Boşnak halkının kurtuluş mücadelesinin lideri ve 20.yy.'ın en önemli düşünürlerinden biri olan Aliya İzzetbegoviç, dönüşüm sürecindeki Yugoslavya'da yeterince temsil edilemeyen Müslümanların önde gelen isimlerindendi. Onun kişiliğinde Avrupalılık ve Müslümanlık birbirini nakzetmeyen kimliğinin önemli iki boyutuydu.
İzzetbegoviç, "Dünya red yoluyla kazanılmaz, bu ancak kabul yoluyla yapılabilir. Gerçekte dünyanın kabulü, onu değiştirmenin ve kazanmanın ön şartıdır" (Esaretten Kaçış, 39) diye düşünen dünya kurucu bir liderdi. Hayatın getirdiklerini bir olgu olarak kabul etti, değerlendirdi ve değiştirmek için meşru zeminde mücadele etti. Ve o bu tavrıyla ardında çağlar üstü bir mücadele ahlakını miras bıraktı.
BİR DAVA İNSANI
Bosna Hersek başta olmak tüm dünya için adını altın harflerle yazdırmış bir bilge, bir dava insanı Aliye İzzetbegoviç. Yaşadığı çevre Müslümanları Avrupa'nın bir parçası olarak kabul etmeyen bir bölgeydi. İlk eğitimini Alman Lisesinde aldı. Başarılı bir öğrenci olan Bilge Kral, 16 yaşındayken arkadaşlarıyla birlikte dinî konuları tartışmak amacıyla Mladi Muslimani (Müslüman Gençler Kulübü) adını verdikleri bir kulüp kurdu.
GENÇ YAŞINDA MÜCADELEYE BAŞLADI
İslam'dan ilham alan düşüncelerinin bedelini biri gençlik diğeri olgunluk yaşlarında olmak üzere iki ayrı dönemde yaklaşık 9 yıl hapiste yatarak ödedi. Aliya, Bosna idealine sahip biriydi ve farklılıkların birlikteliğine gösterdiği saygıyı Avrupalılığından evvel Müslüman kimliğine bağlıyordu.
Hem hukuk, hem ziraat fakültesini okuyan Bilge Kral hapishanedeki yıllarında mücadelesine devam etti. En coşkun yıllarında bir genci hapishaneye atarak bitireceklerini düşünenler, bir bilgenin yetişip güçleneceğini fark edemediler.
1994'te savaş devam ederken bir Alman dergisine şunları söylemişti: "Benim hoşgörüm Avrupa değil İslam kökenlidir. Eğer hoşgörülüysem öncelikle ve en çok Müslüman olduğum için, ancak ondan sonra Avrupalı olduğum içindir. Avrupa, parıldayan gerçeklere rağmen kendisini kurtarmaya kesinlikle muktedir olamadığı kuruntulara sahiptir. Örneğin, Bosna'daki bu savaş sırasında, yüzlerce kilise ve cami yıkıldı. Bunlardan bir teki bile Boşnaklar tarafından yıkılmadı, hepsi Avrupalılar tarafından yıkıldı. Türk idarecileri dünyanın en yumuşak yöneticileri değillerdi, ama tüm Hıristiyan halklar ve onların Ortaçağdan kalma en önemli anıtlarının hepsi 500 yıllık Türk idaresi boyunca ayakta kalabildi. Bu bir gerçek. Belgrad'dan fazla uzak olmayan Fruska, Gora Tepelerinin meşhur manastırları Türk yönetiminin 300 yılı boyunca ayakta kaldı, ama üç yıllık 'Avrupalı' yönetimine dayanamadı. II. Dünya savaşı sırasında yakılıp yıkıldılar. Faşizm ve komünizm Asya'nın değil Avrupa'nın ürünleridir. Ve şimdi bile Avrupa, Balkanlar'da faşizmin ortaya çıkışına karşı fazla bir hassasiyet göstermemiştir. Avrupa'ya değer veriyor ve takdir ediyorum ama kanımca kendisini olduğundan çok daha büyük görüyor." (Tarihe Tanıklığım, s. 196)
"KAZANACAĞIZ, ÇÜNKÜ AHLAKLI OLAN BİZİZ"
Bilge kral sıfatının kendine çok yakıştığı Aliya, bir devlet adamı ve lider olarak, siyasi ve askeri mücadeleyi evvela ve mutlaka ahlaki ve yasal zeminde sürdürmeyi zaruri görüyordu. Ahlakın kaynağı ve insanın ahlakiliği onun felsefesinde başlı başına önemli bir konudur. Doğu Batı Arasında İslam, Esaretten Kaçış, Tarihe Tanıklığım adlı eserlerinde ve yaptığı birçok konuşmada bu konuya derinlemesine eğildiği görülmektedir. (H. Şule Albayrak)
"Kazanacağız, çünkü ahlaklı olan biziz" duruşuna sahip olan Aliya, savaşın en şiddetli zamanlarındaki bir kış gününde askerlerini ziyareti sırasında onlara şu şekilde hitap etmişti: "Görüyorsunuz, Allah karşımıza acı verici bir imtihan çıkarmıştır. Boğazlandık, kadın ve çocuklarımız öldürüldü, camilerimiz yakıldı, ama biz kadın ve çocukları öldürmeyeceğiz, kiliseleri yıkmayacağız. Bunu yapmayacağız çünkü bazı tekil vakalarda bunlar olmuş olsa da bu bizim yolumuz değil... Biz muzaffer olacağız çünkü biz başkalarının dinine, milliyetine ve farklı siyasi kanaatlere saygı gösteriyoruz ve çünkü bu zor durumumuzda bile temiz insanlar olmaya çabalıyoruz. Ve başkalarının ibadethanelerini yıkmak bize her halükarda yasaklanmıştır." (Tarihe tanıklığım, s. 194)
KÜÇÜK CİHATTAN BÜYÜK CİHADA
Günümüzde cihat terimi önemli anlam daralmalarına uğratılmış durumda. Neredeyse sadece savaşı çağrıştıracak şekilde kullanılan kavram, cihat ettiğini iddia eden terör örgütleri ve onları İslamofobiyi güçlendirmek için kullanan grup ve kurumlar marifetiyle en vahşi yöntemlerin savunusuna dönüştürüldü.
Oysa cihat olarak tanımlanmayı en fazla hak eden hareketlerden biri Aliya'nın halkıyla birlikte ortaya koyduğu mücadeleydi ve O, Hz. Peygamber'in "küçük cihattan büyük cihada" ifadesinden yola çıkarak savaş esnasındaki mücadeleyi küçük cihat olarak değerlendirdi. Büyük cihat ise, ona göre barış yapma sürecine işaret ediyordu. Çünkü büyük yıkımların olduğu bir ortamda savaşmak barış yapmaktan daha kolaydır ve asıl marifet ve zor olan barışı gerçekleştirebilmektir.
İZZETBEGOVİÇ'İN İSLAM MANİFESTOSU
Bilge Kral Aliya İzzetbegoviç genç yaşta mahkûm edilmek korkutmadı gözünü, ceza aldığı adı birilerine göre "İslamcılık" olan hakikat davasından vazgeçmedi. 1970 yılında yayınlanan "İslam Manifestosu" adlı eseriyle davasının ardında duruşunu tescilletti.
Elbette bu kitap ona tekrar soruşturmaların yolunu açıyordu, birde bunun üstüne "Mladi Müslümani"(Genç Müslümanlar) adlı örgütü tekrar diriltme suçlaması eklenince, bilge krala yine mahkûmiyet göründü. 1980 yılında "Doğu ve Batı Arasında İslam" adlı kitabını piyasaya sunarken, 1990 yılında davasındaki sebatını, kararlılığını göstermek istercesine ve düşmanlarıyla dalga geçercesine "İslam Manifestosu"nu tekrar bastırdı.
1990 yılında "Demokratik Hareket Partisi – Stranka Demokratske Akcije" SDA'yı kurdular. Oybirliği ile ilk başkanı seçilen Bilge Kral Aliya İzzetbegoviç ölünceye dek genel başkan olarak kaldı.
ŞİFA BULMASI İÇİN DUA ETMİŞLERDİ
Aliya İzzetbegoviç ise 4 yıl süren bu vahşi savaşta halkının liderliğini büyük bir cesaretle, azimle yürüttü. Saraybosna bombalanırken burayı terk etmedi. Askerleri ile beraber siperde bulundu, sığınaklarda yaşadı. Ordunun başında cephede mücadele etti. Bir taraftan da barışın mücadelesini vererek diplomatik ilişkileri yürüttü. 1995 yılında Amerika'da imzaladığı Dayton antlaşması ile ülkesinin yaşadığı vahşi işgali sonlandırdı. Bosna halkı yaklaşık 200 bin şehidin ardından özgürlüğüne böylece kavuştu. Dayton antlaşmasına göre Bosna Hersek'te yapılan seçimlerde Aliya İzzetbegoviç ikinci kez cumhurbaşkanı seçildi. İzzetbegoviç 1998 yılına kadar cumhurbaşkanlığı görevini yürüttü.
Bilge Kral Aliya İzzetbegoviç, 10 Eylül günü evinde düşerek kaburgalarını kırmış ve tüm sevenlerinin yüreğini ağzına getirmişti. Tedavi süresince sevenleri hastane önünde bekleyip şifa bulması için dua etmişlerdi. Ancak Aliya"nın yorgun kalbi dayanamadı ve 19 Ekim günü vefat etti.