Hattat Hüseyin Kutlu, Cumhurbaşkanlığına özel hazırlanan Mushaf için ketenden ve pamuktan yüzlerce yıl dayanabilecek özel bir kağıt yaptıklarını belirterek, "Tabii o kağıtlar da anlamlı kağıtlar olmalı dedik. Mekke'den Acve hurma ağacının kabuklarından, Medine-i Münevvere'den gül dalları, Kudüs'ten, Zeytin Dağından, zeytin ağacı dalları, Buhara'dan, Semerkant'tan, Taşkent'ten, İmam Rabbani'nin makamından, Ahmet Yesevi'den, Hafız'ın kabrinden, Balkanlardan, Hz. Mevlana'nın makamından böyle çeşitli dut ağacı, gül ağacı gibi ağaçların kabuklarını döverek, hamura karıştırdık." dedi.
Hat sanatını ve Cumhurbaşkanlığı için hazırlığını yaptığı bir Kur'an-ı Kerim yazımını İbn Haldun Üniversitesi'nin aylık yayını olan "Açık Medeniyet" gazetesine değerlendiren Kutlu, Kur'an-ı Kerim'in ilk kez Hz. Muhammed tarafından vahiy kâtiplerine yazdırıldığını söyledi.
Kutlu, Kur'an-ı Kerim'in Hz. Osman'ın halifeliği döneminde Mushaf haline getirildiği bilgisini vererek, "Hz. Ebubekir zamanında toplatılıyor ama Hz. Osman, 6 Mushaf'ı çeşitli merkezlere göndererek yazdırıyor, kendisi yazıyor. Hz. Osman Efendimizin kendi yazısı var. Hz. Ali Efendimiz de zaten hattatların piridir. Kendileri yazmışlardır yani tam, kâmilen yazıp yazmadıklarını bilmiyoruz, elimizde yok böyle bir şey ama yazdıkları Kur'an-ı Kerim sayfalarından elimizde örnekler var." ifadelerini kullandı.
"KUR'AN-I KERİM YAZMAK HATTATLAR İÇİN NİHAİ BİR HEDEF"
Matbaanın icadına kadar Kur'an-ı Kerim'in elle yazıldığını ve İslam beldelerinde çoğaltıldığını aktaran Kutlu, bunun sanat haline gelişinin Abbasi dönemine rastladığını dile getirdi.
Halen çalışmalarını Bilim Kültür ve Sanat Derneği (BİKSAD) bünyesinde sürdüren Kutlu, şöyle devam etti:
"Müslüman hükümdarlar ümmetin hamisi olduklarını, yazdırdıkları Kur'an-ı Kerim'in kıymetiyle, büyüklüğüyle, sanat değeriyle anlatmaya çalışmışlar. Timur mesela ta o zaman bir Kur'an-ı Kerim yazdırmış. Yani Kur'an-ı Kerim yazmak, yazdırmak ve çoğaltmak, bir nevi ümmetin hamisi olunduğunun işareti olarak kabul edilmiş. Sonradan Kur'an-ı Kerim, matbaalarda basılmaya başlayınca da İngilizler, Ruslar, bilhassa Sultan İkinci Abdülhamid Han'a karşı, 'İslam ümmetinin hamisi değilsin sen. Her topluluk kendi göbeğini kendi keser!' diyerek, kendileri izin almadan Mushaf bastırmışlardır."
BATI MEDENİ Mİ?
Camiler başta olmak üzere yurtiçi ve yurtdışındaki birçok mimari eserde yazıları bulunan Kutlu, Cumhurbaşkanlığı için Kur'an yazma sürecini şöyle anlattı:
"Cumhurbaşkanımız bir Kur'an-ı Kerim yazdırmak arzu etmişler, Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanlığı için. Onun için hattatları davet etti, kendileriyle bir istişare yapmak istemiş ama o toplantıdan arzu edilen netice çıkmadı. Toplantıya ben de katıldım. Bana söz sırası geldiği zaman, 'Günümüzde Kur'an-ı Kerim, Mushaf sıkıntısı yok. İstediğiniz kadar, istediğiniz adette her yerden temin edebiliriz ancak Cumhurbaşkanlığı bir Mushaf yazdırmayı murad ettiğine göre buna başka bir anlam yüklemek icap eder. Sizin de şahit olduğunuz gibi buradaki hazirunun bu mevzuda, imal-i fikr edecek bir hali bulunmuyor. Onun için bunun nasıl olması lazım geldiği hususunda fikir beyan edecek bir çalıştay düzenlensin, bu zevat da o fikir çerçevesinde ellerini çalıştırarak, yazsınlar.' dedim. O da uygun buldu bu görüşü ama çeşitli mevzular, krizler vesaireler derken, böyle bir çalıştay düzenlenemedi. Sonra bize kültür sanat ödülü verilmesi mevzubahis olunca, tören sonrasında, -benim zaten zihnimde eskiden beri olan bir şeydi- zamanları müsaitse bu mevzuda bir sunum yapabileceğimi söyledim. 'İstanbul'a geldiğim zaman görüşelim.' dedi, görüştük ve ben kendilerine düşündüklerimi, ne yapmak istediğimi anlattım."
Açık Medeniyet'ten Muhammed Akaydın'a konuşan Kutlu, Cumhurbaşkanı Erdoğan'a "İslam Medeniyetinde Mushaf Geleneği" başlığıyla bir sunum yaptığını belirterek, bu konunun bir medeniyet perspektifinden görülmesi gerektiğini vurguladı.
Bugün Müslümanların İslam medeniyetini yaşamadığının altını çizen Hüseyin Kutlu, "İnsanın yaşayacağı ortamı, şehirleri, beldeleri, bunları bir kere mamur etmek kafi mi? Değil ama bir de 'tefhir-ul ibad' var. Orada yaşayacak kulları, insanları, müreffeh, insanca yaşayabileceği şekilde, eğitimli, ahlaklı, hukuklu bir düzen içerisinde yaşatmak. Medeniyet işte bu. Yani şimdi Batı medeni mi? Bana sorarsanız değil." değerlendirmesinde bulundu.
MÜREKKEP VE BOYALARIN SULARINDA ZEMZEM KULLANILDI
Kur'an-ı Kerim'in yazımları konusunda geniş inceleme ve araştırmalar yaptıklarına değinen Kutlu, şunları söyledi:
"1976'dan beri yetiştirdiğimiz talebelerimiz var, onlarla çalışıyoruz. Şu an 40 kişilik bir ekiple çalışıyoruz. Bütün müzelerden, koleksiyonlardan basılmış kitap, broşür, müzayede kataloglarından istifade ederek, bir nevi bu konularda doktora yaparak 10 ekol tespit ettik. Asr-ı Saadetten Selçuklulara kadar olan dönem. Bu Mushaf-ı Şerif'in birinci cildi, Fatiha ve Bakara Surelerini içine alıyor. İkinci cilt, Memlukleri içeriyor, üçüncü cilt ise Endülüs dönemini kapsıyor. Dört İlhanlı ve Celayir, beş Akkoyunlu, Karakoyunlu yani Türkmen dönemini kapsıyor. Altı, Timur, yedi Babür, sekiz Safevî, dokuz Osmanlı'nın ilk dönemi ve on, Osmanlı'nın son dönemi ve günümüze kadar gelen dönem."
Kutlu, bu 10 dönem için hat, tezhip, ciltleme çeşitlerini de dikkate aldıklarını ifade ederek, "İşte bu 10 cilt bir araya geldiğinde bir Mushaf oluyor ve o Mushaf, Efendimiz'in döneminden bugüne kadar sanat zirvesinde olan ne varsa içerisinde, onu temsil ediyor. Tabii şimdiye kadar yapılmış bir şey değil bu. Peki, bunu hangi kağıtlara yazacağız? Bunun üzerine kağıt araştırdık ve asitsiz kağıt dedikleri Japon, Hint, İtalyan, Alman kağıtlarını getirttik." şeklinde konuştu.
Mushaf için ketenden ve pamuktan yüzlerce yıl dayanabilecek özel bir kağıt yaptıkları bilgisini veren Kutlu, "Tabii o kağıtlar da anlamlı kağıtlar olmalı dedik. Mekke'den Acve hurma ağacının kabuklarından, Medine-i Münevvere'den gül dalları, Kudüs'ten, Zeytin Dağından, zeytin ağacı dalları, Buhara'dan, Semerkant'tan, Taşkent'ten, İmam Rabbani'nin makamından, Ahmet Yesevi'den, Hafız'ın kabrinden, Balkanlardan, Hz. Mevlana'nın makamından böyle çeşitli dut ağacı, gül ağacı gibi ağaçların kabuklarını döverek, hamura karıştırdık. Boyalar da bizim istediğimiz gibi olmayınca, ecdadın yaptığı gibi tabii boya yapalım dedik. Topraktan, kıymetli taşları öğüterek pigmentler oluşturarak kendi renk yelpazemizi oluşturduk. Bunları eskitmeye koyduk. İki ay geçti, 500 seneyi gördük bir şey olmadı. O zaman tamam, dedik. Mürekkep ve boyalarımıza kattıklarımız ise sular –tabii bunlar da rastgele olmamalı– zemzem, Eyüp Sultan Hazretlerinin Türbesindeki kuyudan, Kastamonu'da Şeyh Şaban-ı Veli Hazretlerinin asa suyundan, Hz. İbrahim'in doğduğu mağaradaki sudan, Nil Nehrinden gelen suyla teberrük etmek." ifadelerini kullandı.
MUSHAF ÜÇ YIL SONRA TAMAMLANACAK
Hüseyin Kutlu, Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın projeyi çok beğendiğini belirterek, özel tekniklerle Mushaf'ın bin adet tıpkıbasımını yapacaklarını ve onun için de başka hiçbir yerde üretilmeyen özel bir kağıt ürettiklerini anlattı.
Ticari beklentileri olmadığının altını çizen Kutlu, "Şimdi 114 sure var. Bunların her birinin sure başlıkları, 30 cüz var, cüz gülleri, 120 hizip gülü, 14 secde gülü, tüm bunların hepsi farklı. Hepsi kendi döneminin renkleri ve desenleriyle tasarlanıyor. Ve başka bir şey daha söyleyeyim. Ayet sonundaki duraklar, çapı bir santimetre yoktur. Bu kadarlık bir alanda kaç çeşit tasarım yapılabilir? Bin bir çeşit yapıyoruz." diye konuştu.
Kutlu, aynı anda ilerleyen Mushaf ve tıpkıbasımın yüzde 30'unun bitirildiğini ve 3 yıl sonra tamamlanacağını aktararak, tüm bu sürecin bir de belgeselinin hazırlandığını dile getirdi.
Mushaf tamamlandığında Batı ülkelerindeki sanat merkezlerinde sergilemek istediğini söyleyen Hüseyin Kutlu, sözlerini şöyle tamamladı:
"Onlara şunu demek isteyeceğim, 'Siz, İslam ve Müslümanları devamlı DEAŞ gibi böyle gösteremezsiniz. İslam bu ve Kanuni döneminde falan da yazılmış bir şey değil. Şimdi, sizin yıllardır, 200 senedir iğdiş ettiğiniz ümmetin içinden çıktı bu ve şimdi size meydan okuyorum. Bugüne kadar yazdığınız ve bastığınız en sanatlı İncil'inizi getirin. Hadi boy ölçüşelim.' deme hakkına sahip olacağız ve bu ümmete de 'Ey böyle yerde sürünen, kendi medeniyetini terk etmiş, Batı'nın peyki haline gelmiş, kimliğini kaybetmiş olan ümmet! Sen kendinin farkına var. Ne olduğunu, kim olduğunu yeniden tarif et. Sen bu değilsin, bu olmamalısın. Al işte sana senin kökünü, ne olduğunu tarif edecek bir eser. Buna bak, bunda kendini gör.' Bu mesajları verebilirsek, bu yaptığımız şey bir işe yarayacak. Vermezsek hak huzurunda 'Sen benim kitabımı seyirlik hale getirdin, böyle mi yapman lazımdı?' diye belki tazir, tekdirle karşılaşacağız."
Açık Medeniyet
İbn Haldun Üniversitesi'nin aylık yayını Açık Medeniyet gazetesi eylül sayısında Fütüvvet konusunu kapağa taşıdı.
Hüseyin Kutlu ile yapılan söyleşinin yanı sıra Türkçe, İngilizce ve Arapça yazı ve değerlendirmelere yer verilen gazete okuyucularına İbn Haldun Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Recep Şentürk'ün Fütüvvetname posteriyle birlikte Hasan Aycın çizgisi ve Açık Kitap ekini hediye ediyor.
Gazetenin yazarları arasında Hakkı Öcal, Serdar Demirel, Ahmet Murat Özel, Mehmet Özay, Üzeyir Ok, Mustafa Kemal Yılmaz, Duygu Dinçer, Talha Köse, Muhammed Fatih Çalışır, Ömer Faruk Erol, Yeliz Bozkurt Gümrükçüoğlu gibi isimler de yer alıyor.