Taşradan geldi çemen mülkine bîgâne diyü
Devr-i gül sohbetine lâleyi iletmediler
(Necati)
Soğanlı ve otsu bir bitki olan lale, Türkler tarafından Orta Asya'dan göçle Anadolu'ya getirildi. Anadolu'da 12. yüzyıldan itibaren el sanatlarında süsleme motifi olarak da kullanılmaya başlanan lale, bu dönemden sonra şiirde, resimde, hikâyede, romanda, minyatürde ve tasavvufta ana konu olarak işlenirken, cami süslemelerine, top dökümlerinin motiflerine, halı-kilim desenlerine, savaş miğferlerine, kaftanlara, yazmalara, mendillere, eteklere, çeyiz sandıklarına, paraların üstene bile nakşedildi.
Lâlenin yanakları yalım yalım, nergisin gözünden kaçıp gizlenmede
(Mevlana Celalettin Rumi)
Klasik Türk edebiyatında ilk olarak Mevlânâ'nın şiirleriyle varlığını gösteren lale, XIV. yy'dan sonra çeşitli özellikleriyle şiirimizde yer alır. Klasik Türk şiirinde XVI. yüzyıla kadar yabanî ve taşralı bir çiçek olarak değerlendirilen lale, özellikle Lâle Devri'nden sonra şairlerin vazgeçemediği temalardan biri olur.
Mazhar-ı ism-i celâl olmasa hakkā lâle
Bulamazdı bu kadar rütbe-i vâlâ lâle
(İzzet Ali Paşa)
Türk edebiyatında lale harfleriyle Allah lafzının harflerinin anagramı olması ve ebced hesabıyla, Allah ve lâle kelimelerinin aynı sayı değerini (66) vermesi, lâleye farklı bir kutsiyet ve değer atfeder. Pek çok camide motif olarak kullanılan lalenin Edirne Selimiye Camii'nde ters lâle motifi işlenmesi "hilal" lafzını ifade etmek için nakşedildiği söylenir. Bu camideki lâle motifinin ters oluşu bir yandan, Allah'ı terk ederseniz batarsınız, diğer yandan da lalenin ters yazılışı veya tersten okunuşu "hilâl" ve sayı değeri bakımından da lâle ile aynı olduğundan "hilâli düşürürseniz batarsınız" şeklinde de yorumlanır.
Jâlelerden takınur tâcına gevher lâle
Şâh olupdur çemen iklîmine benzer lâle
(Nedim)
Osmanlıda III. Ahmed zamanında bir devre de adını veren İstanbul'un ve Türkiye'nin simgesi olan lale, 15 yüzyılın ikinci yarısında Avrupa'ya götürüldü. 1500'lü yılların ikinci yarısında, Avusturya-Macaristan İmparatorluğu'nun İstanbul Büyükelçisi olan bitki bilimci Ogier Ghislain de Busbecq'in gönderdiği lale soğanları, önce Avusturya'nın Viyana şehrine oradan da Hollanda'ya ulaştı.
Hollanda'da da kısa sürede popüler hale gelen bu çiçeğin Kanada'nın başkenti Ottawa'ya geçmesiyle lale, tüm dünyada tanınır hale geldi. Bu uzun yolculuğunun son durağı olan Kanada'da, Hollanda'da ve Japonya'da, Anadolu'nun bu ünlü çiçeğinin adına her yıl festivaller düzenleniyor.
Lalenin Anadolu'ya gelişi hakkında birçok rivayet bulunduğu hatırlatan İstanbul Lale Vakfı Bilim Kurulu Üyesi İsmail Hakkı Gülal, şunları anlattı:
"Lalenin Anadolu'ya gelişi Orta Asya'dan göçümüzle başlar. Lale Vakfı Araştırmaları Merkezi olarak bu konu üzerinde araştırmalarımız var. Bir takım tezler var. Bize en çok yakın olan soğan olarak taşındığı için obalar göç ederken kadınlar tarafından taşındığı ve endemik türlerden kök boya yaparken lalenin açmış renklerinde kök boya olarak katıldığı ve baskın renkler olarak kullanıldığı varsayımı var. Türk kadınları dokudukları kilimlerde kullandıkları endemik türlerle kök boyalar yapıyorlar. "
Gülal, lalenin Hollanda'ya peyzaj ürünü olarak götürüldüğünü hatırlatarak, o yıllarda hem Osmanlı'nın hem de Hollanda'nın zenginlik dönemi yaşandığı için lalenin bir statü sembolü olarak görüldüğünü vurguladı.
AVRUPADA LALE ÇILGINLIĞI DEVRİ
Marmara Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Ekrem Buğra Ekinci ise lalenin, Allah lafzının yazılışına benzediğini söyleyerek, "Üstelik Osmanlıcada ikisi de aynı harflerle yazılır. Lale, camiyi andırır. Ortası kubbe, iki tarafındaki yapraklar ise minarelerdir. Ayrıca lale, bir tek tohumdan yalnızca bir dal ve çiçek verdiği için Allah'ın birliğini temsil eder. Halk arasında böyle inanç var." diye konuştu. Aynı zamanda Anadolu'da gelincik çiçeğine de lale dendiğini anımsatan Ekici Selçuklu İmparatorluğu devrinden bu yana lalenin çok sevildiğini hatırlatarak şunları kaydetti:
"Osmanlıda ise laleye düşkünlük, daha Kanuni Sultan Süleyman zamanında başladı. Bu küçük, yaprakları gayrı muntazam çiçekten, seçme ve melezleme yoluyla çiçeği badem, yaprakları hançer, uçları tığ şeklinde zarif bir çiçek yetiştirildi. Yüzlerce çeşidi üretildi. Lalezarlar (lale bahçeleri) popüler oldu. Laleyi tasvir eden şiirler, lalenamelerde toplandı. Lale ile uğraşmak üzere bir Encümen-i Daniş (akademi) bile kuruldu. İran'dan gelme 'duhteri' adlı lale soğanının tanesi bin altına satıldı. Lale fiyatları giderek arttı. Öyle ki Sultan III. Ahmed narh koymak zorunda kaldı. 1725 tarihli narh defterine göre 306 çeşidinden en pahalısı, 200 kuruş ile 'nar mızrağı' adlı laledir. Lalenin seyahati Anadolu'dan Hollanda'ya uzandı. Çok renkli laleler tutuldu. Amsterdam'da bir ev alabilecek paraya satıldı. İnsanların cemiyetteki yeri, bahçesindeki lalelere göre tayin edilir oldu. Lale borsası çöktüğünde, bir gecede zenginler fakir düştü. Avrupa'da 1634-1637 yılları arasında tam bir tulipmania (lale çılgınlığı) yaşandı. Alexandre Dumas'nın Siyah Lale romanı bu devri anlatır. Bu yıl vizyona Tulip-Fever adlı film de bu lale çılgınlığını anlatıyor."
Müdâm ey lâle-i hâtır-güşâ dûr olma gülşenden
Seninle neş'e tahsîl eylerim câm-ı şarâbımsın
HOLLANDA LALEDEN 1,5 MİLYAR AVRO KAZANIYOR
Lale hakkında çektiği "Lale: Doğunun Işığı" belgeseliyle lalenin tarihi yolculuğunu anlatan ve 2004 yılında New York film festivalinde finale kalarak, tarih ve toplum ödülünü alan Yönetmen Yaşar Yenigün, lalenin geleneksel Osmanlı sanatının her alanında yer aldığını söyledi.
Lale motifinin cami süslemelerinde de çokça kullanıldığını hatırlatan Yenigün "Kanun Sultan Süleyman döneminde Mimar Sinan tarafından inşa edilen Rüstem Paşa Camisi, Osmanlı'nın en süslü camisidir. 16. yüzyılda İznik çinilerinin seçkin örnekleriyle bezenen camide, natüralist üslupta resmedilmiş, 41 değişik lale motifi yer alır." ifadelerini kullandı.
Anadolu'dan Avrupa'ya oradan da dünyaya yayılan çiçeğin önemli bir ekonomik değer hale geldiğine vurgu yapan Yenigün, "Hollanda bugün simgesi haline getirdiği 2 binden fazla çeşidi olan laleyi çiçek ve soğan olarak dünyanın her yerine pazarlayarak yılda 1,5 milyar avro kazanıyor. Türkiye'de yapılması gereken kültürümüzde bu kadar özel bir yere sahip olan lalenin kendi vatanında üretilerek istihdam yaratılması ve ülkemizin dünyaya tanıtılmasıdır." şeklinde konuştu
Osmanlı döneminde lâleye ilgi artınca onun hakkında pek çok sayıda eser de kaleme alındı. Bunlardan bazıları şunlardır:
Defter-i Lâlezâr-ı İstanbul
Ferâhengiz
Ferahnâme, Hekim Mehmet Aşkî
Karanfil Risâlesi- Uşşakî Efendi
Lâlezar-ı Bağ-ı kadim (Lâle Risâlesi), Mehmed Remzi Efendi
Lâlezâr-ı İbrahim, Reisülküttab Üçanbarlı Mehmed Efendi
Mizânü'l-Ezhâr, Şeyh Mehmed Lâlezârî
Netâyicü'l-Ezhâr, Mehmed bin Ahmedü'l-Ubeydî
Risâle-i Esâmi-i Lâle, Ahmed Kâmil Efendi
Şükûfe-nâme, Abdullah bin Mehmed Efendi
Takvîm-i Ezhâr, Tabib Mehmed Aşkî Efendi
Takvîmü'l-kibâr ve Miyârü'l-Ezhâr (Risâle-i Müfredât-ı Miyârü'lezhâr),
Tabib Mehmed Aşkî Efendi
Tezkîre-i Şükûfeciyân, Ubeydullah Efendi
Tuhfetü'l-Ahbâb, Fennî Mehmed Efendi
Tuhfetü'l-İhvân, Fennî Mehmed Çelebi
Şükûfe-nâme, Urfalı Ademî Efendi
Şükûfe-nâme, Abdullah Galatalı
BİR ÖNERİ:
MAVİ LALE/ YİTİK LALE
Ben şimdilerde on altıncı asırlardan kalma çini bir pencere alınlığında, tam sağ alt köşeye imza düşürülmüş mavi bir Osmanlı lâlesi neler düşünür, onu merak etmedeyim. Lâle mühürlü, kendi tarihçesinin farkında mı her zaman merak edilebilir bir kâğıdın sathında. Ben. Yani modern zamanların mavi lâleleri kavramakta zorlanan bilinci örselenmiş, ben demekten hoşlanan çocuğu.
Sağ avucumun içinde ters bir lâle, kusursuzluğuyla kem nazarları çağıran Selimiye'nin mazisinde ters huylu bir kadın olmasam da.
Bir sahaf dükkânının derinliğinde ilk sahifesi yitik bir Lâle Risalesi'ni okumaya bir türlü başlayamıyorken ben, yine ben; bir lâledana daldırılmış tek sap lâlenin uyandırdığı aşinalığın sızısında.
Hikayeleri, denemeleri ve araştırmaları ile kısa zamanda çok geniş bir hayran kitlesi oluşturan, okurların ellerinden bırakmadığı kitaplarıyla Nazan Bekiroğlu'nun Mavi Lale adlı eseri, dünün değerlerini unutmadan, bugünün değerlerini de yadsımadan her ikisinin sentezinden oluşan bir bakış açısıyla geçmişi geleceğe taşıyan bir zihnin ürünü. Bekiroğlu'nun usta kalemiyle, sinemadan edebiyata, hayattan ölüme uzanan serin ve renkli bir yolculuğa çıkarıyor Mavi Lale.
TveK'dan satın almak ve konuyla ilgili diğer kitapları incelemek için tıklayınız…
BİR KİTAP:
SİYAH LALE
Şövalyeler, kılıç, kalkan ve kahramanlık öyküleri seven gençlerin ellerinden bırakamayacakları bir dünya klasiği. Harlem Çiçekçilik Cemiyeti kusursuz bir siyah lale yetiştirene büyük bir ödül vaat eder. Bu o ana kadar görülmemiş bir şeydir ve herkesin ilgisini çeker. Siyah laleyle ilgilenenlerden birisi de Cornelius Van Baerle'dir. Uzun süren çalışmalardan sonra üç tane siyah lale soğanı yetiştirmeyi başarır. Ama kıskanç komşusu Isaac Boxtel bütün bu olanlardan haberdardır.
Siyah laleyi ve dolayısıyla ödülü elde etmek için Van Baaerle'yi işlemediği bir suçla itham ederek ihbar eder. Van Baerle tutuklanır ve hapsedilir. Hapishanede tanıştığı gardiyanın kızına yani Rosa'ya âşık olur. Onun yardımıyla siyah laleyi yetiştirirler ve Boxtel'in bütün çabalarına rağmen ödülün sahibi olurlar. Bütün bunlar olurken Van Baerle'nin suçsuzluğu anlaşılır ve Van Baerle de özgürlüğüne kavuşur ve Rosa'yla evlenerek mutlu bir yuva kurarlar.
TveK'dan satın almak ve konuyla ilgili diğer kitapları incelemek için tıklayınız…