Tarih kitaplarında, önde gelen sahabiler gibi İbn Ümmü Mektum hakkında sayfalar dolusu bilgi yoktu. Lakin o, ne sıradan biriydi ne diğer sahabilerden daha az tanınıyordu. Resulullah (SAV) ile öyle bir hatırası vardı ki unutulması imkansızdı.
🔸 Nitekim kıyamete kadar zayi olmayacak tek kitap Kur'an-ı Kerim'de bir sure, sırf o hatıra üzerine nazil olmuş ve Hz. Peygamber (SAV), Rabbinin hitabıyla karşı karşıya kalmıştı.
🔸 Asıl adı, Husayn'dı. Mekke'de İslamiyet'i ilk kabul edenlerdendi. Müslüman olunca Allah Resulü (SAV) ona Abdullah adını verdi.
🔸 Kendini bildi bileli âmâ idi. Bundan dolayı annesi Atik bin Abdullah'a Ümmü Mektum künyesi verildi. Kendisi de annesine nispetle İbn Ümmü Mektum diye tanındı.
🔸 Risalet'in ilk yıllarıydı. Hz. Peygamber (SAV), Rabbi'nden aldığı tebliğ görevini hakkıyla ifa edebilmenin gayreti içerisindeydi. Müşriklerin ileri gelenlerinden birine İslam'ı anlatıyordu.
🔸 Zayıf bir ihtimal olsa da onun iman etmesi, Müslümanlar açısından önemli kazanç olacaktı. Anlattıklarına kulak vermişti bir kere. Biraz daha dinlerse ikna olacaktı belki de. Umutluydu, Allah Resulü (SAV). O sırada Ümmü İbn Mektum çıkageldi. Resul'ün (SAV) rehberliğine ihtiyacı vardı.
🔸 Yüce Allah'ın elçisine, öğrettiklerini öğrenmek istediğini söyledi. Hz. Peygamber (SAV) ise konuşmasının bölünmesini istemiyordu. İbn Ümmü Mektum'un zamansız gelişinden hoşlanmamış olacaktı ki yüzünü çevirdi. İbn Ümmü Mektum'un kendisine takınılan tavrı o an için görmesi imkansızdı. Fakat her şeyi gören ve işiten Yüce Allah (CC), elçisini derhal uyardı ve şu ayetlerle başlayan Abese suresini indirdi:
"Kendisine o ama geldi diye peygamber yüzünü ekşitti ve çeviriverdi. Ne bilirsin belki de o aranacak veya öğüt alacak da bu öğüt kendisine fayda verecek. Kendini muhtaç hissetmeyene gelince, sen ona yöneliyorsun. Onun arınmamasından sana ne! Allah'a karşı derin bir saygıyla korku içinde koşarak sana gelene ise aldırmıyorsun. Hayır! Böyle yapma. Çünkü bu Kur'an, bir öğüttür. Dileyen ondan öğüt alır." (Abese Suresi, 1-12. ayet)
🔸 Müşriklerin önde gelenlerinden birinin Müslüman olması, birçok kişinin iman etmesi anlamına gelmekle birlikte Resulullah'tan (SAV) öğüt almak isteyen Müslümanın ihtiyacından daha öncelikli değildi.
🔸 Kendisini müstağni gören, kibirli müşrikin aksine, İbn Ümmü Mektum'un âmâ oluşu hakikati görmesine ve o doğrultuda çabalamasına engel olmamıştı. Zira asıl engel, arınmayı reddeden iman yoksunu kalplerdeydi.
🔸 Bu olaydan sonra Allah Resulü (SAV), artık İbn Ümmü Mektum'u her gördüğünde ona "Ey kendisinden dolayı Rabbimin beni azarladığı zat, merhaba" diye hitap ediyordu.
🔸 İbn Ümmü Mektum'a (RA) verdiği değeri, sözleriyle olduğu kadar davranışlarıyla da ortaya koyuyordu. Resulullah (SAV), hicret etmeden önce Medineli Müslümanlara Kur'an öğretmek üzere Musab Bin Umeyr'in yanında, İbn Ümmü Mektum'u da gönderdi. Hicretten sonra ise onu Bilal-i Habeşi ile birlikte Mescid-i Nebevi'nin müezzinliğini yapması için görevlendirdi.
🔸 Çeşitli seferlere çıkarken Medine'de kalanlara namaz kıldırması için İbn Ümmü Mektum'ü 13 defa yerine vekil bıraktı. Resulullah'ın (SAV), kendisine iltifat göstererek sosyal hayata katılımını sağlaması sahabiyi oldukça mutlu ediyordu.
🔸 Bununla birlikte "Müminlerden cihada katılmayıp oturanlarla malları ve canlarıyla Allah (CC) yolunda cihad edenler bir olmaz" ayeti nazil olduğunda derinden sarsılmıştı. Gücü yetseydi geri kalır mıydı hiç cihattan? Böylesi bir sevaptan mahrum kalmak ister miydi? Lakin elinden hiçbir şey gelmiyordu.
🔸 Hiç bu kadar çaresiz hissetmemişti kendisini. Bunun üzerine aynı ayet, özür sahipleri hariç istisnası ile birlikte yeniden indirildi. Zira Allah (CC), gözlerini alarak sınadığı İbn Ümmü Mektum'a (RA) ve onun gibi mazereti olan hiçbir kuluna taşıyamayacağı yükü asla yüklemezdi.
🔸 İbn Ümmü Mektum (RA), bu ve benzeri bazı olaylarla İslam'da engellilere yönelik hükümlerin belirlenmesi vesile oldu. Yaşadığı sürece cihada katılma arzusu içinde hep bir uhde olarak kaldı.
🔸 Yıllar sonra Hz. Ömer'in halifeliği döneminde bu arzusunu gerçekleştirmeye karar vererek Kadisiye Savaşı'na katıldı. Zırhını kuşanmış, elinde siyah sancağı ile ilk ve son kez katıldığı bu savaşta ya da aldığı yaralar nedeniyle daha sonra Medine'de şehit düştü.
🔸 Kalpleri olduğu halde anlamayan, gözleri olduğu halde görmeyen, kulakları olduğu halde işitmeyen, görünürde sağlıklı nice bahtsız insanın aksine karanlık dünyasını imanın nuru ile aydınlatan âmâ sahabi İbn Ümmü Mektum (RA), Rabbinin rızasına giden yolda engelleri aşarak sonunda arzu ettiği mertebeye ulaştı.