Sinema yazarı ve tarihçisi Agah Özgüç'ün beş yıl önce yayımlanan Türk Sineması'nın Marjinalleri ve Orijinalleri kitabı için haber manşetlerine "Yeşilçam defteri nihayet açıldı" başlıkları atılmıştı.
Özgüç işleyişini, olaylarını, insanlarını iyi bildiği Yeşilçam'la igili gerçekleri bu kitapta net bir şekilde ortaya koyuyor ve Yeşilçam algısını ters yüz ediyordu. Kitap okundukça Yeşilçam'ın starından karakter oyuncusuna, yönetmeninden yapımcısına herkesin mağdur olduğu bir sistemin adı olduğu anlaşılıyordu.
O kitabın ikincisi Türk Sineması'nın Marjinalleri ve Orijinalleri 2 yine Horizon Yayınları'ndan çıktı. "Dünyada Yeşilçam kadar renkli olayların ve ilişkilerin yaşandığı bir sinema sektörü çok azdır" diyen Özgüç ikinci kitabında da ezberleri bozmaya devam ediyor.
SUSUZ YAZ'A ALTIN AYI ÖDÜLÜNÜ O DOSTLUK KAZANDIRMIŞ
Metin Erksan'ın Susuz Yaz filminin Berlin Film Festivali'nde Altın Ayı almasıyla her daim gururlanmışızdır. İzleyenler de bilir, film bu ödülü hak edecek kadar iyidir ve sinemamızın da klasikleri arasında yerini almıştır. Bilinen öykü, 1964'te Susuz Yaz "Türkiye'yi temsil edemez" diye yurtdışı yasağı konulması ve filmin de bu yasağa rağmen bir bavul içinde Almanya'ya gönderilmesidir. Metin Erksan'ın katılamadığı festivalde filmi Almanya'da tanıtmak, yapımcıları arasında bulunan ve filmde başrol oynayan Ulvi Doğan'a düşer. Erksan'ın lise arkadaşı olan, Susuz Yaz'a kadar sinemayla ilişkisi olmayan Doğan'ın festivalde iyi lobi yaptığı da anlatılır.
Ulvi Doğan, Berlin Film Festivali'nde.
OLMASAYDI BİR REY BİLE ALAMAZDIK
Sidney Lumet'nin The Pawnbroker/Tefeci, Satyajit Ray'in Mahanagar, Shohei Imamura'nın The Insect Woman gibi filmlerinin yarıştığı festivalde sonuçlar açıklandıktan sonraysa kitaptan öğreniyoruz ki Alman gazeteleri "Film değil Ulvi Doğan kazandı" diye başlık atmış.
Özgüç kitabında aslında filmin Altın Ayı almasında Doğan ile jüri üyelerinden olan Ömer Şerif'in eşi Faten Hamama arasındaki ilişkinin etkili olduğunu yazıyor. Bunu da Doğan'ın bir demecine dayandırıyor: "Susuz Yaz'ın birincilik alması, Faten Hamama ile kurduğum çok ama çok özel dostluk sayesinde oldu. Hamama, jüride üyeydi. Üstelik aynı jüride üye olan Richard Todd ile yakın dosttu. Ayrıca jüri üzerinde büyük etkisi olan bir prodüktöre de baskı yaptı. Ve neticede Susuz Yaz 4 oya karşı 5 oyla birinciliği kurtardı. Eğer Faten Hamama olmasaydı tek rey alamazdık."
AYHAN IŞIK GERÇEKTE NEDEN ÖLDÜ?
Türk sinemasının starlarından Ayhan Işık'ın sahilde güneşlenirken, güneş çarpması sonucu geçirdiği beyin kanamasıyla yaşamını yitirdiği bilinir. Ama kitaptan öğreniyoruz ki bu bir şehir efsanesiymiş.
Işık'ın yakın arkadaşı Sadri Alışık kitapta 50 yaşında Işık'ın nasıl yaşamını yitirdiği anlatıyor: "Ayhan yazlıkta (Kumburgaz), cumartesi gecesi arkadaşlarıyla yemek yedikten sonra eve gelmiş. Biraz kiraz yedikten sonra uyumuş. Sabaha karşı, büyük bir kusmayla uyanmış. Ayhan'ın bu durumu karşısında şaşırmışlar. Bebek'teki bir eczaneye telefon açmışlar. Eczacı da atlayıp Kumburgaz'a gitmiş. Mideyi teskin edici bir iğne yapmış Ayhan'a. Fakat sonradan söylendiğine bakılırsa, o iğne tansiyon yükseltirmiş. Tansiyon da yükselince Ayhan'da konuşma ve yürüme zorluğu başlamış. Sonra da kliniğe yatırılmış."
Alışık o dönem basında çıkan güneş altında viski içti, beyin kanaması geçirdi iddialarını da yalanlıyor: "Ayhan, öyle bilinçsizce güneşin altında yatıp komaya girecek adam değildi. Buna imkan ve ihtimal yoktur."
DEVRİMCİLER YANLIŞ FİLME KIZDI
Fikret Hakan'ın da rol aldığı, Peter Collinson'un yönettiği kadrosunda Tony Curtis, Charles Bronson'un olduğu Türkiye'de çekilen Paralı Askerler/ You Can't Win 'Em All, Kurtuluş Savaşı sırasında iki maceraperestin hikayesini anlatan bir filmdir. Filmin büyük oranda çekimleri Türkiye'de yapılır. Fakat film çekimleri sırasında bir iddia ortaya atılır: Paralı Askerler Türklerin aleyhinde, Kurtuluş Savaşı'nı çarpıtan bir yapımdır.
Bu iddia karşısında Genç Sinema- Devrimci Sinema Dergisi sert bir bildiri yayımlar. Bildiride "Paralı askerleri, 47 yıl önce olduğu gibi İzmir'den denize dökene kadar savaşacağız" der. Çekimler protesto edilir. Film Türkiye'de vizyona giremez. Filmi izleyenler bilir ki film ne Kurtuluş Savaşı'nı ne de Türkiye'yi kötülemektedir. Aksine Kurtuluş Savaşı ve Mustafa Kemal'i de yüceltir...
GÜNEY MEĞER AKAN'I SETTEN KOVMUŞ
Yıl 1971, Tarık Akan Ses dergisinin yarışmasında birinci seçilse de henüz hiçbir filmde rol almamıştır. İşte o günlerde Yılmaz Güney Bakırköy'de film çekmektedir.
Gerisini Akan'dan dinleyelim: "Ataköy'de bir film çekiliyor. Çan diye bir film. (Filmin adı Yarın Son Gündür). 'Fatma Girik ile Yılmaz Güney film çekiyor' dediler. Koşarak gittik. Yılmaz Abi ayaklarını masanın üzerine atmış şapkasını gözünün önüne indirmiş. Ben de omzuna dokundum 'Yılmaz Abi merhaba. Ben Tarık Akan' dedim. Şapkasını kaldırdı 'Ne istiyorsun lan, uyuyorum burada' dedi. Bana bu çok koymuştu. 'Ya abi Ses mecmuasında birinci oldum' dedim. 'Tamam şu anda çok işim var' dedi ve beni kovdu." Bu acı tanışmadan sonra ikili arasındaki dostluk ancak Maden filmi sonrasında yaşanır.
NE ARTİSTLER İSTEDİ DE VERMEDİK
Suat Yalaz'ın efsanevi çizgi roman kahramanı Karaoğlan'ın ilk defa sinemaya uyarlandığı Atıf Yılmaz'ın Cengiz Han'ın Hazineleri filminde Karaoğlan'ı Yalaz'ın hiç istememesine rağmen Orhan Günşiray oynar. Fakat film başarılı olmaz. Yalaz bu sefer yola kendi devam etmek ister.
Gazetelere Karaoğlan aranıyor ilanları verilir. Fakat Karaoğlan'ı oynamak isteyen çoktur. Cüneyt Arkın, Yılmaz Güney ve Ayhan Işık. Yalaz, Arkın'ı "Sen Alain Delon ile Marcello Mastroianni kırması bir adamsın. Karaoğlan ile uzaktan yakından ilişkin yok" diyerek reddeder. Yılmaz Güney'in "İşte Karaoğlan karşında duruyor" demesine de aldırış etmez. Ayhan Işık bıyıklarını keser ama yine Yalaz'ı ikna edemez.
Karaoğlan için Yalaz, 27 yaşındaki genç tiyatro oyuncusu Kartal Tibet'i seçer. Tibet Karaoğlan olarak başladığı sinema kariyerinde Tarkan olarak yoluna devam ederken Karaoğlan'a talip olanlar arasında bulunan Cüneyt Arkın bu rolü ne kadar istediğini göstermek için Kara Murat gibi tarihsel fantazilerde oynar.
Sabah