19'uncu yüzyılın en büyük Türk bestecisi olan İsmail Dede Efendi, 9 Ocak 1778'de İstanbul'da Şehzadebaşı'nda doğdu. Babası Cezzar Ahmet Paşa'nın mühürdarı Süleyman Ağa, emekli olarak İstanbul'a gelince Şehzâdebaşı'ndaki Acemoğlu Dede Efendi Hamamı'nı satın alıp işlettiği için İsmail Dede Efendi'ye "Hammamîzade" denilir.
Hammâmîzâde İsmâil Dede Efendi'nin sesinin güzelliği öğrencilik yıllarında keşfedildi. Bu yeteneğinden dolayı ilâhicibaşı oldu. İlk musiki derslerini sesini bir merasimde dinleyip beğenen Anadolu Kesedarı Uncuzâde Mehmed Emin Efendi'den aldı. Düzenli olarak devam ettiği Yenikapı Mevlevîhânesi'nde Ali Nutkî Dede ile kardeşi Abdülbâki Nâsır Dede ve devrin ileri gelen diğer mûsikişinaslarından faydalanarak kendini yetiştirdi. Ney üflemeyi de Abdülbâki Nâsır Dede'den öğrendiği söylenir.
Kısa bir süre sonra babasını kaybetti. Bu arada babasının işlettiği hamamı sattı. Çilesinin ikinci yılında iken bestelediği, "Zülfündedir benim baht-ı siyâhım" mısraıyla başlayan bûselik şarkısı mûsiki çevrelerinde büyük yankı uyandırdı. III. Selim, eseri dinleyip yapı itibariyle çok farklı olduğunu anladı ve İsmail Dede'yi saraya çağırarak, şarkıyı kendisinden dinledi.
Zülfündedir benim baht-ı siyahım
Sende kaldı gece gündüz nigahım
İncitirmiş seni meyer ki ahım
Seni sevdim odur benim günahım
Aşkını saklarım gönlümde nihan
Gizlice gizlice ağlarım heman
El gibi cefadan söylemem figan
Seni sevdim odur benim günahım
Müptelayım senin ahu gözüne
Bakıp bakıp ah ederim yüzüne
Anladım uymuşsun eller sözüne
Seni sevdim odur benim günahım
"ARTIK BU OYUNUN TADI KAÇTI"
Türk mûsikisi tarihinin önde gelen birkaç siması arasında yer alan İsmâil Dede hânendeliği, hocalığı ve özellikle bestekârlığı ile tanındı. İlk eserlerini III. Selim devrinde vermeye başladı, sarayda kendisine gösterilen iltifatlarla padişahın davranışlarına, "Müştâk-ı cemâlin gece gündüz dil-i şeydâ" mısraıyla başlayan sûzinak bestesiyle teşekkür etti. Onun mûsiki hayatındaki en parlak dönemi II. Mahmud devriydi. Bu dönemde 1824-1839 yılları arasında yedi adet Mevlevî âyini besteledi. Batı müziği etkisinin gün geçtikçe arttığı Abdülmecid devrinde bu durumdan rahatsız olduğu ve rahatsızlığını talebesi Dellâlzâde İsmâil Efendi'ye, "Artık bu oyunun tadı kaçtı" şeklinde özetlediği söylenir.
Bir müddet sonra bestelediği, "Ey çeşm-i âhû hicr ile tenhâlara saldın beni" mısraıyla başlayan hicaz nakış bestesi de mûsiki çevrelerinde aynı ilgiyi gördü. Bu münasebetle şöhreti iyice yayılmaya başlayan İsmâil Dede, tekrar saraya çağrılıp padişahın takdirlerine mazhar olduğu gibi haftada iki defa sarayda düzenlenen küme fasıllarına hânende olarak katılması istendi.
İsmaîl Dede 1804'te şeyhi Ali Nutkî Dede'yi, bir yıl sonra ilk çocuğu Sâlih'i kaybetti. Oğlunun vefatı üzerine duygularını, "Bir goncafemin yâresi vardır ciğerimde" mısraıyla başlayan bayâtî murabba bestesiyle dile getirdi. 1808'de annesiyle hâmisi III. Selim vefat etti; 1810'da ikinci çocuğu Mustafa'yı da kaybetti.
Bir gonca-femin yâresi var ciğerimde
Ateş dökülürse yeridir âh serimde
Her lâhza hayâli duruyor dîdelerimde
Takdire nedir çâre bu varmış kaderimde
İsmâil Dede Türk mûsikisinin âyin, durak, tevşih, savt, ilâhi, peşrev, saz semâisi, kâr, kârçe, kâr-ı nâtık, murabba, semâi, şarkı, türkü, köçekçe gibi dinî ve din dışı sahadaki hemen her formunda eser verdi. Bestelerinde dikkati çeken en önemli özellik klasik üslûbun korunmuş olmasıydı.
Mûsiki sanatındaki bütün estetik değerlerin yer aldığı ve bilhassa melodik çeşitlilikle akıcılığın gözlendiği eserlerinde geleneğe bağlılığın yanında yeni arayışlar da dikkati çeker. Hepsi rast makamında olan, "Gözümde dâim hayâl-i câna" mısraıyla başlayan kâr-ı nev'i, "Yine bir gülnihâl aldı bu gönlümü" mısraıyla başlayan şarkısı ile sözleri kendisine ait, "Yüzündür cihânı münevver eden" mısraıyla başlayan şarkısı Batı müziği etkisinin görüldüğü bu arayışların ifadesidir.
İsmâil Dede'nin eserleri arasında Mevlevî âyinlerinin ayrı bir yeri var. Şeyh Hüseyin Hüsnü Dede'nin teşvikiyle 1824'te bestelediği sabâ âyininin ardından 1832'de bestenigâr âyinini, birer yıl ara ile sabâ-bûselik ve hüzzam âyinlerini ortaya koyar. Önce tek selâm olarak bestelenip sabâ âyiniyle tamamlanan hüzzam âyini çok beğenilince diğer selâmları da besteler.
Günümüzde unutulmuş olan İsfahan âyininin ardından II. Mahmud'un isteği üzerine bestelediği ferahfezâ âyini onun son âyinidir. Her ne kadar, padişahın emriyle bestelediği için diğerlerindeki tadı bu âyinde bulamadığını söylese de bu eserde de İsmâil Dede'nin tavrı ve inceliği kendini belli eder.
ERDOĞAN, 'EY BÜT-İ NEV EDA' İLE KARŞILANDI
İsmâil Dede'nin besteleri arasında "Ben seni sevdim seveli kaynayıp coştum" mısraıyla başlayan bestenigâr şarkısı, "Sevdim bir gonca-i ra'nâ" mısraıyla başlayan eviç şarkısı, "Yine neş'e-i mahabbet dil ü cânım etti şeydâ" mısraıyla başlayan hicaz yürük semâisi, "Bahârın zamânı geldi a cânım" mısraıyla başlayan köçekçesi, "Hava güzel yine gülşende gösteriş günüdür" mısraıyla başlayan hisar yürük semâisi, "Ey gül-i bâğ-ı edâ" mısraıyla başlayan hüzzam şarkısı, "Yine zevrak-ı derûnum kırılıp kenâre düştü" mısraıyla başlayan mâhur yürük semâisi, "Ey büt-i nevedâ olmuşum mübtelâ" mısraıyla başlayan uzzâl şarkısı gibi meşhur eserleri mevcuttur.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, geçen yıl Polonya Cumhurbaşkanı Andrzej Duda ile olan görüşmesi esnasında resmi törenle karşılanmıştı ve iki cumhurbaşkanının karşılama töreninde yer alan bazı ülkelerin büyükelçilerini selamlamaları sırasında askeri bando, Dede Efendi'nin 'Ey büt-i nev eda' isimli eserini çalmıştı.
Ey büt-i nev edâ olmuşum müptelâ
Âşıkım ben sana iltifât et bana
Yâr yâr
İltifât et bana, âşıkım ben sana
Gördüğümden beri, olmuşum serseri
Bendenim ey peri, iltifât et bana
Âh âh
İltifât et bana, âşıkım ben sana
Hâsılı bunca dem, ben senin bendenem
Gel gül ey gonca fem, iltifât et bana
Yâr yâr
İltifât et bana, âşıkım ben sana
İsmâil Dede'nin zikredilmesi gereken bir yönü de hocalığıydı. Yetiştirdiği pek çok talebe arasında Dellâlzâde İsmâil Efendi, Mutafzâde Ahmed Efendi, Yağlıkçızâde Ahmed Ağa, Şâkir Ağa, Hamparsum Limonciyan, Hacı Ârif Bey, Eyyûbî Mehmed Bey, Çilingirzâde Ahmed Ağa, Nikogos Ağa, Suyolcuzâde Sâlih Efendi, Yeniköylü Hasan Efendi, Behlûl Efendi, Hâşim Bey, torunu Sermüezzin Rifat Bey, Gelibolu Mevlevîhânesi şeyhi Hüseyin Azmi Dede ve Zekâi Dede en meşhurlarıdır.
İsmâil Dede tarafından kaleme alınan bir âyin-i şerif mecmuası bugün Yenikapı Mevlevîhânesi'nin son şeyhi Abdülbaki Baykara'nın torunu Baki Baykara'da bulunuyor. Türkçe ve Farsça bazı şiirler de kaleme alan İsmâil Dede'nin Cankurtaran'da Akbıyık mahallesindeki evi Türkiye Tarihî Evleri Koruma Derneği tarafından restore edilmiş, Şehzadebaşı'nda bir caddeye Dedeefendi adı verilmiştir.
HZ. HATİCE'NİN AYAK UCUNA DEFNEDİLDİ
İsmail Dede Efendi'ye 1842'de Sultan Abdülmecid tarafından Ahırkapı civarında bir konak verildi. Dört yıl sonra talebeleri Dellâlzâde İsmâil ve Mutafzâde Ahmed efendilerle birlikte padişahtan hacca gitmek için izin aldı. Hac yolunda, Kutbünnâyî Osman Dede'nin unutulmaya yüz tutan mi'râciyesini bu talebelerine meşketti. Yakalandığı kolera hastalığından kurtulamayarak 10 Zilhicce 1262 (29 Kasım 1846) tarihinde Mina'da vefat etti. Mekke'deki Cennetü'l-muallâ'da Hz. Hatice'nin ayak ucuna defnedildi.
FİKRİYAT
Derlenmiştir.
TDV İslamansiklopedisi - İSMÂİL DEDE EFENDİ, Hamâmîzâde - Nuri Özcan, cilt: 23; sayfa: 94