Arın, Toroslar'da yaşayan, Orman Bakanlığı için ağaç kesimi ve tomruk nakli işinde çalışan ve Tahtacılar olarak bilinen topluluk ile bizleri tanıştırır. Arın ve ekibi, Orhan Asena'nın öyküsünü yazdığı Yörük Elif (1978) adını taşıyan bir film için mekân seçmek amacıyla Antalya'nın Elmalı ilçesi köylerinde dolaşırken tahtacılarla karşılaşır ve onlardan çok etkilenirler.
"Ailecek, büyük tehlike altında çoluk çocuk kadın erkek hepsi bir arada çalışıyorlar. Çok iyi eğitilmiş gibi görünüyorlar. Çok açık fikirliler. Sorulara çok net, açık yanıtlar veriyorlar. Dünya görüşleri benim tahmin ettiğimden çok çok ileride, çok farklı bir düzeyde. Beni çok etkiledi bunlar. Fatma'yı o zaman gördüm. 12 yaşında bir kız çocuğu ve hayalleri var. Ama ailesiyle birlikte dağa çıkıp ağaç kesme zorunluluğunu duyuyor, onlara yardımcı oluyor. Dedim ki, ilk fırsatta tahtacılarla ilgili bir film yapacağım."
Yönetmen Arın, Fatma Şimşek nam-ı diğer Tahtacı Fatma ile bu vesileyle karşılaşır ve ardından bir belgesel yapma fikri oluşur kafasında. Kimse tahtacılarla ilgili çekilecek bir belgesele para desteği vermediğinden, tüm finansmanı kendisi karşılar ve hiç âdeti olmadığı üzere filmini de festivallere yollamaktadır. "Üç beş kuruş da oradan gelsin diye" bu festivallerden de beklemediği şekilde ödüllerle döner Tahtacı Fatma belgeseli. Bu yarışmalardan birine dâhil olduğundan haberi bile olmamıştır Arın'ın. Tahtacı Fatma belgeseli, 1979 yılında katıldığı Antalya Altın Portakal Film Festivali'nde Altın Portakal, Balkan Film Festivali'nde birincilik, Şam Film Festivali'nde ise Gümüş Kılıç ödülüne layık görülür.
Belgesel bir bakıma onların zor koşullar altındaki günlük yaşamına, sosyal ve ekonomik sorunlarına 12 yaşındaki Fatma Şimşek özelinde küçük bir projeksiyon tutmaktadır.
"Hastayım guzum ben üzerinden ırak. Di böyle tirtirtirtirtir, belimde bir agrı. Geçiremedik. İlaç parasını da kendim veriyom. Muayene parası iki yüz lira para veriyom ben. Bakmıyo! Dövlet böyle beş kuruşluk bi şey almıyo da vermiyo da bi defa bakmıyo da. Yatarsam işte yatak parasını almıyo… Ona yalan yok."
Fatma bütün bir köyün, halkın, kültürün temsilcisi olarak karşımıza çıkmakta dönemin kendisine ait önemli nosyonları da içerisinde barındırmaktadır. Belgeselin içerisinde ise tahtacıların ormanlardaki yaşam koşulları, dertleri, umut ve umutsuzlukları, semah ve ağıtlar ile ortak paydada buluşmaktadır.
"Ağacın çok işleri var adamı yoracak. Ağacı yıkıyon, metreylen ölçüp kesiyon, kabuğunu soyuyon, odunları topluyon, odunları çekiyon, tomruğunu çekiyon, teslim ediyon bir sürü işi var. Biz aylıklı değiliz ki biz ormanda çalışıyoruz. Onlar şehirde. Devlet bizi ne etsin? Biz ölesiye orman yaşarız."