Osmanlı'da at kültürü, taşımacılıkta da kullanıldı; taşımacılık bu dönemde hayvan gücüne dayalı nakil vasıtaları aracılığıyla yapılırdı; bu iş için devletin elinde çeşitli yük hayvanları bulunur, özellikle sefer dönemlerinde ihtiyaca kâfi gelmeme durumunda kiralama usulüne gidilirdi. Gerek Anadolu'da gerekse Rumeli'de umumiyetle uzun mesafeler için deve, yakın mesafeler için araba kullanılırdı.
TÜRKLERİN ATLARA OLAN İLGİSİ
Türkler göçebe Orta Asya halkları soyundan gelirler ve tarih sahnesinde at yetiştirici özellikleriyle yer alırlar. Çinliler Türklerden bahsederken, 'Hayatları atlarına bağlıdır' derler. Eski Türkçe metinlerde ve Çin ve Arap kaynaklarında, Türklerin antik çağlarda at yetiştiriciliği ile uğraştıkları ve yetiştirdikleri atları komşu ülkelere satarak geçimlerini kazandıkları anlatılmaktadır. Kaşgarlı Mahmud, Dîvânü Lügati't-Türk'de "At Türk'ün kanadıdır" demektedir. Batılı yazarlardan Sidonius'a göre, 'at, başka bir kavmi sadece sırtında taşır, fakat Hun kavmi at sırtında ikamet eder.' Avrupalılar Hunları 'ata yapışık kavimler' diye adlandırmışlardır. 7-10. yüzyıl Bizans kaynakları da, 'Türkler sanki at üstünde doğmuşlardır, yerde yürümesini bilmezler' demektedir. Türklerde ölen kişiler atıyla birlikte gömülmüştür…
TÜRKLERDE ATLI ARABA KÜLTÜRÜ NASIL ORTAYA ÇIKTI?
Hayvanların evcilleştirilmeye başlanması ilk olarak Asya'da başlamıştır. Çin kaynaklarına göre atlı araba M.Ö. 2000 yılında Türkler tarafından kullanılmıştır. Ayrıca Türklerde 'oturma arabası' vardır. Bu araba Çin kaynaklarında 'keçe arabası' olarak geçmektedir. Bir Türk kabilesi olan Tobalar da da, 'ilahi bir araba'dan bahsedilmektedir. Buna göre bazı Türk kabilelerinde arabanın dini bir önemi olmalıdır.
Hunlar at üretmişler, öküzleri ehlileştirmişler, hatta M. Ö. III. yüzyılda şahinle avlanmayı bile öğrenmişlerdir. Kulübeler (tekerlekli arabalar) kurmuşlardır. Bu kulübeleri (tekerlekli çadırları) kullanıma oldukça elverişliydi. Dondurucu toprak ve taş duvarlara oranla bu çadırlar rüzgâr ve soğuğa karşı koruyucu durumundaydı. Ayrıca otağı sökerek daha sıcak bir yere taşıma imkânı vardı. Hun göçebe hayvancılığı oldukça gelişmiş olduğundan, bu hayvanlar yüklerini de taşımaktaydılar.
Kaynaklara ve arkeolojik kalıntılara bakıldığında araba Hunların askeri ve günlük yaşamlarında çok önemli bir yer tutmaktadır. Hunlar arabayı günlük hayatta ve askeri amaçlı olarak da nakliye ve ulaşımda sıkça kullanmışlardır. Sadece araba yapmakla kalmamışlar, ok, yay, çadır ev, tahta çit ve tabut yapma işlerinde de usta idiler.
ARABA BİR ÇİN İCADI DEĞİLDİR
Çin yıllıklarında da Hunların araba yapıp kullandıkları çok açık bir şekilde belirtilmektedir. Mesela, M.Ö.8 yılında Çin hükümdarı, Hun Şanyüsü'nden bir yeri istemiştir. Şanyü, bu istek karşısında Hunların batı kesiminde yaşayan ahalinin çadır ve araba yaptıklarını, üstelik bölge halkının buradaki dağa saygı gösterdiklerini, ayrıca bu bölgenin atalarını malı olduğunu, hepsinden önemlisinin de ev ve araba yapmak için halkın ağaç ihtiyacını bu dağlık araziden karşıladıklarını belirterek Çin imparatorunun bu isteğinin kabul etmemiştir.
Çinlilere at besleme kültürü muhtemelen kuzeyden, Türk kavimlerinden gelmiş olmalıdır. At besleme ile beraber savaş arabası şeklindeki araba da Çinliler tarafından kullanılmaya başlanmıştır. Bu sebeple araba bir Çin icadı değildir. Böylece Çinlilerin kullandığı arabanın kökeninin kuzey, yani Türk kavimleri olduğu söylenebilir. Bir Çin kaynağında, Mete'nin bir mektubunda Çinlilere dostluk sembolü olarak bir adet deve, iki adet binek atı ile birlikte sekiz tane de araba atı gönderdiği belirtilmektedir.
İKİ TÜRLÜ ARABA KULLANILIRDI
Orta Asya'da eskiden beri kullanılmakta olan iki türlü arabanın bulunduğu bilinir. Biri sürücünün arkaya oturup dizginle idare ettiği Hârizm ve Kaşgar arabası, diğeri ise sürücünün at üzerine binip kısa gem ile idare ettiği Türkistan ve Hokand arabasıdır.
İbn Battûta Kırım'da halkın dört tekerlekli at, öküz ve deve ile çekilen bir araba kullandığını bildirmektedir. İbn İyâs ise arabanın Osmanlı Türkçesi'nden Arapçaya geçtiğini, deve, at, öküz gibi hayvanlar tarafından çekilen tahtadan yapılmış tekerlekli bir vasıta olduğunu yazmaktadır. Diğer önemli bir konu da araba kelimesinin Türkçe'den diğer dillere geçmiş olmasıdır. Mesela, Ruslar "arba" demişlerdir.
OSMANLILARDA ARABA
Osmanlılarda araba ise, özellikle Lale Devri'nde İstanbul'da çok süslü arabaların yapılması ve yaygın bir şekilde kullanılması ile ortaya çıkmış ve önem kazanmıştır. Fransız asilzadeleri taklit edilerek zarif binek arabaları yapılmıştır. Mesela, III. Ahmet'in oğullarının sünnet düğününde şehzadeleri sünnet yerine götüren araba altı at ile çekilen bir saray koçusu olup içerisi mükemmel bir şekilde döşeli ve altın yaldızlıydı.
OSMANLI DÖNEMİNİN HAYVAN KOŞULU İLK ARABASI "KOÇU"
Osmanlı döneminin İstanbul'unun hayvan koşulu ilk arabası, iki öküzün çektiği koçu idi. 18.yüzyılda Avrupa ile beraber Osmanlı Devleti'nde de genel bir aydınlanma ve yükselme olmuştur. Bunun sonucunda taşıma araçlarında çizgileri daha rafine, renkleri ve süslemeleri daha zengin bir araba tipi olan Katipodası toplumda kullanılmaya başlanmıştır. 19.yüzyılın son çeyreğinde de Avrupa'dan ithal, iki yanı açık, üstü arkadan körüklü iki kişilik faytonlar; onların dört kişilik, karşılıklı iki kanepeli ve ön ile arkadan iki körüklü, üstü kapanan tipi olanlar landonlar ve her yanı ahşap yapım, kapalı, yan pencereleri camlı, kutu biçiminde dik, iki kişilik atlı arabalar olan kupalar sosyal hayata girmiştir.
Ayrıca, koçuya göre daha kısa boylu ve daha alçak, perdeli bir araba tipi olan talikalar, Avrupalılaşmış beylerin kendilerinin kullandıkları, Viyana'dan, Paris'ten ithal, parlak metalik renkli, karoserli, tek at koşulu, yan yana iki kişi alabilen kabriyoleler de diğer at arabası türleri olarak kullanılmışlardır.
GÜNÜMÜZDE AT ARABALARI
Günümüzde ise çiftçiliğin ağır bastığı köylerin çok azında görebildiğimiz at arabaları, teknoloji karşısında varlıklarını sürdürememişlerdir. Bazı çiftçiler ya da seyyar satıcılar tarafından az da olsa kullanılmakta olan at arabaları da teknolojiden nasibini almıştır. Özellikle eski otomobil lastiği takılarak onlar da zamana uyduklarını göstermişlerdir. At arabalarında tahta tekerlekleri dışında artık kullanılmayan bir başka özellik de üzerlerindeki resimlerdir. Bu resimler pek çok duygu ve düşünceyi ifade etmektedir. Kullanılan resimler, figürler, motifler Türk kültürünün bir parçasıdır. Buna en güzel örnek, 'araba ressamı' olan Bursalı Enver Ertaban'dır.
ENVER USTA'NIN TUVALİ
Bursalı Enver ustanın tuvali arabanın tahtalarıdır. Tuvalinin konuları ise, doğanın bin bir güzelliği, çiçekler, böcekler, kuşlar, dağlar, ovalar ve denizlerdir. Enver Usta için boyamada en zevkli an resimlemektir. O'na göre, yollar asfalt olalı ne at arabası kaldı ne de onların tıkırdıları... Asfalt icat olmuş, Enver Usta'nın işleri bozulmuş.
"Arnavut Kaldırımları söküleli beri, tahta tekerlekler ve nal sesleri yitti gitti toprağın derinliklerinde, Ama her şeye rağmen, sevdalar, umutlar, özlemler dile geliyor 'Araba ressamı'nın tuvalinde..."
Yine Kuşadası, Davutlar, Değirmen mevkiinde çevre düzenlemesi olarak kullanılan bir arabada deniz, gemi, tekne resimlerini tuvaline konu olarak işleyen bir başka araba ressamı da eserine 'boyacı Hasan Şimşek' imzasını atmıştır. Kuşadası'nda süslediği bir at arabası kullanılan Manisa-Akhisar'lı Hasan Şimşek, at arabalarına uyguladıkları resimlerin "süsleme sanatı" olarak nitelendirildiğini, kendisinin bildiği kadarıyla en az yüz yıldır ayni yöntemin kullanıldığını, sadece bu at arabası süsleme sanatının yöresel bazı farklılıklar gösterdiğini ve ayrıca Akhisar'ın yaylı at arabalarının (Akhisar Yaylısı) çok ünlü olduğunu ifade etmektedir.
At arabalarının teknoloji karşısında kaybolmaya başlaması ile birlikte araba ustalarının da işleri kaybolmuştur. Konya'nın Akşehir İlçesi'nin tek at araba ustası olan Hüseyin Doğancı ve Afyonlu Yılmaz Baytürk buna en iyi örnektir. Günümüzde ise at arabaları çoğunlukla benzin istasyonları, dinlenme tesisleri, lokanta ve turistik yerlerde geceleri de ışıklandırılarak bir süs aracı olarak kullanılmaktadır. Yine, tekerlekleri kullanılarak oturma bankları yapılmaktadır ve antikacılardaki yerini almıştır. (Türk Kültüründe At Arabası (At Arabalarının Dili) , Yard. Doç. Dr. Şayan Ulusan Şahin)
DİVAN ŞİİRİNDE AT İSİMLERİ
Divan şiirinde Türkçe, Arapça ve Farsça kökenli birçok at ismi ve sıfatı kullanılmıştır: Yügrük (at), kula (at), kısrak, tay (atın yavrusu), ahrec (kır at), aşkar (koyu kırmızı renkli at), cenîbet (yedek at), kütel (yedek at), ciyâd (iyi ve eşkin giden at), devâb (binek hayvanı), eblak/ablak (alaca at), edhem (karayağız at), eşheb (beyaz renkli at), feres (at), harûn (terbiye görmemiş, huysuz at), hayl (at sürüsü, yılkı), hink/hınk/hıng (beyaz, kır at), kûhayl/küheylân, mâdiyan (kısrak), matiyye (binek hayvanı), mudammer (koşu atı), bârgîr (yük hayvanı, beygir), bedrâm (sert at), esb (at), hargele (huysuz at), küreng (al renkli at), rahş, rehvâr (sarsmadan yürüyen at), semend (çevik ve güzel at), şebdîz (karayağız at), tekâver (koşucu at), tevsen (sert başlı at), yekrân (soyu temiz, sarı ile kırmızı arasındaki at), Aşkar, Burak, Düldül, Gülgûn, Rahş, Refref, Şebdîz… (TÜBAV, Divan Şiirinde At Ve Şiirlerde İşlenişi, Bülent Kaya)
TÜRK EDEBİYATINDA AT KÜLTÜRÜ
Türk edebiyatının birçok eserinde ve pek çok edebî türde attan söz edilmiştir. Nitekim Divan edebiyatı/ şiiri geleneği içerisinde azımsanamayacak ölçüde ata ve atla ilgili pek çok sosyal, kültürel ögeye yer verilmiş, atla ilgili çok sayıda benzetme kullanılmıştır.
Yahya Kemal
"Bizdik o hücumun bütün aşkıyla kanatlı;
Bizdik o sabah ilk atılan safta yüz atlı.
Uçtuk Mohaç ufkunda görünmek hevesiyle,
Canlandı o meşhur ova at kişnemesiyle!"
Arif Nihat Asya
O zaferler getiren atların
Nalları altındanmış
Gidişleri akına,
Gelişleri akındanmış.
Orhan Veli
Kır At'a nal mı dayanır?
Dağlar uykudan uyanır,
Yer gök kızıla boyanır.
Bu dağlardan geçmedinse,
Bu sulardan içmedinse,
Yaşadım deme be, ahbap.
El dayanmaz, diş dayanmaz pınar başlarında
Kavaklar yatar, boylu boyunca.
Ovaya kereste indiren arabalardan
Ses gelir, inceden ince:
Sezai Karakoç
"Bir kaza kurşunu bulur her yerde
Süvarisiz şaha kalkan atları..."
Turgut Uyar
Eylül toparlandı gitti işte
Ekim filanda gider bu gidişle
Tarihe gömülen koca koca atlar
Tarihe gömülür o kadar