MAHYA NEDİR?
🔸 Mahya, Ramazan aylarında birden fazla minareli camilerin iki minaresi arasına kurulan ışıklı yazıdır. Farsça mâh "ay" isminden, Arapça -iyye ekiyle oluşturulmuş mâhiyye kelimesinin günümüz Türkçesindeki halidir.
MAHYA NASIL ORTAYA ÇIKTI?
🔸 İslam beldelerinde, mübarek günlerde kandil yakma geleneği eskiden beri bulunurdu. Fakat minareler arasına gerilen ipler üzerinde kandillerle yazılar yazılması veya çeşitli şekiller tasvir edilmesi geleneği Osmanlı'ya özgüdür. Yaygın rivayete göre ilk olarak, Sultan I. Ahmed döneminde Hafız Kefevi tarafından Sultanahmet minareleri arasında kuruldu.
🔸 Rivayete göre, dönemin meşhur hattatlarından Fatih Camii müezzini Hafız Kefevî, son derece sanatkârane işlemiş olduğu bir levhayı padişaha sundu.
🔸 Levhayı çok beğenen Sultan I. Ahmed, Kefevî'den levhayı ışıklandırarak, kendi yaptırdığı Sultanahmet Camii'nin minareleri arasına asmasını istedi.
🔸 Kandillerle ışıklandırılan levhanın, Sultanahmet Camii minareleri arasına asılmasıyla da ilk mahya kurulmuş oldu. Bu rivayetin gerçekleştiği tarih hakkında kaynaklarda kesin bir bilgi bulunmasa da ilk mahyanın 1616 ve 1617 tarihlerinde kurulduğu tahmin edilir.
https://www.instagram.com/p/Cb9-bw4jb9W/
MAHYA NASIL KURULURDU?
🔸 Osmanlı'da mahyaları yakmakla görevlendirilen kişi, saraydan gönderilen incilerle yeşil veya kırmızı atlas üzerine kuracağı mahyanın küçük bir örneğini çizerdi. Bu örnek beğenilirse kendisine iade edilip aynı şekilde kurması istenirdi.
🔸 Mahyanın önce kareli bir kâğıt üzerinde iki minare arasına gerilecek ipi temsil eden yatay bir doğrunun altına istenilen yazı yazılarak veya tasvir yapılarak bir modeli hazırlanır, bu model üzerinde kandillerin asılacağı noktalar ve bu noktalardan sarkıtılacak uçlarında kandil bulunan düşey iplerin boyu belirlenirdi.
🔸 Mahyanın kurulması sırasında taşıyıcı ip minareler arasına gerildikten sonra birbirine olan mesafeleri ve uzunlukları önceden belirlenen ve bir uçlarına bir makara, diğer uçlarına kandil bağlanan düşey ipler uzun bir ipe tespit edilerek taşıyıcıya bindirilir ve uzun ipin ucu diğer minaredeki bir makaradan geçirilip çekilmek suretiyle gerginleştirilirdi. Bu düzene göre hareket ettirilen kandillerin yağı her akşam tazelenir ve ortalama 5 okka zeytinyağı tüketilirdi.
Osmanlı döneminde Ramazan aylarında çift minareli camilere mahya asılırken, tek minareli camiler aydınlanmaktan mahrum bırakılmıyordu. Camilerin minarelerine, bazen de kubbelerine kaftan giydiriliyordu.
Kaftan denince akıllara ilk olarak kumaş gelse de; minareler, külâhından küpüne kadar yukarıdan aşağıya kandillerle donatılıyor ve buna "kaftan giydirme" veya "kaftanlama" deniliyordu.
Hazırlıklı olun her an fikriniz var mı diye mikrofonu uzatabilirim…
Editör-Sunucu: Burcu Sandıkçı
Kamera-Kurgu: Ahmed Helal