Fetullahçı Terör Örgütü'nün (FETÖ) 15 Temmuz 2016'daki darbe girişimi sırasında eşi ve damadı şehit, iki kızı da gazi olan Vehibe Sayın, acısını çocuklarına ve torunlarına sarılarak dindirmeye çalışıyor.
15 Temmuz gecesi darbe girişimine karşı koymak için Genelkurmay Başkanlığının önüne giden inşaat mühendisi Necati Sayın ve damadı Fazıl Gürs, darbecilerin tankları halkın üstüne sürmesi üzerine üst geçitten düştü.
Olay yerinde ağır yaralanan Sayın ve damadı Gürs hastanede hayatını kaybetti. Necati Sayın arkasında gözü yaşlı 3 kızını, 2 oğlunu ve eşini bıraktı. Fazıl Gürs'ün ise 6 yaşında bir oğlu yetim kaldı. Necati Sayın'ın eşi Vehibe Sayın, iki yıldır yaşadığı acıları ve zor günleri anlattı.
Eşinin darbe girişimini duyduğunda "cihat zamanı" diyerek iki kızını ve damadını alıp Genelkurmay Başkanlığı önüne gittiğini aktaran Sayın, kendisinin ve büyük kızının evde torunuyla birlikte kaldıklarını belirtti.
Vehibe Sayın, iki kızının, damadının ve eşinin Genelkurmayın önündeki üst geçide çıktıklarını, amaçlarının tankın üzerine atlayarak vatandaşların ezilmesini engellemek olduğunu söyledi.
Gazi olan kızından 2 gün haber alamadı
Vehibe Sayın, ailesini meydanlara gönderdikten sonra evde korku dolu anlar yaşadıklarını belirterek, "İçime kötü bir şey doğdu. Kelime-i şehadet getirdik kızımla. Birkaç dakika sonra kızım Ayşenur aradı. 'Anne, babam, eniştem ve Ülkü ablam köprüden düştü. Başımız sağ olsun' dedi. Ne yapacağımızı bilemedik." diye konuştu.
Hastaneye kaldırıldığında kızı Ülkü'nün bilincinin kapalı, leğen kemiğinin ve kolunun kırık olduğunu vurgulayan anne Vehibe Sayın, "İki gün boyunca gazi olan kızım Ülkü'yü bulamadık. Hastaneye kaldırılmış hâlbuki. Soyadı yanlış kaydedildiği için bulamadık. Öldü zannettik. Kardeşi Ayşenur hastanedeyken yanındaki sedyede ablasını görüyor. Şimdi durumu iyi. Zor günler geçirdi." ifadelerini kullandı.
"Ben de onunla kabre girmek istedim"
Ailecek zor günler geçirdiklerini belirten Sayın, eşini toprağa verdikleri günü gözyaşları içinde şöyle anlattı:
"Eşimin öldüğüne şu anda bile inanamıyorum. Bana yaşıyormuş gibi geliyor. Şehitlik öyle bir mertebe ki eşimi kabristana koyarken ki ben kabirden çok korkan bir insandım, hiç korkmadım. Ama o kadar güzel bir yerdi ki ben de onunla kabre girmek istedim."
Aile büyüğü olarak ayakta kalmak zorunda olduğunu, acısıyla tatlısıyla hayata devam ettiklerini söyleyen Vehibe Sayın, 5 çocuğu, 2 torununa sarılarak acısını dindirdiğini aktardı.
"FETÖ yakınları gerçekten çok cahil"
FETÖ davalarını izlemek üzere dört kez duruşmalara katıldığını ve her izlediğinde sinirlerinin bozulduğunu dile getiren Sayın, sanık yakınları ve avukatlarının şehit ailelerine kaba davrandığını ifade etti. Sayın, "Bir defasında davaya gittim. Sırayla aileleri alıyorlardı. Sanık yakınlarından birisi, 'Bunların hiçbirinin şehitleri yok ki.' dedi. Ben de kalktım ayağa ve tepki gösterdim. Sonra sustum, gerçekten çok cahil olduklarını gördüm." diye konuştu.
Vehibe Sayın, İki yıldır devam eden FETÖ davalarında suçlulara hak ettikleri cezaların verilmesini istiyor. Sayın, şehit ailelerinden desteklerini esirgemeyen ve onları her zaman dinleyen Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'a da teşekkür etti.
"Babasız yaşanabilir ama vatansız yaşanmaz"
Fetullahçı Terör Örgütü'nün (FETÖ) 15 Temmuz'daki darbe girişimi sırasında Cumhurbaşkanlığı Külliyesi önünde darbeci askerler tarafından açılan ateş sonucu şehit olan yüzme antrenörü Ümit Çoban'ın oğlu Metehan Çoban, babasıyla gurur duyuyor.
Çorum Milli Eğitim Müdürlüğünde çalışan 22 yaşındaki Metehan Çoban, babasını kaybettiği darbe girişimi ve sonrasındaki süreçte yaşadıklarını anlattı.
FETÖ'nün darbe girişimi sırasında Edirne'de vatani görevini yaptığını belirten Çoban, Gençlik ve Spor Bakanlığında yüzme antrenörü olan 39 yaşındaki babası Ümit Çoban'ın darbeci askerler tarafından açılan ateş sonucu şehit edildiğini öğrendikten sonra memleketi Amasya'nın Gümüşhacıköy ilçesine gittiğini söyledi.
Babasının Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın çağrısıyla sokağa çıktığını, arkadaşlarıyla Cumhurbaşkanlığı Külliyesi önüne gittiğini aktaran Çoban, "Darbe girişiminin olduğu gün babamın evdeki televizyonu arızalanmış. O akşam televizyonu yaptırdıktan hemen sonra Cumhurbaşkanımızın 'meydanlara çıkın' çağrısını seyretmiş. Sonra hemen külliyenin önüne gitmişler. Orada da keskin nişancılar tarafından açılan ateş sonucu boynundan vurularak şehit olmuş." diye konuştu.
Babasıyla en son darbe girişiminden 10 gün önce Ramazan Bayramı'nda telefonla konuştuğunu dile getiren Çoban, şöyle devam etti:
"Askerde olduğum için ailemin bayramını kutlamak için telefon etmiştim. Babamla da en sonra o zaman konuşmuştuk. Memleketimizde keşkek meşhurdur, ramazanda çok tüketilir. Ben de çok severim. Babam da telefonda bana keşkek yediklerini söylemişti. Ben de ona, 'Hepsini yemeyin, bana da ayırın' demiştim. Babam da 'Merak etme, yakın zamanda sen de yersin' demişti. Babamın cenazesinde keşkek yapmışlardı. O sevdiğim yemeği bir daha tatmak, babamın cenazesinde nasip oldu."
"Vatanına ihanet eden herkese ihanet eder"
Hain darbe girişimini gerçekleştiren FETÖ'ye tepki gösteren Çoban, "Bunun adı tam anlamıyla kansızlık. Başka açıklaması yok. Vatan hainliği. Vatanına ihanet eden herkese ihanet eder. Biz böyle gördük, böyle biliyoruz. Babasız yaşanabilir ama vatansız yaşanmaz. İnşallah hak ettikleri cezayı hem bu dünyada hem de öbür dünyada misliyle alırlar." ifadesini kullandı.
Devletin terörle mücadelesini de sonuna kadar desteklediğini vurgulayan Çoban, "Devletin terörle mücadelesini takdirle izliyorum. Gerek Cumhurbaşkanımız gerekse diğer bakanlarımız terör örgütleriyle savaşıyor. Hep milletin, devletin yanında oldular. Gerekeni yapacaklarına inanıyoruz. İnşallah idam da gelir." değerlendirmesinde bulundu.
Çoban, "Bu devlet, bu vatan, bu bayrak bizim. Vatanı korumak gerekiyor. Biz Suriye'de olduğu gibi başka bir ülkeye gidemeyiz. Memleketimiz, toprağımız, vatanımız burası. Başka vatanımız yok. Ya burayı terk etmeyiz ya burada ölürüz. Devletimizden de Allah razı olsun. Bize çok yardımcı oluyor. Hep yanımızdalar." şeklinde konuştu.
"Evlatsız yaşanabilir ama vatansız asla yaşanmaz"
Fetullahçı Terör Örgütü'nün (FETÖ) darbe girişimi sırasında şehit olan Yasin Naci Ağaroğlu'nun ailesi, evlatlarıyla gurur duyuyor.
FETÖ'nün 15 Temmuz hain darbe girişimi sırasında Genelkurmay Başkanlığı önünde ateş açılması sonucu şehit düşen Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi son sınıf öğrencisi Yasin Naci Ağaroğlu'nun Antalya'nın Korkuteli ilçesinde yaşayan babası Osman ve annesi Zehra Ağaroğlu, oğullarının mezarını her gün ziyaret ediyor. Oğullarıyla gurur duyan çift, adeta çiçek bahçesine çevirdikleri mezarda sürekli dua ediyor. Baba Ağaroğlu, memleket uğruna can veren herkesin kendi çocukları gibi olduğunu ifade etti.
Düzlüklere ulaşmak için yokuşların bazen kan ter içerisinde çıkılması gerektiğini anlatan Ağaroğlu, "Düzlüklere çıkmak için bazen de canlar feda oluyor. Bu vatan hepimizin. Vatan için kanımız, canımız feda olsun. Bir Yasin Naci gider binlercesi gelir arkasından. Evlatsız yaşanabilir ama vatansız asla yaşanmaz." dedi.
İki yıl içerisinde FETÖ ile mücadelede birtakım mesafeler alındığına işaret eden Ağaroğlu, şöyle konuştu:
"Küresel büyük şeytanların yerine göre alnı secdeli, başı takkeli yerli iş birlikçileriyle darbe teşebbüsüne girişildi çünkü kale içten fetih edilirdi. Türkiye, muhteşem Osmanlı'nın son kalesi, İslam ümmetinin ümit beslediği bir ülkeydi. Gözlerin Türkiye'de olması nedeniyle bu darbeyi yapmayı düşündüler. Bizler de şuurlu Müslümanlar olarak vatanımıza, milletimize göz diken dahili ve harici düşmanlara fırsat vermemek için canımızla, malımızla savaşmak, mücadele etmek zorundayız."
Vatan savunmasının mukaddes olduğuna dikkati çeken Ağaroğlu, şöyle devam etti:
"Allah yolunda öldürülenler ölü değildir. Vatanseverlik hepimizin boynumuzun borcu. Oğlumun mezar taşına 'Vatan için ölmekse kaderim böyle kaderin ellerinden öperim' diye yazdırdım. Bugün çocuğum karşımda olsa, yine sokaklara çıkılması gerekiyorsa 'Çık oğlum hemen' derim ve kendim de ondan önce giderim. Çocuğumla gurur duyuyorum. Hak ve hakikat uğruna canını feda eden oğlumuzdan razıyız. Ondan Allah razı olsun, makamını cennet eylesin."
"Bir Yasin gitti binlercesi de hazır bekliyor"
Anne Zehra Ağaroğlu ise Türkiye'nin Müslümanlara önder ve örnek ülke olduğunu, bu nedenle "Kıyamete kadar ülkemiz sağ olsun" diye dua ettiğini söyledi.
Oğlunun vatan için şehit düştüğünü hatırlatan Ağaroğlu, "Yasin'imiz gitti, görevini yaptı. Bizlere vatanı emanet etti. İnşallah bizler de son nefesimizi verene kadar bu vatana sahip çıkacağız. Rabbim inşallah bizleri de vatana, millete hayırlı vatandaş kılar. Bu vatan hiçbir zaman sahipsiz kalmadı. Bir Yasin gitti binlercesi de hazır bekliyor." diye konuştu.
15 Temmuz şehidinin ismini torunu yaşatıyor
Fetullahçı Terör Örgütü'nün (FETÖ) darbe girişimi sırasında Mamak'ta şehit düşen Hasan Altın'ın ismini, göremediği torunu yaşatıyor. 15 Temmuz gecesi darbeye karşı koymak için giden Hasan Altın, Mamak'ta darbecilerin tank ateşiyle şehit oldu. Oğlu Fazlı Altın, 15 Temmuz gecesi yaşadıklarını ve babasız geçen 2 yılını anlattı.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın çağrısı üzerine babasının da darbeyi engellemek için sokağa çıktığını ifade eden Altın, babasının kolundan vurulduğu haberini aldıktan sonra koşarak hastaneye gittiğini söyledi.
Hastaneye ulaştığında babasını gördüğünü, daha sonra Hasan Altın'ın hemen ameliyata alındığını aktaran Altın, "İlk hastaneye giden yaralı babamdı. Yarasına baktığımda kolu sağlam ama bütün vücudu kan içindeydi. Vücuduna isabet eden mermi bütün iç organlarını parçalamıştı. Ameliyata aldıklarında hastaneye 200'ün üzerinde yaralı getirildi. Ağır bir ameliyat geçirdi ve ameliyattan çıkamadı. 2 yıl ne yaptığımızı bilemeden yaşadık. Önderimizi, babamızı kaybettik. 15 Temmuz başkaları için yaşandı ve bitti ama bizim için geçmedi." ifadelerini kullandı.
"Mahkemede babamın katili ile göz göze geliyorum"
Şehit ve gazi aileleri için 15 Temmuz'un her zaman derin bir yara olarak hatırlanan bir tarih olduğunu dile getiren Altın, "Bu esnada mahkemelerimiz sürüyor. 2 bin 193 gazi, 250 şehit ailesi var. İnsanlar orada bir tiyatro izliyor. Darbeciler, kurdukları senaryoyu, gerçekleri anlatmıyorlar. Bu esnada babanızı vuran insanı her gün görüyorsunuz, göz göze geliyorsunuz. Karşınızda gülüyor, eşine el sallıyor. Allah sabrını veriyor ve kendimizi tutuyoruz." diye konuştu.
Babasının kendisine her zaman çok iyi bir arkadaş ve sırdaş olduğunu ifade eden Altın, "Babam vurulduğu esnada, Mamak'ta 5 bin kişi vardı. Şehitlik mertebesine ulaşması yüreğimizi soğutuyor. Yüreğiniz parçalansa da 80 milyon insan topluluğundaki 251 şehitten birisinin de benim hanemden olduğunu düşününce kelimeler bunu anlatmaya yetmiyor." dedi.
"Hasan'ımızı Allah bize tekrar verdi"
Altın, 7 yaşındaki kızı Ela'nın dedesinin yanında büyüdüğünü ancak küçük oğlunun onu hiç göremeyeceğini belirterek, kızının dedesinin bir daha gelmeyeceğini öğrendiğinde eve girmek istemediğini söyledi. 15 Temmuz 2016'da eşinin 2 aylık hamile olduğunu anlatan Altın, şöyle konuştu:
"Erkek evladım olursa adını babamın adını Hasan koymak istiyordum. Sırtını kucaklayacağımı, babam diyerek sarılacağım anı hayal ederdim. Rahmetli de ilk çocuğumuzda erkek torun sahibi olmayı çok istemişti. İkinci bebeğin de erkek olmasını çok istedi. Erkeği bulduk ama bu sefer babamız göremedi. Hasan'ımızı Allah bize tekrar verdi ama babam da keşke görseydi. Şimdi babam diye sarılıyorum, onun duyguları daha farklı. Çok acı, bazen ismini söylerken. Özellikle annem bu konuda sıkıntı çekti. 4 ay ismini hiç söyleyemedi. En sonunda Hasan'ım diyebildi."
Altın, Cumhurbaşkanlığı tarafından şehit ve gazi yakınlarına takdim edilen Devlet Övünç Madalyası'nın kendilerini çok gururlandığını ifade ederek, madalyanın evlerinin başköşesinde durduğunu söyledi.
"O boşluğu her zaman hissediyorum"
15 Temmuz gecesi darbe girişimini duyar duymaz ayağındaki alçıyı çıkarıp abdest alan, ailesiyle helalleşip Genelkurmay Başkanlığı önüne giden Selim Cansız, helikopter atışı sonucu şehit olup 5 yaşındaki çocuğuyla eşini geride bıraktı.
Şehidin eşi Müzeyyen Cansız, eşinin o gece meydanlara çıkmadan önce uyuyan kızını öptüğünü ve kendisiyle vedalaştığını belirtti.
Eşinin uyuyan kızına, "Kızım ben seni çok seviyorum sen de beni seviyor musun" dediğini ve o anda çok duygulandığını anlatan Cansız, "O anda olan bitenin farkında değildim. Ayağındaki alçıyı kesip balkona bıraktı, eniştesi ve arkadaşları ile evden çıktı. Ayağının sakat olmasını hiç umursamadı." diye konuştu.
"Babasıyla oynayan çocukları görünce dayanamıyorum"
Cansız, geçen 2 yılda ailesinin, eşinin ailesinin, komşularının kendilerine destek olduğunu ancak hiçbir şeyin eşinin yerini tutmadığını söyledi.
En çok çocuğu için üzüldüğünü aktaran Cansız, "Evime girdiğim zaman o boşluğu her zaman hissediyorum. Kapıyı açarken bile 'Acaba evde kokusu var mıdır' diye soruyorum. İnsan her zaman onu arıyor ama tabii ki yok. Bir babayla çocuğunun oynamasına gözüm takıldığı zaman bir anne olarak dayanamıyorum. İçim el vermiyor. Kızım için ayakta durmaya ve güçlü durmaya çalışıyorum." dedi.
"Devlet her zaman yanımızda oldu"
Cansız, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın şehit ailelerine verdiği desteğin kendilerini mutlu ettiğini dile getirerek, "Devlet yetkilileri ellerinden gelenin fazlasını yapmaya çalışıyor. Eşim şehit oldu ama ben devletin bize bu imkânları sunacağını düşünmemiştim. Devlet her zaman yanımızda oldu. İlgili birimler bizi sürekli arıyor, ihtiyacımızı soruyor. Allah devletimize zeval vermesin." ifadelerini kullandı.
Eşinin gösterdiği kahramanlıkla gurur duyduğunu vurgulayarak, aynı duyarlılığı kendisinin de gösterebileceğine dikkati çeken Cansız, "Bir çocuğum ve bir ben zaten. Hem eşimi hem de kendimi temsil ederim. Vatanı kurtarmak için her şeyi yaparız. Vatan bizim namusumuz. Allah'a şükürler olsun vatanımızdayız, ezanlarımız dinmedi." diye konuştu.
Ülkesi için kendisini feda etti
Şehit Selim Cansız'ın babası Bahattin Cansız da oğlunun ülkesi için kendisini feda ettiğini belirtti.
Ölümden korkmadıklarını ve gerektiğinde vatan savunması için sokağa çıkmaya hazır olduklarını söyleyen Baba Cansız, "Gelecek nesillerden umutluyum. Ülkemize olan saldırılar bizi yok etmek, parçalamak içindir. Bu yüzden her gencimiz Selimler, Ahmetler, Mehmetler gibi o meydanlarda tankları durdurmasını bilecek." dedi.
Vatan aşkı "yara" dinlemedi
Fetullahçı Terör Örgütü'nün (FETÖ) 15 Temmuz 2016'daki darbe girişimi sırasında omzuna şarapnel parçası isabet eden ve kaldırıldığı hastaneden doktorların uyarısına rağmen ayrılan Suat Avcı, darbecilere karşı koymak için döndüğü Boğaziçi Köprüsü'nde yaşanan kahramanlığı unutamıyor.
Kişisel gelişim uzmanı iki çocuk babası Avcı, iki yıl önce FETÖ'cülerin hain darbe girişimi sırasında, Boğaziçi Köprüsü'nde (15 Temmuz Şehitler Köprüsü) vatandaşlarla darbecilere karşı verdikleri direnişin gururunu yaşıyor.
Avcı,15 Temmuz'da bir firmanın kampına katılarak eğitim vermek için İstanbul'da bulunduğunu, her zaman saat 23.00'e kadar süren eğitimlerinin o akşam 21.00'de sona erdiğini söyledi.
FETÖ'nün darbe girişimini televizyonlardan öğrendiğini, bu sırada Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın halkı meydanlara davet ettiğini duyduğunu belirten Avcı, misafir olarak yanında kaldığı arkadaşıyla önce Erdoğan'ın Kısıklı'daki konutunun önüne, daha sonra Boğaziçi Köprüsü'ne gittiklerini dile getirdi.
Vatandaşların çocuklarıyla, torunlarıyla darbecilere direnmek için buraya geldiğini anlatan Avcı, "Sela sesleri eşliğinde köprüye doğru giderken, karşıdan sivil halkın cenazeleri geliyordu. Cenazelere rağmen torununun elinden tutan dede, omuzuna çocuğunu alan anne-baba geri dönmüyordu." diye konuştu.
Avcı, o gece kimsenin korkmadığını, ateş açıldığında sadece yere yatarak kendilerini korumaya çalıştıklarını vurgulayarak, şöyle devam etti:
"Allah'ım şehadeti bana nasip et" dedim. Ben oraya bu duyguyla gittim. Çocuklarımızın özgürlüğünü ve imanını kurtarma gecesiydi o gece. Tıpkı geçmişte dedelerimizin kazma kürekle, küçük çocukların oyun oynayarak Kurtuluş Savaşı'nda ülkeyi kurtardıkları gece gibi bir geceydi. Köprüye gittiğimde ürkütücü bir manzara vardı. Asker elbisesi giyerek kamufle olmuş o hainler halka ateş açıyordu. O gece 4 cenaze taşımak durumunda kaldım. Hiç kimse korkmadı, geri çekilmedi."
"FETÖ'cülere merhamet etmeyelim"
Avcı, en fazla şehidin köprüde verildiğini belirterek, onların şehadetle Allah'a kavuştuğunu dile getirdi.
Köprüde cenazeleri taşıdıktan sonra tekrar bir ateş açıldığını, yanındakilerin vurulduğunu, kendisinin ise daha sonra omzuna isabet eden şarapnel parçasıyla yaralandığını aktaran Avcı, "Bizden aldıklarıyla bizi vurmaya kalkıştılar. Allah onların bu zalimliklerine karşı tokadı onların yüzüne indirdi, o gece biz galip geldik." ifadesini kullandı.
Avcı, yaralandıktan kısa süre sonra, bir kurye tarafından özel bir hastaneye götürüldüğünü ve tedaviye alındığını belirterek, konuşmasını şöyle sürdürdü:
"Geçmişe baktığımda şunu görüyorum; PKK'nın başına yağdırılması gereken bombayı bu milletin Meclisine attılar. Şehit ettikleri özel harekât polislerine attıkları bombalar bizim asla kabul etmediğimiz ve edemeyeceğiz hainliklerdi. Merhamet etmeyelim, eğer onlara merhamet edersek merhamet dileyenlerden oluruz."
Pansumanını yaptırdıktan sonra tekrar köprüye gitti
Hastaneye kaldırıldıktan sonra yaşadıklarını da anlatan Avcı, "Hastaneye gittim kolumu sardılar. Dedim ki 'beni gönderin. Bu gece şehadet gecesi.' Ama bırakmadılar. Onlar (darbeciler) daha duruyordu. Biz ölmedik, ölmemişsek ve nefes alıyorsak direnmemiz gerekiyor." dedi.
Hastanede tedavisinin sürdüğü sırada darbecilerin kullandığı savaş uçaklarının alçaktan uçarak yaralılarla ilgilenen doktor ve hemşireleri korkuttuğunu ifade eden gazi Avcı, şunları kaydetti:
"Benim yaralarımı dikmeye çalışan doktora, 'beni erken çıkar' dedim çünkü onlar (darbeciler) daha Boğaziçi Köprüsü'nde duruyorlardı. Yaraları diktikten sonra bahçeye kadar indim, sağlık görevlileri beni tekrar hastaneye götürdü. 'Bu halde nereye gidiyorsun, gidemezsin' dediler. Benim daha iş görebilecek bir kolum vardı. Dikişlerimi ve pansumanımı yaptırdıktan sonra imza atarak, gönüllü şekilde hastaneden çıktım. Taksiye bindim, köprüye giderken darbeci askerlerin teslim olduğunu gördüm. Tekrar köprüye gittim, biz daha ölmediysek direnmemiz lazımdı. Bu cennet vatana sahip olmak istiyorsak bunları yapmak zorundayız. Bu bir lüks değil mecburiyetti."
Umrede dilediği şehitliğe kavuştu
15 Temmuz şehidi Mesut Acu'nun oğlu Anıl Can Acu, babasının darbe girişiminden 3 ay önce gittiği umrede şehitlik mertebesini dilediğini belirterek, "Babamın dileği kabul oldu." dedi.
Ayakkabı imalatçısı 56 yaşındaki Mesut Acu, FETÖ'nün darbe girişimine direnmek için ailesi uyuduktan sonra gittiği Genelkurmay Başkanlığında, FETÖ mensubu bir subayın kalbini hedef alarak açtığı ateşle şehit düşerek, eşi ve 4 çocuğunu geride bıraktı.
Acu'nun oğlu Anıl Can Acu, o gece yaşananlara ilişkin detayları annesinden ve mahallede bulunan güvenlik kameralarını takip ederek öğrendiklerini söyledi. Acılarının ilk günkü gibi taze olduğunu ifade eden Acu, darbe girişiminin olduğu gün, annesinin babasını uyandırarak olayları haber verdiğini dile getirdi. Bunun üzerine babasının dışarı çıktığını anlatan Anıl Can Acu, şöyle konuştu:
"Babamın kaçta çıktığını kameralardan tespit ettik. Yolda giderken bir arkadaşıyla birlikte TBMM'nin önüne gelmişler ve orada atılan bombayla yaralanmış. Yine kamera görüntülerinden elde ettiğimiz bilgiye göre babam, Genelkurmay Başkanlığının içine kadar girmiş. Genel Sekreterlik koridorunda darbeci Sinan Sürer tarafından kısa namlulu silahtan atılan tek kurşunla şehit edilmiş."
Adli tıp raporuna göre babasının vücudunda şarapnel parçaları olduğunu aktaran Acu, "Gösteriyor ki babam, yılmayıp Genelkurmay Başkanlığının içine kadar giriyor. Koridora yaklaşık 50 kişi giriyor ama ateş açılınca dağılıyorlar. Babam ve Resul Kaptancı kalıyor. Onlar oraya ölmeye gittiklerini biliyorlar, ikisi de şehit oldu." diye konuştu.
"Allahuteala kuluna dileğini yaşatıyor"
Anıl Can Acu, babasının hayatta önemsediği en önemli şeyin "insan olabilmek" olduğunu ifade ederek, "İnsanlığın olduğu yerde aranılan her şeyin bulunabileceğini söylerdi. İnsan olmadıktan sonra yapılan hiçbir şeyin değeri olmadığını bize anlatırdı. Çok dürüsttü." şeklinde konuştu.
Babası Mesut Acu'nun en büyük istediğinin umreye gitmek olduğunu ve şehit düşmeden yaklaşık 3 ay önce de bu dileğinin yerine geldiğini belirten Acu, şunları kaydetti:
"Umrede kız kardeşleri de babamın yanındaydı. Babamdan, kariyerleri için dua etmelerini istemişler. Babam, umreden döndükten sonra ne için dua ettiğinin sorulması üzerine, 'Ben tek bir şey için dua ettim. Ben, sadece şehitlik istedim' demiş. Babamın dileği kabul oldu, çünkü umreden geldikten 3 ay sonra şehit oldu. Babam 56 yaşındaydı. Böyle bir şeyi nasıl düşündü bilmiyoruz. Savaş durumu yok, bu yaşta bir kişinin şehit olma olasılığı mümkün değildi ama Allahuteala kuluna dileğini yaşatıyor."
"Baba yokluğu anlatılmaz"
Babasının şehit olmasının üstünden 2 yıl geçmesine karşın acının hala ilk günkü gibi olduğunu dile getiren Anıl Can Acu, "Baba yokluğu anlatılmaz. Allah'ın bize lütfettiği şehitlik makamını gördük. Onun onurunu yaşadık, çünkü herkese lütfedilen bir derece değildir." değerlendirmesinde bulundu.
Acu, babasının huzur içinde olduğunu hissettiğini dile getirerek, "Babamızın bu dünyada olduğu gibi ahirette de güzel yerde olduğunu düşünüyoruz. Allahuteala inşallah şehadetini kabul eder, inşallah şehadet dileğinde bulunanlara da bunu nasip eder." dedi.
"Darbe girişiminden 3 gün önce rüya gördüm"
Babasının şehit düşmesinden bir süre önce gördüğü rüyayı da paylaşan Anıl Can Acu, şöyle devam etti:
"Darbe girişiminden 3 gün önce rüya gördüm. Bugüne kadar kimseye anlatmadım. Rüyamda, yüzü gözükmeyen iki ayrı ses vardı. Bana, 'Peygamber Efendimiz sana geldi' diyorlar. Ben de 'Ben kimim ki anlamında, Peygamber Efendimiz bana niye gelsin' diye yanıt veriyorum. Israrla, 'Sana geldi, git' diyorlar. Ben de 'O zaman nerede' diye sorduğumda rüyamdan uyandım. Bunu, Peygamber Efendimizin bana babamın şehit olacağını söylemeye geldiği ya da 'Ben şehit olacaktım, babam şehit oldu' şeklinde yorumladım."
Babasının "nasıl bir insan olunması gerektiğini sözlerle değil davranışlarıyla gösterdiğini" anlatan Acu, "Babam yere düşen birine yardım ederek, bize yardım etmekten kaçınmamamız gerektiğini öğretirdi. Biz de babamdan ne gördüysek öyle evlat olmaya çalıştık." ifadelerini kullandı.
'Bir gideriz, bin geliriz'
Anıl Can Acu, bir kız, bir erkek evlat sahibi olduğunu belirterek, "Kızım dedesi şehit olduğunda 8 aylıktı. Şimdi bir oğlum dünyaya geldi. Dedesine niyet etmiştik. O nedenle oğlumun ismini 'Mesut' koyduk. Bir cümle vardır bilirsiniz, 'Bir gideriz, bin geliriz' diye. Şimdi bir Mesutumuz daha oldu." diye konuştu.
Sınırların olmadığı bir dünyayı hayal ettiğine dikkati çeken Acu, "İnsanların iç içe, barış içinde yaşadığı bir dünya istiyorum. Bırakın insanlar arasında en ufak kavga dövüşü, ben dinler arasında bile rekabetin olmadığı bir dünya istiyorum." şeklinde konuştu.