"Sadece hâşiyelerle meşgul olan ilim namına bir şeye sahip olamaz;
Kendini hâşiyelerden müstağni addedenin de ilimden nasibi olmaz."
Medrese ilim geleneğinde kaynak değeri atfedilen hâşiyeler, müderrislerin telifleri arasında da yer almıştır. Bu müderrislerden biri İbn Kemal'dir. Hâşiye türündeki telifi Sahih-i Buharî üzerine yazdığı bir risâledir. el- Câmiu's-sahih'in Bed'u'l - vahy kitabının ilk hadisi olan "Ameller niyetlere göredir…" rivâyeti için yazdığı hâşiye yazma halindedir. Ayrıca Kâtip Çelebi'nin verdiği bilgiye göre İbn Kemal, el-Câmiu's-sahih'in ilk bölümlerine talikler kaleme almıştır.
HAŞİYE NEDİR?
Sözlükte; doldurmak, gereğinden fazla söz söylemek veya yazmak anlamlarına gelen haşv mastarından türetilmiş bir isim olan hâşiye, söz ve yazıdaki fazlalıklar, bir şeyin kenarı, bir eserin ve yazının bulunduğu sayfanın kenarlarındaki boşluk (marj) demektir. Terim olarak hâşiye, sayfa boşluklarına ilâve edilen açıklayıcı ve tamamlayıcı bilgileri içeren not manasında olup hâmiş ve derkenar kelimeleriyle eş anlamlıdır. Yine aynı kökten gelen tahşiye "hâşiye yazmak" ve muhaşşî de "hâşiye yazan" demektir.
Genellikle muhtasar yazılmış meşhur bir metnin şerhi üzerine yapılmış olan hâşiyeler hem şerhte hem de metindeki bazı kelime ve terkiplerle ya da metinde geçen özel isim, ayet, hadis, şiir gibi hususlarla ilgili olarak yapılan kısa açıklamalar mahiyetindedir. Bu açıklamalar bazen metinden uzun olabilir. Şerh ise eserin bütününe dair daha geniş izahları ihtiva eden kitaplar için kullanılır.
Yazma ve basma eserlerde satır aralarına düşülen kısa notlara ta'lîkat denildiği gibi hâşiye de denilir. Bu hususta genel bir kural bulunmamakla birlikte meselâ metinde karışıklığa yol açan zamirin merciini göstermek, bazı kelimelerin manasını açıklamak veya gramer bakımından cümle içindeki fonksiyonunu belirtmek (i'râb) için üzerlerine işaret olarak bir rakam ya da bir harf yazılır, sonra da sayfa kenarında aynı işaret altında gerekli açıklamalar yapılırsa bu tür eserlere de ta'lîkat adı verilir.
Haşiye de mahiyeti itibariyle şerhtir. Ancak haşiyeyi diğer şerhlerden ayıran özelliği, şerhettiği metnin de bir şerh olmasıdır. Yani şerh, metin olarak adlandırılan bir eseri şerh ederken; haşiye, şerh olarak adlandırılan bir eseri şerh etmektedir. Tefsir kitapları Kur'an metnini şerh eden eserler olduklarından, tefsir kitaplarının şerhleri de haşiye ismiyle anılmıştır. Ancak bazı eser adlarında haşiye yerine şerh kelimesi de kullanılmıştır.
Hâşiye türü eserler metinden ziyade şerhteki bazı güç ve kapalı ifadeleri açıklama, tamamlayıcı bilgi verme ve yerine göre eleştirme amacı taşıyan çalışmalardır. Bu tür ilâvelerin daha çok ders kitabı olarak okutulan eserler üzerinde yapıldığına bakarak bunların hoca veya talebelere ait ders notlarının düzenlenmesi sonucunda meydana geldiği söylenebilir. Özellikle Osmanlı Devleti'nin son zamanlarında yoğun biçimde görülen hâşiyelerin bir özelliği de kelime veya cümleyi izaha "kavlühû" ifadesiyle başlanmasıdır.
HAŞİYE NE ZAMAN ORTAYA ÇIKTI?
Bir metne açıklama yazma geleneğinin kutsal kitapların yorumuyla başladığı düşünülmektedir. Zira ilahi mesaj ne kadar açık ve anlaşılır olursa olsun insanların bilgi ve kültür düzeyleri farklı olduğundan herkesin onu aynı şekilde anlaması mümkün değildir. Nitekim Kur'ân-ı Kerîm "mübîn" (apaçık) sıfatıyla nitelendiği halde bir kısım ayetler başka ayetlerle tefsir edilmiştir. Hz. Peygamber'in hadisleri de yerine göre Kur'an'ın lafzını veya manasını açıklar mahiyettedir.
Arap edebiyatında haşiye türü çalışmaların çoğunlukla ders kitabı olarak okutulan muhtasar gramer eserleriyle belâgat kitapları üzerinde yoğunlaştığı görülür. Gramerde, başta İbnü'l-Hâcib'in el-Kâfiye'si ile İbn Mâlik'in el-Elfiyye'si olmak üzere el-Miṣbâḥ (Mutarrizî), İẓhârü'l-esrâr (Birgivî), eş-Şâfiye (İbnü'l-Hâcib), Ḳaṭrü'n-nedâ (İbn Hişâm), Şüẕûrü'ẕ-ẕeheb (İbn Hişâm), el-ʿİzzî fi't-taṣrîf (Zencânî), el-ʿAvâmil (Cürcânî ve Birgivî), el-Âcurrûmiyye (İbn Âcurrûm), Merâḥu'l-ervâḥ (Ahmed b. Ali b. Mes'ûd) gibi nahiv ve sarf kitaplarının şerhleri üzerine yazılmış yüzlerce hâşiye bulunur.
HAŞİYE TÜRLERİ NELERDİR?
"kale ekulu" (demiştir... derim) tarzındaki şerh: Bazı nüshalarda metin tamamen yazılır; bazılarında da metin ile şerh birbirinden ayrılmaksızın iç içe yazıldığından ayrıca metin yazılmaz.
Örnek: Şerhu'l-Makasıd; Şerhu't-Tavali'; Şerhu'l-Adud
"Kavluhu" (müellifin şu sözü) ifadesiyle şerh: Bu tür şerhlerde metin yazılmaz. Maksat, şerhi yapılan noktalara işaret etmektir. Yine de bazı müstensihler metnin tamamını kenarda (harniş) veya satır içerisinde yazarlar.
Örnek: İbn Hacer'in Şerhu'l-Buharl'si; Kirrnani'nin Şerhu'l-Buhari'si
Memzuc şerh (kanşık şerh): Buna memzuc şerh denilmesinin sebebi metin ile şerh birbirine karıştırılır. Bunlar birbirinden "mim" ve "şin" harfleriyle ayırt edilir veya metnin üst kenarına düz çizgi çizilir. Müteahhirin şarihlerinin ekserisi bu tarzı kullanır. Ancak metin ile şerhi birbirine karıştırma ihtimali yüksektir
HAŞİYEYE NEDEN İHTİYAÇ DUYULUR?
Bu konu klasik eserlerde üç ana nedene oturtulmuş olup haşiyeler de bu üç ana nedene bağlanır:
1- Musannif kemal sahibi birisidir ve yazdığı eserde ince manaları veciz ibarelerle ifade etmiştir; bu nedenle de maksadını anlamak zordur; şerh ile bu maksat ve manalar ortaya çıkarılır. Bu yüzden bazı eser sahiplerinin kendi eserlerine yine kendilerinin yazdıkları şerhler, başkalarının yazdıkları şerhlerden daha anlaşılır mahiyettedir.
2- Müellifin, konuyu tamamlayıcı bazı meseleleri, ya çok açık oldukları için veya başka bir ilim dalına ait olduğu için terk etmesi nedeniyle terk edilen bu hususların şerh ile ortaya konulması.
3- Mecaz, müşterek, delâlet gibi hususlarda olduğu üzere bir lafzın muhtelif anlamlara gelebilmesi nedeniyle, musannifin maksadının ne olduğunun, bunlardan hangi manayı tercih ettiğinin şerh edilmek suretiyle beyan edilmesine ihtiyaç duyulur.
HAŞİYE TEFSİR MİDİR?
Hâşiye tek başına istifade edilmek üzere tasarlanmış metin değildir. Kendinden önceki bir metne bağlıdır. İkisi bir arada bulunduğunda bir değer ifade eder, faydalı hale gelir. Tabi hâşiyelerin içinde tartışılan bazı konular metinden bağımsız bir mesele olarak durmakta iseler de bu hâşiyelerin genel karakterini değiştirmez. Bu nedenle hâşiyeler tek başına bir Kur' an tefsiri olarak görülemezler. (TDV İslamansiklopedisi, Hâşiye / Osmanlı döneminde tefsir haşiyeleri Dr. Muhammet Abay)