"İnsanların en hayırlısı insanlara faydalı olandır" ilkesiyle hareket ederek elli yıldır inandığımız bir davaya adanmış bir bedenle kalbimiz zihnimiz bildiklerimiz öğrendiklerimiz ve edindiğimiz tecrübelerle hizmet etmeye çalıştık çalışıyoruz. Bedenimizde ruh taşıdığımız müddetçe de bu çalışma ve gayretlerimize devam edeceğiz. Uzun yıllar samimi bir kalple hiçbir dünyevi menfaat beklemeden koştuk koşmaya devam ediyoruz. Yıllarca öğrenci kardeşlerimizle birlikte olduk, öğrenci bursları, öğrenci evleri, ihtiyaç sahibi herkesle ilgilendik. MTTB, Akıncılar, gençlik çalışmaları, ev sohbetleri, akşam toplantıları, meydanlardaki gösteri ve eylemler, ilmi ve sosyal çalışmalar, dernek ve vakıf teşkilatlanmaları, 1970 li yılların despot yönetimlerine ve 1980 askeri darbesinin zulmüne rağmen Müslüman ve İslam davası için gönlü çarpan camiadaki hemen her ismin aşina olduğu gruplar ve olaylar içinde olduk, Derneklere, vakıflara, sosyal çalışmalara asla müsamaha edilmeyen, göz açtırılmayan o dönemde, Türkiye'nin İslam davasının ve İslami hareketinin temellerini attık. Dergiler çıkardık, yayın evleri kurduk, sayısız konferanslar ve seminerler verdik, İslam davasını her yerde herkese uygun ilkelerle hep anlattık, anlattık, anlattık…Filistin davasına uzun yıllar emek harcadık, insanlarımızın eğitimi ve İslami bilgilenmeleri konusundaki çalışmalarda asla geri adım atmadık. Türkiye İslami camia ile bütün gücümüzle irtibatımızı sürdürürken kimseyi küstürmeden yanlışlık ve hurafeleri yanlış inançları olabileceklerin dışında herkesle her grupla da kardeşlik ilişkileri içinde olmaya özen gösterdik. Hatta birbirleriyle uzlaşıp anlaşmaları zor olan grupların hepsi ile de kardeşlik hukukumuzu korumaya ve bütün vakıf dernek ve çalışma gruplarıyla görüşmelerimizi sürdürdük.
Türkiye dışındaki İslam dünyasında da birçok İslami cemaat ve gruplarla da kardeşlik ve ümmet anlayışıyla yakın dostluklar kurduk. Örgütsel anlamda/cemaat bazında bunlarla resmi bir bağımız olmadı ama ümmet kardeşliği bazında hep yakın dostluğumuz oldu. İslam ümmetinin problemleri ile hep ilgilendik, bu konuda üzerimize düşeni yaptık. Bütün bunları yaparken de "balık görmese de Halık görüyor" anlayış ve yaklaşımıyla sessizce yapmaya özen gösterdik. Akademik hayatımızı tehlikeye hep atıp Bayezıd Meydanındaki eylemlerden asla geri kalmadık aksine hep önlerde olduk. Vs. vs. dolu dolu geçen bir elli yıl...
Ama bazen ne yazık ki sukut-u hayale uğradıklarımız anlar ve dönemler oldu. Çok iyi niyetlerle yaklaştığımız olaylar hakkında yaptığımız yorum ve etkinliklerde birilerinin kötü davranış ve saldırılarına da maruz kaldığımız oldu.
Biz genelde İslam dünyasının özelde de ülkemizin geleceğini İslami etkinliklerin sağlıklı olması, toplumun temiz ve dürüstlük ilkeleriyle hareket ederek adaletli bir yönetimin sağlanması için bildiklerimizden taviz vermemek üzere bir insan profili çizdik. Dürüstlük zedelenmesin, ilkeler aşınmasın diye, genel kitlenin hakkımızda beslediği kanaatin hep olumlu olmasına gayret ettik kimseyi sukut-u hayale düşürmemeye çalıştık. Hakka ve halka karşı sorumluluklarımızın yerine getirilmesi sırasında aman kimse yanlışlık yapma lüksüne sahip değil, adaleti zedeleme hakkına asla sahip değil, lütfen herkes dikkat etsin dedik. Akademisyenliği ve ilmi çalışmalarımızı da ihmal etmeden bütün sosyal faaliyetlerin içinde olduk.
İşgal ettiğimiz makamların yetkilerini kullanırken tüyü bitmemiş yetimlerin, dullarla yoksulların mallarına ve haklarına kimse elini uzatmasın, dürüst olsun dedik. Helal ve haramları gözetelim, Halkın ve devletin malına kimse kirlilik bulaştırmasın istedik ve böyle yapmayanları kınadık, dışladık, dışlanmaları gerektiğini dile getirdik. Başkasının hakkına ve malına el uzatmasının yanlış ve haram olduğunu anlattık, yazdık ve bundan taviz de vermedik. Ama bunları bu ilkeleri ve yaşayış biçimini bir türlü içine sindiremeyen rüşvet irtikab etmek, menfaat temin etmek, ihalelerden yüzdelik almak konusunda bir türlü nefsine hakim olamayanlar, dürüstlük ve doğruluğa davet edilmekten rahatsızlık duyanlar, hırslarına yenilenler oldu. Kimsenin dışlanmasını asla istemedik, istemeyiz. Kucaklayıcı olmak ilkesinden de ayrılmadık. Ama her nedense bütün bu iyi niyetlerle yaptığımız çağrı ve nasihatlere rağmen saldırıların ve aleyhte bulunmaların sonunda bir fütur gelmemişse de bir bıkkınlık oluştu. İşte bütün bu iyi niyetlere rağmen birilerinin yanlışlıklara devam etmesi başkalarından değil de kendimden özür dilemeyi gerekli gördüm.
Evet kendi kendimden özür diliyorum, büyük gayret sarf ederek insanları kırmamak için, kırdığım insanları tekrar kazanmak için küçük olayları gözünde devleştirip boş yere kendimi üzdüğüm için, bir dakika bile düşünmeyi hak etmeyen şeyleri günlerce düşünüp kendimi yorduğum için, değişmeyecek değersiz insanları değiştirmeye çalışıp boşuna emek harcadığım için, bittiğini kabullenmediğim ilkeleri tekrar yaşatmaya çalıştığım için, kötü insanları inatla iyi niyetle onları iyi kimseler sanmaya devam ettiğim için, hep iyi niyetle hareket ettiğim için, İslam dünyasını ülkemizi, şehrimizi, eğitim hayatımızı en iyi şekliyle temsil etmeye çalışıp insanlara karşı hep iyi niyetle davrandığım için kendimden özür diliyorum.
İnsanların bir kısmının hep menfaat peşine koştuklarını, dünyevi çıkar düşünmekten başka bir gayretleri olmadığını ve insanları karalamak için gerektiğinde her şeyi berbat ettiklerini gördüğüm halde yine de hep düzelir diye iyi niyetle davrandığım için kendimden özür diliyorum. Ayrıca yaptığımız bir şeyin doğruluk ve dürüstlük, sağlam bir toplumun oluşması adına bir yaklaşım sergilediğimiz halde, insanların bunu çarpıtıp farklı yollara çektiğini farklı yönleriyle yanlış ve iftira ederek yorumladıklarını hep görüp durdum, buna rağmen de boş ver deyip bunları umursamadığımız için yine kendimizden özür diliyoruz. Ama gerçekten insanların hep menfaat peşinde koştuklarını gördük ve insanların dünyevileşme konusunda ahiretlerini de heder ettiklerini görünce yine bu yaptıklarımızdan dolayı kendi kendimizden özür diliyoruz. Birçok kimsenin dava için değil, menfaatleri için çırpındıklarını makam ve mevki peşinde koşarak ceplerini doldurmanın dışında bir şey düşünmediklerini, ceplerini doldurunca da sınıf atladıklarını ve dostlarını unutarak beraber yola çıkan arkadaşlarını bir kenarda bırakıp yolda onlar gibi düşünen ve onlar gibi yaşayan yanlış davranış sahibi insanlarla karşılaşınca eski dostlarını terkettiklerini gördük. Allah rızası için gayret edilmesi gerekirken kendilerinin hak etmediği, kanuni olarak uydurulan formaliteler çerçevesinde, ancak helal olmayan menfaatlerin peşinde koştuklarını gördük, belki kanunen ve hukuken bazı kurallar geçerli olabilir ama bunlar ne kadar helal ve ahlaki idi. Asıl bu nokta önemli olduğu halde buna aldırış etmeyenlerin bu davranışlarını dile getirdiğimiz için uğradığımız saldırılardan dolayı kendimizden özür diliyoruz. Hakları gibi gördükleri birçok şeyin gerçekten helal olup olmadığı konusunda insanların nefislerini sorgulamaları gerektiğini hep düşünüp durduk, fakat buna kimsenin uymadığını görünce üzüldük, bundan dolayı da yine kendimden kendimizden özür diliyorum.
Dava için çırpınanlarla cepleri için çırpınanları ayırt edebilmek için; doğum yaparken vefat eden hanımını morga koyup bebeğini teyzesine emanet ederek görevinin başına davasına hizmet için koşan Ispartalı Abdulmecid Yücel'in ibret verici destan ve efsane hikayesini okuyunuz. Dava adamları kimdir ne düşünür nasıl yaşardı, şimdi ise iş başında bulunanlardan bir kesimin neler düşündüğünü ve neler yaptığını Abdulmecid'in davranışı ile kıyaslayınız… Bu yazdıklarım için de okuyucu kardeşlerimden özür diliyor ve aslî hüviyetimize dönelim, Abdulmecid'in tavrını yeniden ihya edelim, diyorum.
Ahmet AĞIRAKÇA