JAPONYA'DA RAMAZAN
Bugün ki hayatımız bize Ramazanü'l-Mübareke hulûlünü tebşir ediyor, ah ne mübarek günler ve ne güzel beşâretler ve ne kadar ulvî bir rûhâniyyet!
Lafz-ı Celâl'de birleşen bütün âlem-i İslâm bugün bu mâh-ı gufrânda kâffesi ayn halde bulunacak herkes oruç tutarak bir taraftan mükâfât-ı sübhaniyeye mazhar olacak diğer tarafdan da himem-i nev'î arasında nân-pâre (ekmek) tedarikinden aciz bir takım biçaregan ahvalini düşünmek suretiyle derece-i medeniyye ve insaniyesini yükseltecek. O anda kalbinde bir his-i şefkat doğacak, işte biz burada Japonya ülkesinde üç kişiyiz.
Bütün etrafımızda olanlar taşlara topraklara hülâsa bütün mevcudata taabbüd (kulluk/ibadet) eden bir millet bulunuyor. Biz ise büyük bir şevk ile rıza-ı bari içün Ramazan'a hazırlanıyoruz ve şu eyyam-ı mübârekeyi idrâke nâiliyetimizden Cenâb-ı Hakka tekrar teşekkürler ediyoruz.
Fi'l-vâki' ailelerimizden uzak böyle diyârı-ı gurbetde bulunmamız olanca te'essüriyetini gösteriyorsa da mes'ûdiyet-i ebediyye düşüncesi karşısında hiç kalıyor. Her ne ise bizde şu mübarek Ramazan'ı geçirmeğe hazırlandık takvime bakarak cum'a günü akşamı sahur yiyeceğiz. Yemeklerimizi ihzara başladık. Hayatımızda birdenbire gelen bu tahavvül (değişim) hizmetçimiz Japon kadınını ve komşularımızı daha şaşırtdı. Dinimizin kudsiyetini takdire bir vesile oldu. Dûçâr-ı hayret olarak nihayet uleması zaman-ı kadimde Japonlarda dahi aynen böyle bir oruç olduğunu söylemeğe başladılar.
Sahura hazırlandık, sofralarımıza kurduk, bir ufak kâse patlıcan çorbası ile iki dane yumurta, birer fincan çay yemek listemizi teşkil ediyordu. Bunları konuşa konuşa yedik. Sonrada sabah namazını bekleyerek o farizamızı eda ettikden sonra birazda istirahat etdik, havaların çok sıcak, rutubetli olmasına rağmen Ramazan-ı Mübareke birinci günü gayet hoş geçdi.
Akşam olunca elimizde sa'at, sofra başına oturduk, sözü bi't-tabi' İstanbul'dan açdık ve merkez-i İslamiyet'in Ramazan'da aldığı şekil-i ruhaniyetden ve cevâmî-i şerifelerin kandil-i mübarekelerinden ve herkesin topa nasıl muntazır (bekleyen) olduğundan bahs ederek her birimiz kendi aile efradını birer birer ta'dad etmekde idi.
İftarı bekler iken hepimizin zihninde birer aile levhası tersim (resmetme) olunmuşdu derken İstanbul'da toplar atıldı. Bizde sofralarımızın üç köşesinden ellerimizi uzatdık, yemeklerimiz yine patlıcan çorbası, birer yumurta, bir testi soğuk su, semaver vazifesini ifa eder çandanlık ve üç bardak bütün (servisimiz) bu kadar. Hepimiz orucun te'siriyle nim-mahmur (yarı uykulu) kalan yarım sâ'ati geçirmek içün söz bulunamıyor, herkes sükût'î (sessiz), gözleri bir yere ma'tûf bir şeyler düşünüyor gibi, işte hamd olsun bu günde Ramazan'ımızın ikinci sahuruydu. Bu mektubuda sabah namazını bekler iken yazdım. Ortalık bir sükût-ı 'amîk, gündüzü gözleyen Tokyo derin habe (uyku/rüya) varmış, hazin bir sükût. Düşünüyorum koca Japonya'nın merkezinde, milyonlarca nüfûs içinde, yalnız biz üç kişi hâlık-ı kâinâta vazife-i ubudiyeti ifa etmek içün sabahın olmasına muntazırız.
Refiklerimde(arkadaşlarım da), her ikisi Kâ'be'ye müteveccih tilâvet ile meşgul, ortada yavaş yavaş aydınlanıyor. İşte artık vazife-i 'ubudiyeti ifâ ederek uykuya yatacağım. İnşaallâh az zaman sonra burada da iftar ve sahûr toplarını işitmek nasib olur.
Hasan Fehmi, Sebilürreşâd, Ramazân 1337
Ramazan Gazetesi