Kudüs ve çevresi İsrailoğulları şehre hakim olmadan önce Araplar'a aitti. Hz. İbrahim bölgeye geldiğinde bölgede Kenanlılar yaşıyordu. Kenanlılar'ın Arap olduğu bilinmektedir.
İsrailoğulları Mısır'dan çıkıp da bölgeye geldiklerinde ve Hz. Davud zamanında, başta Amalikalılar (Amelek) olmak üzere, bölgede nesepleri Tevrat'ta da zikredilen pek çok Arap yaşamaktaydı.
MÖ. 1000'de Yevuslular'ın kenti Kudüs, Hz. Davud tarafından alındı.
Hz. Süleyman'ın vefatından sonra Yahuda devletinin hakimiyetinde kalan şehir, MÖ. 586 yılında Babilliler tarafından yağmalanmıştır. Kudüs bu tarihten sonra İsrailoğulları'nın elinden çıkmıştır. Bu tarihsel bilgiden hareketle şehir toplamda 414 sene İsrailoğulları'nın hakimiyetinde kalmıştır.
Yahudiler daha sonra sırasıyla Babil, Pers, Helen, Pitolome, Selevki, Roma ve Bizans hakimiyetinde yaşamışlardır. Bölgede Yahudi varlığı bilinmekle birlikte, bağımsız devletleri mevcut değildi.
Bu dönemlerde Filistin ve Kudüs'ü hakim devletlerin merkezden atadıkları ya da Yahudilerden seçtikleri valiler yönetmişlerdir. Kudüs bu tarihten sonra, bir dönem hariç, Yahudilere başkentlik yapmamıştır.
İstisna bu dönem de şudur;
Kudüs, bölgeye Selevkiler'in hakim olduğu dönemde (MÖ. 200-142), bir süre Yahudi Haşmonay ailesinin hakimiyetine geçmiştir.
MÖ. 164 yılında Yahuda Makabi tarafından Selevkiler'den alınan Kudüs, II. Horkanus zamanında Pompeus tarafından işgal edilerek Roma hakimiyetine geçmiştir (MÖ. 63).
Haşmonaylar döneminde Yahudilerin fiili bağımsızlığı 80 yıl civarındadır. Bu hanedan bölgeyi MÖ. 37'ye kadar Roma'ya bağlı olarak idare etmiştir.
Özetle Yahudiler toplamda 414+80 = 494 sene fiilen hakim olmuşlardır.
Bar Kohva (Yıldızın Oğlu) isyanından (MS. 132-135) sonra, 135 yılından 638 yılına kadar Yahudilerin Kudüs'e girmesi Roma ve Bizans döneminde yasaktı. Yahudiler 500 sene Kudüs'e girememişlerdi.
Kudüs, 638 yılında Hz. Ömer zamanında fethedilmiştir. Müslümanlar kutsiyetinden dolayı kan dökmeden ve kutsallığına halel getirmeden fethetmek için şehrin fethini Filistin'de en sona bırakmış; şehri adeta teslim olmaya zorlamışlardır.
Fetihten sonra halife, şehrin yöneticisi Patrik Sophronios'un bütün itirazlarına rağmen Yahudilerin Kudüs'e yerleşmesine müsaade etmişti. Hz. Ömer'in 70 ya da 100 Yahudi aileyi şehre yerleştirdiği belirtilir.
Öte yandan Haçlılar döneminde de Kudüs'te hiçbir Yahudinin yaşamasına izin verilmemişti. 1099-1187 yılları arasında Yahudiler Kudüs Haçlı işgalinde iken 88 sene Kudüs'e girememişlerdi.
Yahudiler 1187 yılından sonra Müslümanlar şehre hakim olduktan sonra tekrar yerleşme fırsatı bulmuşlardır.
xxx
Buna karşın Kudüs 638'den 1917'ye kadar, 1099-1187 ve 1229-1244 yılları (88+15 sene) hariç hep Müslümanların hakimiyetinde kalmıştır.
Şehir İslami dönemde Türklerin hakimiyetinde, Müslüman Arapların hakimiyetinden daha fazla kalmıştır. Bu sebeple Türklerin Kudüs'e bir başka ilgi ve sevgisi vardır.
Kudüs'te Türk hakimiyeti 744 sene devam etmiştir
55 sene, Abbasilere bağlı Türk valiler hakim olmuştur.
25 sene Selçuklular,
263 sene Memlükler,
401 sene Osmanlılar.
Şu şekilde tablolaştırmak mümkündür:
MS. 638 Kudüs'ün fethi: Hz. Ömer
MS. 660-750: Emeviler
MS. 750- 969: Abbasiler
MS. 878-905: Tolunoğulları (Abbasilerden bağımsız Türk vali)
MS. 935-969: İhşidiler (Abbasilerden bağımsız Türk vali)
969-1071: Fatımiler
1071-1098: Selçuklular (Türk hakimiyeti)
1098-1099: Fatımiler
1099-1187: Haçlılar (88 sene) [Şehirde Yahudiler mevcut değildi]
1187-1229: Eyyübiler
1229-1244: Haçlılar (II. kez) (15 sene)
1244-1253: Eyyübiler
1253-1516: Memlükler (Türk hakimiyeti)
1516-1917: Osmanlılar (Türk hakimiyeti)
1831-1840: Mısır valisi Kavalalı Mehmed Paşa.
1917-1947: İngiltere işgali
1948-1967: İsrail; Ürdün (Batı ve Doğu Kudüs)
1967'den günümüze İsrail işgali (Doğu ve Batı Kudüs'le beraber).
xxx
Kudüs'ü Yahudiler dışında başka bir hiçbir milletin başkent ilan etmediği de İsrail'in iddia ettiği bir başka husustur.
Doğrudur; ancak Müslümanlar 3 din tarafından da mukaddes kabul edilen bir şehri başkent ilan etmemişlerdir. Bu, diğer dinlere olan saygı ve anlayışlarının bir gereğidir. Zaten Kudüs'ün el-Halil kapısına yerleştirilen "Lâilahe illallah, İbrahim Halîlullah" ifadesi Hz. İbrahim'in ilahi dinlerdeki birleştirici ve bütünleştirici rolüne vurgu amaçlıdır.
Müslümanlar kendi hakimiyetlerinde Kudüs'ün 3 ilahi dinin mensuplarına açık olmasını istemiş; diğer din mensuplarının ibadetlerine ve ziyaretlerine de hiçbir zaman engel olmamışlardır.
Müslümanlar şehrin hep dini kimliği ile ön planda olmasını hedeflemişler; şehri politik malzeme olarak kullanmamışlardır.
xxx
Kudüs, Kuran'da doğrudan geçmese de, şehirden "Mescid-i Aksa'nın mübarek kılınan çevresi", "mukaddes toprak", "iyi ve güzel yer" olarak bahsedilir.
Yahudilerin şehirle olan ilgi ve irtibatları bilinmekle beraber, Kudüs Tevrat'ta (Tora) da Yahudilerle bağlantılı olarak zikredilmez. Hz. Musa'nın söyleminde de Kudüs ön plana çıkmaz.
Sürgünlerden sonra Yahudiler, kaleme aldıkları kitaplarda şehre olan özlemlerini dile getirme sadedinde literatürde daha fazla yer vermeye başlamışlardır. Bu literatürün bir yönüyle tarihsel metinler olduğu belirtilmelidir.
Ancak bu durum, Kudüs'ün Yahudiler açısından önemli olmadığı anlamına da gelmez. Hz. Ömer'den itibaren bütün Müslüman idarelerde Yahudilerin şehirle olan bağları kabul edilmiş, Kudüs'ü ziyaretlerine ve şehirde ikametlerine hiçbir zaman engel ya da zorluk çıkarılmamıştır.
Yahudiler şehre Hz. Ömer zamanında yerleştikleri gibi, Haçlılar zamanında Müslümanlarla birlikte katledilmişler; Salahaddin Eyyübi'nin yeniden fethinden sonra şehre Müslümanlarla birlikte tekrar yerleşme imkanı ve fırsatı bulmuşlardır.
Yahudilerin rahatça ibadet etmeleri için Harem-i Şerif'e ait Burak Duvarı'nın (ha-Kotel/Ağlama Duvarı) bir kısmında kendilerine imkan tanıyanın da Kanuni Sultan Süleyman olduğu bilinmektedir.
Prof. Dr. Nuh ARSLANTAŞ
Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi