Sultan II. Abdülhamid'in torunu Nilhan Osmanoğlu, Abdülmecid Efendi'nin evinde açılan 'nü' sergisini kınadı ve "provokatif, tahkir ve tahrik edici bir takım emeller ile amaçlanan asıl hedef şüphesiz ki şahsım ve ailemiz üzerinden devletimizdir" dedi. Bir diğer torun Abdülhamid Kayıhan Osmanoğlu, Facebook hesabından "Kanuna göre Koç ailesinin satın aldığı vicdanlara göre ise gasp ettiği bu köşkte yapılan bu rezaleti kabul etmemiz mümkün değildir" dedi.
Bunun üzerine Hürriyet yazarı Ahmet Hakan, konuyu "Senin Abdülmecid Efendin nü tablolar yapardı yavrum" başlıklı yazısında şöyle ele aldı:
"Halife Abdülmecid Efendimizin köşkünde böyle şeyler yapılmaz" diyenlere ise söylenecek tek şey var: Senin Abdülmecid Efendin nü tablolar yapardı evladım.
"Ceddimin köşkünde böyle şey olmaz" diyen Nilhan Sultan'a not: Dedeniz Abdülhamid, nü tablolar yapan Abdülmecid Efendi'yi resme özendiren isimdir.
Ayrıca yazısında "nü" sergiyle ilgili eleştirisini dile getiren Hakan, şunları da kaleme aldı:
"Halife Abdülmecid Köşkü'nde modern sanat eserleri sergilenmiş.
Eserlere baktığımda aklıma gelen tek cümle şu:
Üryanlığın yalın ve müstekreh vurgusu!
*
Hop!
Üryanlık deyip geçmeyelim hemen.
Öyle böyle üryanlık değil.
Sevimsiz. İrrite edici. Rahatsız edici. Kusturucu. Mide bulandırıcı. Bağlamsız. Anlamsız. Amaçsız.
Bir gazete köşesinde yayınlanamayacak kadar berbat şeyler."
ÇEYREK ASIRLIK BİR FARK
Bu şekilde hakkında çok detay bilinmeden yapılan tartışmalar sonucunda konu amacından saparak eski bir davaya dönüş yapıldı: Halifelik ve nü kavramlarının çarpışması… Bu çarpışmanın perde arkasında Osmanlı'nın sahip olduğu hilafete yönelik saldırılar bulunuyor. Fakat bilinmiyor ki böyle bir tarihin "çıplaklık ve çağdaşlık" arasında sıkıştırılıp ucuzlatılmasının altında, çeyrek asırlık bir fark yatıyor.
Son Halife Abdülmecid Efendi son derece çağdaş bir çizgide ilerledi. Onun "Avluda Kadınlar" ismi verilen tablosuyla ilgili iki kavrama yani "Halife" ve "nü" kavramlarına vurgu yapılıyordu. Abdülmecid Efendi modern bir insandı, denize mayo ile giriyordu, zamanının modern sanatları ile alâkadar olmuştu, besteciliğinin yanısıra resim de yapmıştı.
Ama şöyle bir gerçek vardı, resim tarihimizde önemli yeri olan bu tablonun bir başka özelliğine pek dikkat edilmedi. Abdülmecid Efendi, tabloyu 1899 senesinde henüz şehzade olduğu, günün birinde taht sırasında yer alma ihtimalinin hiçbir şekilde bulunmadığı, hatta halifeliğinin hayal bile edilemeyeceği bir dönemde yapmıştı. Zira "halife", "hilâfet" ve dolayısı ile inanç ile ilgili kavramlar yapıldığı tarih bile göz önüne alınmadan hüküm verilen bir tablodan hareketle değerlendirilemeyecek derecede çok daha geniş boyutlardadır.
Abdülmecid Efendi'nin kendi elleriyle çizdiği otoportresi
"ÇAĞDAŞ BİR ŞAHSİYETTİ"
Konuyla ilgili geçmişte bir yazı kaleme alan Tarihçi Murat Bardakçı Abdülmecid'in tablosunun "halifelik" değil "şehzadelik" zamanının eseri olduğunu vurguluyor ve şöyle devam ediyor:
"1899'da tahtta Sultan Abdülhamid vardı ve Abdülmecid Efendi henüz 31 yaşında idi. O sırada "taht sırası" düşüncesini bir tarafa bırakın, "veliahd" kavramı bile yoktu, Abdülmecid Efendi'nin önünde kendisinden yaş bakımından oldukça büyük şehzadeler bulunuyordu ve Ortaköy'deki Feriye Sarayları'nın bir dairesinde yaşayan, sonra Çamlıca'daki köşküne kapanan Abdülmecid Efendi'nin ismi tabloyu yaptığı tarihte devlet protokolünün üst sıralarında bile yer almazdı."
Resmin "Son Halife'nin yaptığı nü tablo" olarak ifadesi eserin her ne kadar hilâfet dönemi ile bir alâkası yok ise de doğru kabul edilebilir ama "Son Halife nü resimler yapmaya cesaret edecek kadar çağdaş bir şahsiyetti" yorumu yanlıştır; söz konusu tablo ile hilâfetin hiçbir alâkası bulunmamaktadır, tablonun yapıldığı tarih ile Abdülmecid Efendi'nin hilâfet makamına gelmesi arasında tam 23 sene, yani nerede ise çeyrek asır vardır!"
YILLAR ÖNCE İDDİA EDİLDİ
"Avluda Kadınlar"ın Abdülmecid Efendi'ye ait olamayacağını yıllar önce iddia eden Beşir Ayvazoğlu ise bu kanıya neden ve nasıl vardığını şöyle ifade ediyor:
"Bu iddiayı "halife" unvanını taşıyan bir Osmanlı'nın "nü" resim yapmayacağı görüşünden değil, diğer resimlerindeki üslûbundan hareketle belirttim. Tablo, meşhur oryantalist ressam Gustave Boulanger'nin bazı tablolarından alınan detaylar birleştirilerek vücuda getirilmiş gibi görünüyordu. Söz konusu yazım yayımlandıktan sonra, Dolmabahçe Sarayı'ndan değerli bir uzman, Halife Abdülmecid Efendi Kütüphanesi'ndeki bir albüme dikkatimi çekti. Meğerse son halife, yaptığı bütün resimlerin fotoğraflarını çektirerek bir albümde toplamış (Envanter 11/1244). Söz konusu albümde "Avluda Kadınlar" tablosunun fotoğrafı da vardır ve bu fotoğraf tartışmaya son noktayı koymuştur. Rahmetli Sezer Tansuğ'un dediği gibi bu eserler "modernleşen saray hayatının klasik bir soyluluk içinde" yansıtıldığı resimler."
ABDÜLMECİD ÇOK YÖNLÜ YETİŞTİRİLMİŞTİ
19'uncu yüzyılın sonu, 20'inci yüzyılın başında Osmanlı'da resim alanında önemli gelişmeler yaşandı. Ressamlar ve resimlerin hak ettiği değeri görememesi bir yana, birçok insan resim sanatına karşıydı.
1868 yılında Dolmabahçe Sarayı'nda doğan padişah Abdülaziz'in oğlu Abdülmecid, Türk resim tarihine önemli bir iz bıraktı. Abdülmecid küçük yaşlardan itibaren, sıkı bir disiplin içinde çok yönlü biri olarak yetiştirildi.
Abdülmecid, iyi derecede Fransızca biliyor; keman, piyano, viyolonsel ve klavsen konusunda muazzam bilgiye sahip ve bununla beraber binicilik, avcılık, güreş gibi spor dalları ile ilgileniyordu. Salvatore Valeri'den aldığı resim dersleri ile kendini geliştiren Abdülmecid, sanatsal açıdan asıl etkiyi de bu alanda bıraktı.
Abdülmecid Efendi tarafından resmedilen, Sultan II.Abdülhamid'in Hal Edilmesi (tahtan indirilmesi) tablosu
RESİMLERİ DAHA ÖNCE DE TARTIŞILMIŞTI
Başarıları yurt dışında da yankı bulan Abdülmecid Efendi, ''Tarih dersi'' adlı eseriyle Paris'te 1914 Salonu Sergisine kabul edilmiş bir sanatçı. Osmanlı Ressamlar Cemiyeti'nin fahri başkanlığını yaptı ve cemiyete mali destekte bulundu.
İlk kez 1916 yılında düzenlenen Galatasaray Sergilerini destekledi ve resimleri ile de bu sergilerde yer aldı. Şişli Atölyesi'nde üretilen eserler 1918 yılında Viyana'da Türk Ressamları Sergisi adıyla sergilendi ve Abdülmecid Efendi bu sergiye Otoportre, Harem'de Goethe, Harem'de Bethoven ve I. Sultan Selim adlı dört eseriyle katıldı.
Avluda Kadınlar adlı eserin ise, bir süre tartışıldıktan sonra şehzadeliği döneminde Abdülmecid Efendi tarafından resmedildiği kesinleşti ve 2013 yılında 1 milyon 600 TL karşılığında satın alındı.
1924 yılında halifeliğin kaldırılması üzerine Osmanlı hanedanı yurtdışına sürgün edildi. Abdülmecid Efendi, önce İsviçre'ye, ardından Fransa'nın Nice şehrine gitti, sonra Paris'e yerleşti.
1944 yılında Paris'te hayatını kaybeden Abdülmecid'in naaşı Medine'deki Cennetül-Baki Kabristanı'na nakledildi.
SÖZ KONUSU KÖŞK ABDÜLHAMİD HAN'IN HEDİYESİYDİ
1880-1885 yılları arasında Mısır Hidivi İsmail Paşa tarafından yaptırılan görkemli Abdülmecid Efendi Köşkü, Osmanlı mirası eski İstanbul köşklerinin en ihtişamlısı. Bağlarbaşı Korusu'nda bulunan köşk, 200 dönüme yakın bir koru içerisinde, Mısır Hidivi İsmail Paşa tarafından av köşkü olarak yaptırıldı.
Mimarı kesin değilse de bazı kaynaklarda mimar Vallaury'nin adı geçiyor. Günümüze köşkün yalnızca selâmlık binası ulaştı. Kapısında kûfi yazıyla "Allah'tan başka galip yoktur" cümlesi yer alıyor. İsmail Paşa'nın ölümünden sonra Padişah II. Abdülhamid tarafından amcazadesi son halife Abdülmecid Efendi için satın alınan köşk, sanatseverliği ve ressamlığı ile tanınan Abdülmecid Efendi döneminde birçok sanat ve edebiyat toplantılarının yanı sıra önemli siyasi toplantılara da ev sahipliği yaptı.
Girişindeki salonun güzelliği, duvarları süsleyen rengârenk çinilerin geçmiş zaman havası, duvardaki Avni Lifij tablosu, şöminesi ve çeşme gibi ayrıntılarıyla günümüzden çekilmiş ince bir kültürü yansıtması; Abdülmecid Efendi Köşkü'nün değerine değer katan özelliklerden sadece birkaçı.
Abdülmecid Efendi, "Sultan ll. Abdülhamid'in Tahttan indirilişi"(solda), "Tarih Dersi/Nasihat"(ortada) ve "lll. Selim"(sağda) tablosuyla
Fikriyat