Kasırga, hortum, sel gibi çok sayıda doğal afeti öngörüp, yerinde tahliyelerle çok sayıda can kaybını önlemek mümkün olsa da, ne yazık ki depremleri kesin bir şekilde öngörmek mümkün değildir. Depremleri öngörmek demek, depremin gerçekleşeceği yer, zaman ve şiddetinin önceden bilinmesi demektir. Bunu şimdiye kadar başarılı bir şekilde gerçekleştiren olmamıştır. İyi ama neden depremleri öngöremiyoruz? Bunu anlamak için önce depremlerin nasıl oluştuğunu anlamamız lazım.
En yaygın iki deprem türü volkanik depremler ve tektonik depremlerdir. Türkiye'de genelde tektonik depremler gerçekleşir. Tektonik depremlerle ilgili teorik bilgimiz, jeolojideki tektonik plakalar kuramına dayanmaktadır. Buna göre Dünya'nın dış kabuğu, plakalar denilen hareketli taş levhalardan oluşmuştur. Bunlar, Dünya'nın mantosu denilen daha yumuşak bir katman üstünde hareket edebilirler. Bu teoriye göre Dünya'nın kabuğu, dokuz adet büyük plakadan oluşmaktadır. Bu plakaların sınırlarında çok sayıda fay hattı bulunmaktadır. Depremler genelde bu fay hatlarında gerçekleşirler. Plakalar hareket ederken zaman zaman birbirlerine çarparlar. Bu çarpışmalar sırasında iki plakanın pürüzlü kenarı birbirine takılabilir. Plakalar hareket ederken bu takılan yerlerde elastik enerji birikir. Plakaların hareketi belli bir süre sonra birbirine sürtünme ile tutunan iki kenarı birbirinden ayırır ve biriken enerji serbest kalır. Serbest kalan enerji Dünya'nın yüzeyinde dalga şeklinde çevreye yayılır ve bu yeri sarsar. İşte deprem budur.
LOS ANGELES'TA ÖNGÖRÜLEMEDİ
Peki, depremlerin oluşumunu biliyorsak, neden ne zaman gerçekleşeceklerini öngöremiyoruz? Depremleri öngörmek için depremlerin öngörülebilir bir düzenlilikte hareket etmeleri gerekmektedir. Diğer bir deyişle fayların basınçlarını öngörülebilir bir şekilde serbest bırakmaları gerekmektedir. Ancak bilim insanlarının faylar üstüne yaptığı çalışmalar böyle bir düzenlilik bulamamıştır. Örnek olarak en öngörülebilir davrandığı düşünülen California'daki 1200 km uzunluğundaki San Andres Fayı'nı ele alalım. Bilim insanları 1985 yılında burada 20 yıl süren en büyük deprem öngörme çalışmasını yaptılar. Bölgede 1857, 1881, 1901, 1922, 1934 ve 1966'da deprem olmuştu. Bütün depremlerde basınç, toprağı depremden önce bükmüştü. Bilim insanları bundan hareketle 1993 yılında bir deprem olacağını ve toprağın öncesinde büküleceğini öngörmüşlerdi. Ancak 1993 yılında deprem olmadı. Sonraki büyük deprem 2004 yılında oldu ve öncesinde toprakta beklenen olgular gözlemlenemedi.
HAZIRLIKLI OLMAK ÖNEMLİ
Şimdiye dek bilim insanları bölgedeki sulardaki radon miktarı, yeraltı su seviyesindeki artışlar, bölgedeki elektromanyetik aktivitelerdeki değişimler ile depremler arasında ilişki bulmaya çalıştılar. Gerçekten de depreme yol açan ana kırılmadan önce, yeraltındaki taşlarda mikro çatlaklar oluşabilir. Bu çatlaklar toprak altındaki suyun daha kolay hareket etmesine ya da yer altından yüzeye radon salgılanmasına neden olabilir. Ancak bu faktörlerin hiçbiri depremleri kesin olarak öngörmede kullanılamaz. Zira bu faktörler varken deprem olmayabileceği gibi, bu ön faktörler gözlemlenmeden de deprem olabilir. Diğer taraftan fark edilmeyecek derecedeki küçük depremlerle, çok şiddetli depremlerin benzer şekilde oluştuğu düşünülmektedir. Dolayısıyla gerçekten depremlere işaret eden bazı işaretler gözlemlense de, bunların büyük ve uzun süreli bir depremin mi, yoksa hissedilmeyecek derecede zayıf bir depremin mi işareti olduğunu tespit etmek mümkün olmayabilir. Elbette ki bilim insanları çeşitli gözlemler ya da modellerle gelecek depremlerle ilgili bazı olası öngörülerde bulunabilirler. Ancak bunların kesin olmadığını, sadece birer makul tahmin olduğunu unutmamak gerekir. Doğru olan yaklaşım, panik yapmamak ve her zaman deprem olabilirmiş gibi hazırlıklı olmaktır.
Dr. Enis Doko - Pazar Sabah