyûb el-Ensarî Hazretleridir.
EBÛ EYYÛB EL ENSARÎ KİMDİR?
Ebû Eyyûb el Ensarî, Hicret sırasında Peygamberimiz Hz. Muhammed'i (sav) Medine'deki evinde misafir eden ve 80 küsur yaşında at sırtında İstanbul'u fethe gelen bir sahabeydi.
"İstanbul elbette fetholunacaktır; onu fetheden kumandan ne güzel kumandan, onu fetheden asker ne güzel askerdir!" müjdesine nâil olabilmek için, iki defa İstanbul kuşatmasına katılmış ve sonradan gerçekleşecek fethin ilk neferlerinden olarak ruhunu bu yolda teslim etmişti.
Vefat etmeden önce, kendinden sonra fethe gelecek İslâm askerlerine mübarek cesetleri ile dahi bir hedef gösterebilmek için etrafındakilere, "Cesedimi, ayağınızın bastığı son noktaya gömün!" buyurmuştu.
EYYÛB SULTAN’IN KABRİ NASIL BULUNDU?
Fatih Sultan Mehmet, İstanbul'un fethinden sonra, daha önce bu topraklara fetih için gelip şehit düşen ashâb-ı kiramın kabirlerini tespit ettirmeye başladı. Ebû Eyyûb el-Ensârî'nin kabrini bulmayı özellikle istiyordu. Ancak düşman saldırılarından korunmak amacıyla gizlenmiş olan kabir bulunamadı. Bunun üzerine II. Mehmed, hocası Akşemseddin'e müracaat ederek Ebû Eyyûb el Ensârî'nin kabrini nasıl bulabileceklerini sordu. Akşemseddin ise "Sultanım, ben her gece şu semte bir nûr indiğini görmekteyim" diyerek kabrinin yerini gösterip baş ve ayakuçlarına birer çınar ağacı dikerek kabrin yerini işaretlemişti.
Fatih Sultan Mehmed, gönlünün tamamen rahat olması için bugün iç avluda bulunan sedli yere diktirmiş ve parmağındaki yüzüğü de çıkartıp mezarın bulunduğu yere gömdürmüştü. Ertesi gün, Akşemseddin Hz. geldiğinde çınar ağaçlarının bulunduğu yere uğramadan kabrin olduğu yere gelip asasını mezarın ortasına dikmişti.
Artık Fatih'in gönlünde hiçbir şüphe kırıntısı dahi kalmadı ve gösterilen yer kazılmaya başlandı. Biraz sonra Ebû Eyyûb'a ait bir mezar taşı çıktı.
Yine bir rivayete göre iç avludaki iki çınarın bulunduğu yüksek yer Ebâ Eyyüb Hazretlerinin gasledildiği yerdir. Ayakaltında kalmaması için etrafı çevrilmiş ve yükseltilmiştir. Fatih Sultan Mehmet'in emri üzerine kabir, tamamen ortaya çıkarılarak üzerine bir türbe, yanına da bir cami ve medrese inşa edildi.
Türbe, sekiz köşeli olup tek kubbelidir. Kesme taştan yapılmıştır. Kubbe, cephe yüzlerine oturtulmuştur. Kasnağı yoktur. Cephe köşelerine kabartma sütunlar yapılmıştır. Pencere söveleri mermerdir. Kapısının blunduğu cephe hariç, diğerlerinde alt-üst iki pencere bulunmaktadır. Alt pencerelerin pirinçten dökme kapakları mevcuttur. Kemerli kapısı alternatifi olup mermerdir. Üzerine, Allah ve Muhammed isimleri ve bunun altına da kelime-i tevhid hak edilmiştir.
Türbenin içi, alt pencerelerinin üst silmesine kadar bütün duvarlar, mavi ve beyaz rengin hakim olduğu desenli sinilerle kaplıdır. Bu çinilerin üst tarafında türbeyi firdolayı kuşatan, lacivert zemin üzerine beyaz celi yazılar ile donatılmış bir çini kuşağı yer almıştır. Buraya, Besmele-i şerif ve Tevbe suresi'nin ayetleri yazılmıştır.
Üst pencerelerin hizasından itibaren kubbe kilit noktasına kadar kalem işlemeleri ile süslenmiştir. Kubbe ortasına güzel bir istif ile Al-i İmrân Suresi'nin 193. Ayet-i kerimesi yazılıdır. Muhtemelen bu yazı Fatih devrine aittir. Pirinçten dökme ve döğme bezemeli alt pencere kapakları ise Sultan III. Selim tarafından yaptırılmıştır.
EYÜP SULTAN'DA HANGİ SULTANLARIN ESERLERİ BULUNUR?
Türbenin ortasında etrafı gümüş şebekeli bir parmaklık içinde Hz. Hâlid Bin Zeyd'in sandukası bulunmaktadır. Üzerinde siyah atlastan yapılmış ve sarı simle işlenmiş güzel bir yazı ile "Kisve-i şerif" örtülmüştür. Bu kisveyi Sultan II. Mahmud yaptırmış olup üzerindeki yazıların büyük bir kısmı devrin meşhur hattatı Mustafa Rakım Efendi'ye aittir. Siyah atlas Kisve-i şerife'yi bağlıyan sırma kuşak üzerindeki celi hatlar Sultan II. Mahmud'a aittir.
Sandukanın etrafındaki gümüş şebekeyi ilk defa Sultan I. Ahmed gümüş telden yaptırmıştır. Büyük bir ihtimalle 1020 (1611) tarihinde hacet penceresi duvarı yaptırılırken konmuştur. Daha sonra Sultan III. Ahmed'in damadı Sadrazam İbrahim Paşa himmetiyle bu gümüş tel şebeke onarılmış ve son olarak ela Sultan III. Selim barok stilde ve gümüşten dökme olarak şimdiki şebekeyi yaptırmıştır.
Şebeke maden işçiliği bakımından bir şaheserdir. Arka cephesinde 1207 (1792) tarihinde yapıldığına dair tarih vardır. Şebekenin ön kısmında, yukarıdan aşağıya doğru, Hz. Hâlid'in alemdarlığına işaret olmak üzere sembolik bir Sancağ-ı şerif muhafazası, önünde istiridye kabuğu şeklinde ve tuğravâri bir süs ve onun ortasında da güzel yazı yazmanın önemine işaret eden bir hadis-i şerif görülmektedir. Az aşağıda ise, gümüş oyma olarak bir Besmele-i şerif bulunmaktadır. Şebekenin ön cephesinde ve ortaya yakın simetrik ve oyma olarak Hz. Hâlid'in isimleri görülmektedir. Gümüş şebekenin sağ ve sol taraşarında daire içinde Besmele-i şerif ve onun etrafında Fatiha Suresi oyma olarak işlenmiştir. Türbe girişindeki büyük kristal avize, Sultan III. Selim veya Sultan. II. Mahmud tarafından türbeye konulmuştur.
Türbenin duvarlarını Sultan I. Ahmed 'in, Sultan III. Mustafa 'nın, Sultan III. Selim 'in, Sultan II. Mahmud 'un, Sultan Abdülaziz 'in, Hattat Osman Efendinin (1101/1686), Hattat Ahmed Razi Efendinin Hattat Yeserizâde Mustafa İzzet Efendinin (1251/1835) ve Mahmud Celaleddin Efendinin 1251 tarihli yazıları süslemektedir. Bunlar hat sanatının en güzel örnekleridir.
Sultan II. Abdülhamid, bu tunç kapı önüne bizzat kendi eliyle sedef kakmalı, parmaklıklı bir kapı yapıp koydurdu.