Uzun metraja geçmeden önce de kısa metraj bu iş için bir başlangıç noktasıdır. Öğrenme aşamasıdır. Şuan tanıdığımız, filmlerini bin bir zevk ile izlediğimiz birçok ünlü yönetmende kısa film aşamalarından geçmiştir ve bize gelecekte yapacakları o mühim eserlerinin sinyallerini vermiştir.
THE BIG SHAVE (1967) - MARTIN SCORSESE
Sadece Peter Bernuth tarafından banyoda tıraş olan adamı canlandırdığı bu filmde, banyoda tıraş olurken yüzünü kazıyarak kanlar içinde kendisine zarar verme sahnesi bulunuyor. Birçok film eleştirmenleri filmin alternatif başlığa göre yorumladığında, ABD'nin Vietnam Savaşı'nda verdiği hasarı metafor olarak gönderme yaparak aynı şekilde tıraş olan gencin kendine zarar vermesi olarak yorumladılar. Filmin müziği olarak ise Bunny Berigan'ın 1937 yılında kaydedilen "I Can't Get Started" parçası yer aldı. New York Üniversitesi Tisch Sanat Okulu'nda Sight & Sound Film tarafından çekildi.
Amerikan yeni dalga akımının bayrak taşıyanlarından biri olan Scorsese bu ilk filminde, tıraş olmasına gerek olmayan bir adamın tıraş olmasını ele alıyor. Sonunda akan kanlar ile gelecekte yapacağı filmlerin sinyalini de vermiş oluyor.
FREIHEIT (1966) - GEORGE LUCAS
George Lucas, Kaliforniya´da Medesto kasabasında 15 Nisan 1944´te doğdu. Genç yaşta, hediye edilen 9 mm´lik kamera ile ilk çekimlerini gerçekleştirir. Hediye edilen kamera, Lucas´ın hayalperest ve yaratıcı yönünü ortaya çıkartır. Ve sinema hayatında önemli bir yer tutmaya başlar. Film çekme hayalinin peşinden sürüklenen Lucas, San Fransisco Üniversitesi´nde İngilizce eğitimi aldıktan sonra, Los Angeles´taki Güney Kaliforniya Üniversitesi´nin sinema bölümüne kaydını yaptırır ve oradan 1966 yılında başarıyla mezun olur. Üniversitede, John Ford ve Orson Welles gibi önemli isimlerden etkilenen Lucas, 1 yıl sonra "Finian´s Rainbow filminde Coppola´nın asistanlığını yaptı.
1969 yılında Ford Coppola ve George Lucas, San Francisco eyaletinde bağımsız bir prodüksiyon şirketi kurdular: American Zoetrope. İkilinin ilk projeleri, Lucas´ın yönettiği, Coppola´nın yapımcılığını üstlendiği, 1970 yapımı "THX 1138" idi. Amerikan Film Enstitüsü´nün Tüm Zamanların En İyi 100 Filmi sıralamasında yeralan ve 60´lı yılların eğlence anlayışına nostaljik bir bakış atan American Graffiti, ikinci Coppola-Lucas filmi oldu. American Graffiti, En Film Oscar´ı dâhil, 5 dalda Akademi´de aday gösterildi.
Freiheit, Star Wars ile sinemanın adını mıh gibi aklında tuttuğu yönetmen Lucas'ın özgürlüğü anlattığı ilk filmidir.
DOODLEBUG (1997) - CHRISTOPHER NOLAN
Christopher Nolan'ın gelecekteki filmlerinin de yapımcısı olan Emma Thomas'ın yapımcısı olduğu, 16mm ile çekilen bu farklı kısa film aynı zamanda siyah beyaz olma özelliği taşıyor. Uzun metraj filmlerini düşündüğümüzde Nolan'ın tarzı ilk kısa filminde de kendini gösteriyor. Sadece 3 dakika olarak çekilen film senaryosu ve çekim teknikleriyle süresinin çok daha ötesinde bir deneyim sunuyor.
Filmde paranoya ve korku içinde olduğunu gördüğümüz bir adamın(Jeremy Theobald) bir böcekten kendini sakınmasını görüyoruz ilk etapta. Sonrasında ise adamın yakalamaya çalıştığı böceğin aslında kendinin daha ufak bir versiyonu olduğunu görüyoruz. Adam, böcek olarak kabul ettiği bu küçük halini öldürmeye çalışıp da başarılı olunca bu sefer de arkasında daha dev bir versiyonunun belirdiğine şahit oluyoruz. 3 dakika içinde farklı anlamlarla, başarılı bir sinematografiyle ve sıradışı senaryosuyla Doodlebug, Nolan'ın sinemasından izler taşıyor.
VINCENT (1982) - TIM BURTON
Vincent ismindeki bu küçük çocuk kendini korku filmlerinin ve Poe uyarlamalarının başaralı aktörü 'Vincent Price' zannetmektedir. Yarattığı hayal dünyasını ise Edgar Allan Poe'nun eşsiz hikâyeleriyle süslemektedir. Annesi, oğlunun bu durumundan pek haz etmemekte, "normal" diye adlandırabileceğimiz o sıradan çocuklardan birisi olmasını istemektedir. Bu kısa stop-motion animasyon filmi, bize Tim Burton geleceği hakkında net bir fikir veriyor. Yapmak istedikleri ve yapacakları hakkında "otobiyografi" tarzında bir çalışma. En basitinden yönetmenin sonraki çalışmaları içinde yer alacak "Nightmare Before Christmas" ve belki de "Corpse Bride" için bir referans.
Unutulmaz kült korku filmi aktörü Vincent Price'ın sesinden şiirsel bir anlatımla süren film, olay örgüsü bakımından da klasik Tim Burton gotik temasının etkisini taşıyor. Filmin siyah beyaz oluşu bunu bize daha da iyi hissettiriyor. Poe'nun paranoyak ve otistik öykülerini kendi kafasında yeniden yaratan ve yaşayan Vincent; çok sevdiği uğursuz bakışlı karısının canlı canlı gömüldüğünü zannederek mezarını kazan, gotik evinde lanetlendiğini ve bir daha oradan asla çıkamayacağını, sonunun geldiğini hisseden, her defasında odaya giren annesinin sesiyle gerçek hayata dönen bir karakter. Aslında karakter olarak da, görünüş itibariyle de Tim Burton'a fazlasıyla benzemekte. Burton daha önce de dediğimiz gibi sinema yaşamına kendi otobiyografisini yine kendi üslubu ile çekerek başlamış. Zaten Burton hemen hemen her filmindeki karakterlerinde mutlaka kendini kullanıyor. Yani o ürkek, çocuksu ve garip diyebileceğimiz tavırlarını Frankenweenie, Edward Scissorhand, Mars Attacks, Sleepy Hollow, Big Fish, Charlie and the Chocolate Factory, Corpse Bride ve biraz kanlı versiyon olarak Sweeney Todd'da da görmek pek mümkün.
LUXO JR. (1986) - JOHN LASSETER
Bugün animasyonlarını keyifle seyrettiğimiz Pixar şirketinin, Toy Story, A Bug's Life gibi filmlerin yönetmeni olan John Lasseter tarafından yapılan ilk animasyon filmidir. Aynı zamanda da şirketin simgesi haline gelmiştir.