Türk Edebiyatı'nın önemli yazarlarından Sabahattin Ali, 25 Şubat 1907 tarihinde, bugün Bulgaristan sınırları içindeki Gümülcine kazası Eğridere köyünde doğdu. Babası, bir piyade yüzbaşısıydı bu yüzden görev yeri sık sık değişiyordu ve Ali, çocukluk yıllarında İstanbul, Çanakkale, Edremit gibi çeşitli şehirlerde yaşadı ve çeşitli okullarda okudu. İlköğrenimini Üsküdar, Çanakkale ve Edremit'te yaptı. 1927'de,Balıkesir Muallim Mektebi'ni bitirdi. Aynı yıl Yozgat Cumhuriyet İlkokulu'nda öğretmen oldu.
Maarif Vekâlet'inin açtığı sınavı kazanarak Almanya'ya eğitime gitti. Postdam ve Berlin'de öğrenim gördü. Yurda dönüşünde Aydın'daki bir ortaokulda Almanca öğretmenliğine atandı. 1932 yılında Konya'da bulunduğu sırada, bir arkadaş toplantısında Atatürk'ü yeren bir şiir okuduğu iddiasıyla tutuklandı. Bir yıla mahkûm olarak Konya ve Sinop cezaevlerinde yattı, 1933 yılında Cumhuriyetin onuncu yıl dönümü dolayısıyla çıkarılan af yasasıyla özgürlüğüne kavuştu.
Cezaevinden çıktıktan sonra Ankara'ya gitti ve Millî Eğitim Bakanlığı'na başvurarak yeniden göreve alınmasını istedi. Dönemin bakanı Hikmet Bayur'un "eski düşüncelerinden vazgeçtiğini ispat etmesini" istemesi üzerine 15 Ocak 1934 tarihinde Varlık dergisinde "Benim Aşkım" adlı şiirini yayımlayarak Atatürk'e bağlılığını gösterdi. Aynı yıl Bakanlık Neşriyat Müdürlüğü'ne alınmış, Ankara II. Ortaokulu'nda öğretmenlik yaptı.
Sabahattin Ali ilk şiirlerini, Balıkesir Muallim Mektebi'nde okurken Irmak ve Çağlayan dergilerinde yayınladı.(1926) Bu dönemlerde gönlünü kaptırdığı şahsiyetlerden biri Kadiriye tarikatının kurucusu, Bağdat'ta medfun mutasavvıf Abdülkadir Geylanî'dir. Geylani için bir nefes de yazdı.
NEFES
Abdülkadir Geylanî Hazretlerine
Kalplere serptiği kıvılcımlardan
Bir ışık yanıyor ya Abdülkadir...
Gönüller zâtını bize aşk sunan
Bir ilâh tanıyor ya Abdülkadir...
Bilirsin gönlümün ne duyduğunu
Karşında tekrara hacet yok bunu
Benliğim önünde ululuğunu
Daima anıyor ya Abdülkadir...
Başımız önünde geliyor yere
Işıklar dağıttın sen gönüllere
Pak tarikatına giren bir kere
Seni nur sanıyor ya Abdülkadir...
Ulviye nuruyle bizleri besle
Uğrunda ölelim biz de hevesle;
"Sabah"ın kalbi bu taze "nefes"le
Beraber kanıyor ya Abdülkadir...
(1926)
FAİLİ MEÇHUL ÖLÜMÜ
Maarif Vekâleti Talim Terbiye Dairesi'nde, Neşriyat Müdürlüğü'nde çalıştı. Ankara'da Almanca öğretmenliği, Ankara Devlet Konservatuarı'nda çevirmenlik, öğretmenlik, dramaturgluk yaptı. 1945'te bakanlık emrine alındı. 1946'da işsiz kaldığı dönemde Aziz Nesin'le birlikte "Marko Paşa" dergisini çıkarmaya başladı. Yayın yoluyla hakaret suçlamasıyla 3 ay hapse mahkûm edildi.
Bir ideaya göre Marko Paşa döneminden sonra yurt dışına gitmeyi isteyen Ali, pasaport verilmediği için kaçak yollarla yurt dışına çıkmayı planladı. Geçici nakliyecilik işleriyle de uğraşan Ali, Bulgaristan'a geçmek ve oradan Avrupa'ya ulaşmak amacıyla, peynir nakliyeciliği görüntüsü altında Edirne'ye doğru yola çıktı. 2 Nisan 1948'de sınırı geçerken kendisine rehberlik etmesi için anlaştığı Ali Ertekin tarafından Sazara köyü civarındaki ormanda öldürüldü. Bir diğer iddiaya göre, işkence görerek başından aldığı darbelerle ölmüş ve sonradan bu işkence vak'ası örtbas edilmek istendiği için kurşunlatıldı. Cenazesi ölümünden iki ay sonra Istranca Dağları eteğinde bir çoban tarafından bulundu.
Günümüzde mezarının nerde olduğu kesin belli olmayan yazarın Kuyucaklı Yusuf, İçimizdeki Şeytan, Kürk Mantolu Madonna adlı üç romanı var. Geçim kaygısıyla yazılan ve Hakikat gazetesinde tefrika edilen Kürk Mantolu Madonna "Büyük Hikâye" başlığıyla 48 bölümde yayınlandı. Gazetede yayınlanan hikâyesinin parasını da alamayan Sabahattin Ali'ye gazete sahibi Cemal Hakkı romanın beğenilmediğini söylemişti.
ESERLERİNDEKİ BİYOGRAFİK UNSURLAR
Otuzlu yıllarda Nihal Atsız'ın yanında olan Ali, kırklı yıllarda Aziz Nesin'in, Marko Paşa, Malum Paşa, Merhum Paşa'sında, Mehmet Ali Aybar'ın Zincirli Hürriyet'inde yazdı. Resimli Ay'da ise Nazım Hikmet ve Zekeriya Sertel ile beraber oldu. Beraber olduğu şahıslar değiştiyse de onun gerçek hayattan kaynaklanan olaylara dayalı hikâyelerinde ki iğneleyici, tenkitçi, hicivci üslubu hiç değişmedi. Sık sık takibata uğrayan yazılarını yazdığı yıllarda Hasan Ali Yücel de Maarif bakanıydı. Sırça Köşk isimli eseri ise 1947 de Bakanlık emriyle toplatıldı.
Farklı coğrafyalarda bulunan Sabahattin Ali, çevresindeki insanları ve mekânları eserlerine iyi yansıtan bir yazardan. Yazarın eserlerindeki birçok kurgusal kahramanın gerçek hayattaki kişilerin yansımasıdır aynı zamanda.
"Pazarcı" hikâyesinde babasının emekli olduktan sonraki hayatına; "Melankoli" şiirinde annesinin sinir hastası oluşuna; "Bir Gemici" hikâyesinde ise kardeşi Fikret Şenyuva'nın tipik özelliklerine rastlanır.
28 namıyla tanınan Frolayn Puder kişisini "Kürk Mantolu Madonna" romanındaki Maria Puder olarak yansıtan Ali'nin yakın çevresi bu karakterin, Ankara'dayken tanıştığı Macar kadınlardan biri de olabileceğini belirtir.
"Katil Çınar", "Duvar", "Bir Fincan", "Candarma Bekir", "Bir Şaka" ve "Kafa Kâğıdı" hikâyelerinin mahpus anılarından hareketle yazıldı. Bunun en büyük delillerden biri de Sabahattin Ali'nin hapisteyken Ayşe Sıtkı'ya mektuplarında bu olaylardan bahsetmesi.
"Kuyucaklı Yusuf" romanı ise babası, Ali Selahattin Bey'i; annesi, Şahinde Hanım'ı; kardeşi de Muazzez'i sembolize eder. Aslında Yusuf, hapishanede hikâyesini dinlediği bir mahkûmdur. Mekân olarak Aydın ve Edremit'in olması, Sabahattin Ali'nin yabancı olmadığı mekânları anlatmasının etkisidir. Sabahattin Ali'nin gerçek hayatta da arkadaşı olan ve romanda adı geçen Ali, bu eserde öldürüldüm diye yazara küstü.
Eserlerinde daha çok Marksist söylem görülen Sabahattin Ali hakkında Nihal Atsız'ın görüşleri şöyledir:
"Ben onu 1926-1927'de Türk Ocağı'nda tanıdım. Biz birkaç kişi, Türk Ocağı'nda "Kızıl Elma" diye ayrı bir oda açtırmıştık. Burada Ocak'ta aza olmayan genç mektepliler gelecek ve ülkü aşılanacaktı. O zaman Türk Ocakları'nda ırkçılık düşünceleri olmadığı için, Kızıl Elma'ya, Müslüman olmak şartıyla her ırktan vatandaşlar geliyordu. Muallim mektebinde talebe olan Sabahattin Ali de oraya gelenlerden biriydi. Lüzumundan pek fazla ve gürültü ile konuşan, ağır sözlere bile kızmayan ve herkesle laubali olan bu çocuk bir takım manzumeler yazıyor ve emsaline göre muvaffak oluyordu. Daima mübalağaya meyyal olan tabiatı dolayısıyla överken de hicvederken de şiddetli teşbihler yapıyor, etrafındakileri gülüyordu. Kendisini ilk gördüğüm zaman pek yüksekten konuştuğu için, talebe olduğunu öğrendiğim bu gence: "Siz Yüksek Muallim Mektebi'nden misiniz? Diye sormuştum. O hemen sırıtmış ve " Hayır alçak muallimdenim" diye cevap vermişti. Kızıl Elma odasında ekseriye Türkçülük meseleleri üzerine münakaşalar yapılırdı. İnanmış, ateşli gençlerin yaptığı bu münakaşalar daha genç olan talebeler üzerinde müessir oluyordu. Nitekim o zamana kadar hiçbir şey olmaya Sabahattin Ali 'de bile milletperverane şiirler yazmak isteği uyanmıştı."
İçimizdeki Şeytan romanı şöyle tenkit eder:
"Bu romanda roman olarak hiçbir üstünlük yok. Sabahattin Ali ruhi tahliller yapmağa özenmiş ve Şeksperivari uzun "kendi kendini Murakabe"lerle romanı yazmıştır. Zaten bizim dahi romancılarımızdan hepsi mukallit oldukları için ruh tahlilleri, tabiat tasviri, içtimai hayatın tenkitleri vesaire gibi büyük işlere dalmak onun için pek tabidir. Dahi roman ve güzide edip Sabahattin Ali'ye onlardan başka türlü görmeğe imkân yoktur. Esasen ben bu romanı tenkit edecek değilim. Birçok münevverin tulumbacı ağzıyla konuşması, hiç lüzum olmayan yerlerde muharririn maddi pislikleri ısrarla anlatmaktan marazi bir zevk duyması ilk başta göze çarpmakla beraber bunları bizim dahi romancının hamlığına henüz dehanın uç noktasına varmamış olmasıdır diyelim."
Mustafa Kutlu ise Sabahattin Ali kitabında onun için şöyle der:
"Sabahattin Ali insan problemlerine bir hikâyeci olarak değinirken asla filozof tavrı takınmaz..."
"… Toplum kişi münasebetlerini verirken bizim görüntülerimizi yansıtmıştır. Özde beraber olduı için genellemelerinde yanılmaya düştüğü söylenemez. Ancak sübjektif değerlendirilmelerin öngörüldüğü kişisel olaylar hariç. Öncelikle kendinden bahseden şiirlerinde topluma karşı takındığı tavır bir hesaplaşmanın neticesiymiş gibi görünür. Toplumu suçlamalarında buruk bir duygulanmanın izleri görülmektedir."
ESERLERİ
ŞİİRLERİ;
1934: Dağlar ve Rüzgâr
1937: Kurbağanın Serenadı ve Öteki Şiirler'le birlikte
BESTELENEN ŞİİRLERİ
"Hapishane Şarkısı V" (Aldırma Gönül - Kerem Güney, Edip Akbayram)
"Eşkiya Dünyaya" (Zülfü Livaneli)
"Leylim Ley" (Zülfü Livaneli)
"Hapishane Şarkısı I" (Göklerde Kartal Gibiydim / Nazlı Yârim - Deniz Akyürek)
"Hapishane Şarkısı II" (Bir Yürek Kaldı Avucumda) (Grup Çağrı) [3]
"Hapishane Şarkısı III" (Geçmiyor Günler - Ahmet Kaya)
"Çocuklar Gibi" (Sezen Aksu - Mustafa Kaya)
"Kız Kaçıran" (Ahmet Kaya)
"Kara Yazı" (Ahmet Kaya)
"Melankoli" (Ali Kocatepe, Nükhet Duru)
"Eskisi Gibi" (Ben Yine Sana Vurgunum - Ali Kocatepe, Nükhet Duru)
"Dağlar" (Benim Meskenim Dağlardır - Sadık Gürbüz, Dağlardır Dağlar - Sezen Aksu)
"Göklerde Kartal Gibiydim" - Grup Çağrı, Volkan Konak
"Geçmiyor Günler" - Ahmet Kaya
ÖYKÜLERİ
Değirmen (1935)
Kağnı (1936)
Hanende Melek (1937)
Ses (1937)
Kağnı - Ses (1943 - İki kitap birlikte)
Yeni Dünya (1943)
Sırça Köşk (1947)
Kamyon
Bütün Öyküleri 1 (Aralık 1997, Değirmen, Kağnı ve Ses kitapları ile birlikte)
Bir Orman Hikâyesi
OYUN
Esirler (1936)
ROMANLARI
Kuyucaklı Yusuf (1937)
İçimizdeki Şeytan (1940)
Kürk Mantolu Madonna (1943)
DERLEMELER
Markopaşa Yazıları ve Ötekiler (1998)
Çakıcı'nın İlk kurşunu (2002)
Mahkemelerde (2004)
Hep Genç Kalacağım (2008)
Canım Aliye, Ruhum Filiz (2013)
ÇEVİRİLERİ
Tarihte Garip Vakalar, Max Memmerich (1941)
Antigone, Sofokles (1942)
Minna Von Barnhelm, Lessing (1943)
Üç Romantik Hikaye, H. Von Kleist - A.V. Chamisso - E.T.A. Hoffmann (1944)
Fontamara, Ignazio Silone (1944)
Gyges Ve Yüzüğü, Fr. Hebbel (1944)
Yüzbaşının Kızı, A.S. Puşkin (1944) (Erol Güney ile birlikte)