Yusuf kendisine ihanet eden kardeşlerine yardım ediyor
Hükümdarın gördüğü rüyada anlatılan ve bir müddet sonra da yaşanan kıtlık yıllarının gelip çattığı görülmüştür. Rüyayı yorumlarken Hz. Yusuf böyle bir kıtlık yıllarının geleceğini Mısır halkına anlatmış bulunuyordu. Mısır yönetimi Hz. Yusuf'un aldığı tedbir sayesinde bu kıtlık ve kuraklık yıllarından etkilenmeden çıkmıştı. Mısır'ın civarlarında uzak ve yakın yerlerde kıtlıktan etkilenen ve zarar gören kimseler ve toplumlar zaman zaman Mısır'a gelip erzak istiyorlardı. Erzak istemeye gelenlerden bir grup da kendisine ihanet eden ve onu kuyuya atan kardeşleriydi. İhanetin ve insanların hayatına kıyma konusunda acımasız davranma tıynetine sahip olan bu kardeşleri, kim olduğunu bilmeden Yusuf'un huzuruna varmış ondan açlıktan kurtulmak için gıda yardımında bulunmasını istemişlerdi. Kuyuya atıp ondan kurtulduklarını zannettikleri bir kardeşin huzuruna çıkıp kendilerine yardım etmesini isteyecekleri asla hatırlarına gelmemişti. Yüce Rabbimiz olayı Kur''an-ı Kerim'inde bize ve bütün insanlığa şöyle anlatmaktadır:
"Yusuf'un kardeşleri gelip onun huzuruna girdiler. O kendilerini tanıdığı hâlde onlar Yusuf'u tanıyamadılar." (12/58). O kıtlık yılları başlayıp da her yerde kuraklık baş gösterince Yusuf'un yönetimindeki buğday dağıtımına bölgenin her yerinden gelip istekte bulunanlar oluyordu. Bu arada Filistin'den Mısır'a buğday ve gıda yardımı almaya gelenler içinde Hz. Yakub'un çocukları yani Yûsuf'un baba-bir kardeşleri olduğunu görüyoruz. Ancak Yusuf'ın böyle bir üst makama gelip de büyük yetkilere sahip olacağını düşünmedikleri için Yûsuf'u tanımamaları gayet tabii idi. Zira kuyuya atılmış ve köle olarak satılmış bir Yûsuf'un devlette vezir makamında ve kıtlık anında herkese yardım eden birisi olabileceğini akıllarından hiç geçirmedikleri gibi Mısır bürokratlarının resmî kıyafetleri de Hz. Yusuf'u gizlemiş onu tanımalarını engellemişti.
Nihayet Hz.Yusuf kardeşlerine gereken yardımı yapmıştı. Onlar kısmen de olsa bu aldıkları gıdanın bedelini ödemiş görünüyorlar. Yüklerini hazırlatınca dedi ki: "Bana (bir dahaki gelişinizde) baba-bir kardeşinizi de getirin. Görüyorsunuz ki ben bu gıdaları âdil bir şekilde ölçüp tartıyor herkese gerektiği kadar veriyorum ve ben iyi bir misafirperverim. Eğer o kardeşinizi bana getirmezseniz artık sizin benim yanımda (alacağınız) hiçbir erzakınız olmayacaktır. Bir daha da bana yaklaşıp yanıma gelmeye kalkışmayın."
Yûsuf'un onları tanıyınca kim olduklarını kendilerine anlattırmış olması ve onların da baba-bir kardeşlerinin olduğunu söylemiş olmaları gerekir ki "Bana bir daha ki gelişinizde baba-bir kardeşinizi de getirin, eğer baba-bir kardeşiniz de gelirse onun adına bir yük daha kazanmış olursunuz. Görüyorsunuz ki ben misafirperverliği en iyi yapanlardanım" derken kendilerine güven vermişti. Maksadını şimdiden belirleyen Hz. Yûsuf, onlara bir şey hissettirmeden bütün Yakuboğullarını yaşadıkları çöl bölgesindeki yokluktan kurtarıp Mısır'a getirmek istemişti. Söz konusu ettiği kardeşlerini getirmemeleri hâlinde de onları tehdit edercesine bir daha gelmemelerini söylemişti. Böyle bir istek ve hatta tehdit karşısında şaşırıp kalan Yakuboğulları Kur'an'ın buyruğuyla şöyle demişlerdi:
"Kardeşler: "Babasını ikna etmeye çalışacağız ve her halde bunu yaparız," dediler. Yusuf yanındaki görevlilere: "Karşılık olarak getirdiklerini (paralarını) de yüklerine koyun. Belki ailelerine varınca onu anlarlar da bir daha dönerler" dedi."
Allah onlara Yûsuf'un bu isteğinin sebebini sormalarını unutturdu. "Baba-bir kardeşimizi getirmemizi neden istiyorsun?" diye sormayı bile akıllarına getiremediler. Aldıkları gıdanın sevinci içinde olumlu cevap verip gittiler. Olayın ve arada geçen konuşmaların yorumunun böyle olması mümkün olduğu gibi Yûsuf'un onlarla yaptığı konuşmalar sırasında başka kardeşlerinin olduğunu öğrenmiş olduğunu, belki de onlara bir yük buğday daha vermeyi arzu ettiğini de düşünmüş ve bu teklif karşısında hiç soru sormaya ihtiyaç duymamış olabilirler. Yûsuf da kardeşinin gelip gıda hakkını almasının bir adalet gereği olduğunu dile getirmiş olabilir. Onun için Yûsuf'un bu talebini yadırgamamış olmaları ihtimalini de ifade edebiliriz.
"Babalarına vardıklarında: "Ey babamız, bize verilecek erzak yasak edildi. Kardeşimizi bizimle gönder de yiyecek alalım. Onu elbette koruruz" dediler.
"(Yakup): "Daha önceden kardeşi (Yusuf) hakkında size ne kadar güvendiysem bunun hakkında da size ancak o kadar güvenebilirim, değil mi? Allah en hayırlı koruyucudur. O, merhametlilerin en merhametlisidir" dedi. Sonra (Yakuboğulları) zahire yüklerini açtıklarında ödedikleri bedellerinin kendilerine geri verildiğini gördüklerinde: "Ey babamız! bak daha ne istiyoruz? İşte bu (buğday almak için) götürüp ödediğimiz bedellerimiz de bize geri verilmiş. (Bununla tekrar gidip) ailemize erzak getiririz. Kardeşimizi de koruruz. (Onu yanımıza almakla fazladan) bir deve yükü daha gıda alırız. Bu (getirdiğimiz, bize ve halkımıza yetmez) az bir miktardır" dediler.
(Babaları): "Etrafınız kuşatılıp çaresiz durumda kalıp tamamen sizler helak olmadıkça onu bana kesin olarak getireceğinize dair Allah'tan sağlam bir söz vermediğiniz sürece onu sizinle asla göndermem" dedi. Bunun üzerine artık ona kesin bir güvence verdiklerinde, o da: "Allah söylediklerimize vekil (şahit) dir" dedi. "Oğullarım! Şehre girerken hepiniz aynı kapıdan girmeyin, ayrı ayrı kapılardan girin. Buna rağmen zaten Allah'tan size gelecek hiçbir şeyi sizden uzak tutabilecek ve O'nun takdirini önleyebilecek gücüm ve imkânım yoktur; zira hüküm sadece Allah'ındır. Ben, yalnız O'na güvenip dayandım. Allah'a dayanıp güvenenler de (artık işi sadece O'na havale edip) yalnız O'na güvenip dayanmalıdır" dedi. Babalarının kendilerine emrettiği şekilde (şehre girerken ayrı ayrı kapılardan) girdiler. Fakat bu (tedbir ve temenni) Allah'tan onlara gelebilecek hiçbir takdiri önleyemezdi. Bu, sadece Yakub'un gönlünden geçen bir dileği olup o da bunu açığa vurmuştu. O, kendisine öğrettiğimiz vahyî bilgilerden dolayı bu konularda bir ilim sahibi idi. Fakat (vahiy almayan) insanların çoğu bunları bilemezler. Yusuf'un huzuruna girdiklerinde O, (anne-baba bir öz) kardeşini (diğerlerinden ayırıp) yanına aldı ve (ona gizlice): "Haberin olsun ben, senin kardeşinim (ben Yusuf'um) onların yapmış olduklarına (ve yapacaklarına) artık üzülme!" dedi." (Yusuf, 12/58-69).
Yakub (AS) neden böyle bir tavsiyede bulunmuş ve şehre ayrı kapılardan girmelerini istemişti? Cenâb-ı Hak bunun sebebini açıklamayı gerekli görseydi bir sonraki ayetle açıklardı. Bu sadece Yakub'un (AS) bir temennisi olup Allah'ın takdir ettiği şeyi geri çevirmenin, böyle bir hükmü bozmanın mümkün olmadığı bilinen bir husustur. Buna rağmen birçok farklı yorum ve görüş tahminen ileri sürülüp söylenebilir. Ama kesin bir şey söylemek ve mutlak bir bilgi ileri sürmek mümkün değildir. Dikkat çekmesinler, on bir kardeş birlikte nazara gelebilir diye düşünmüş olmasının da ihtimal dâhilinde olduğu yorumlarının kaynaklarda kaydedildiğini görüyoruz. Hz. Yusuf, en azından kardeşlerinin yaptıkları kötülükleri kendilerine göstermek için Allah'ın öğrettiği bu yol ile kardeşi Bünyamin'i yanında alıkoymak istedi. Bunun için de Hz. Yakub'un şeriatına uygun hareket etti.
"Sonra onların bütün hazırlıklarını görünce, su kabını kardeşinin yükünün içine koydu. Sonra bir tellal şöyle bağırdı: Siz hırsızsınız, hırsız!"
"Bunlara döndüler de dediler ki: Ne kaybettiniz, neyi arıyorsunuz, kaybettiğiniz şey nedir?"
"Onlar da dediler ki: Hükümdarın su kabını arıyoruz. Onu bulup getirene bir yük zahire verilecektir. Bu kayıp ilanının yapan kişi "üstelik o tas bana zimmetlidir." Yusuf'un kardeşleri: "Allah'a yemin ederiz ki, her halde siz de anlamışsınızdır ya, biz buraya fesat çıkarmak kötülük yapmak için gelmedik. Biz hırsız da değiliz" dediler.
"Görevliler dediler ki: "Peki yalancı çıkarsanız hırsızlık yapanın cezası nedir? Onlar da cevaben: "Cezası, kimin yükünde çıkarsa ceza o kişiye uygulanır." Biz zalimleri böyle cezalandırırız" dediler. "Yusuf, kardeşinin yükünden önce diğerlerinkini arattırdı. Sonra görevliler su kabını kardeşi Bünyamin'in yükünde buldular." Allah şöyle buyurur:
"İşte, biz Yusuf'a böyle bir plan kullanmasını vahyettik. Çünkü o, hükümdarın dinine göre kardeşini alıkoyamazdı. Ancak Allah dilerse durum değişir. Dilediğimizi derecelerle yükseltiriz. Her ilim sahibinin üstünde bir başka bilen vardır." (Yusuf, 70-76). Böylece yıllardır birbirinden ayrı kalmış hasretler çekmiş birbirini özlemiş iki öz kardeş birbirine kavuşmuş sıkıntı ve üzüntülerini geride bırakmışlardı.
Yakub'un Oğulları bu olay karşısında hâla Yusuf'a karşı besledikleri kin ve nefretlerini sürdürmekteydiler: "Dediler ki: "Eğer o çalmışsa, daha önce bunun kardeşi de çalmıştı." Hz. Yusuf bu sözleri işitince çok üzüldü ama suskun kalıp içine attı, onlara hiç belli etmeden: "Siz çok fena birilerisiniz, ne sıfat verdiğinizi Allah çok iyi biliyor" (kimin hırsızlık yapıp yapmadığını kimin hain olup olmadığını Allah çok iyi biliyor" dedi." Buna rağmen babalarına verdikleri sözleri hatırlayınca endişe duymaya başlamışlardı. Yusuf'a dönüp:
"Dediler ki: "Ey vezir! Emin ol ki, bunun çok yaşlı bir babası var. Onun için yerine birimizi al. Gerçekten de biz seni iyilik edenlerden görüyoruz. Yusuf dedi ki: Kayıp eşyamızı yanında bulduğumuzdan başkasını tutuklamaktan Allah'a sığınırız Maazallah! Böyle yaparsak suçsuz birini suçlu yerine cezalandırırsak zalimlerden oluruz."
"Onlar kardeşleri Bünyamin'i kurtarmaktan ümit kestiklerinde, fısıldaşarak oradan uzaklaşıp bir kenara çekildiler. En yaşlı olan kardeşleri dedi ki: Babanızın sizden Allah adına ahit aldığını ve daha önce Yusuf konusunda ettiğiniz kusuru bilmiyor musunuz? Babam bana izin verinceye veya Allah hakkımda bir hüküm verinceye kadar ben artık buradan ayrılmayacağım. Allah, hüküm verenlerin en hayırlısıdır. Siz dönün de babanıza deyin ki: Ey babamız! İnan ki oğlun hırsızlık yaptı. Biz ancak bildiğimize şahitlik ediyoruz. Yoksa gaybın bekçileri değiliz. Hem orada bulunduğumuz şehir halkına, hem birlikte Mısır'a gidip geldiğimiz kervandakilere sor. Ve emin ol ki, biz kesinlikle doğru söylüyoruz." (Yusuf, 77-82).
Yusuf'un, kardeşini yanında alıkoyması ve diğerlerinin de babalarına Allah adına söz vermelerini babalarına izah etmeleri çok zor gelmişti. Bunun için yaşça en büyükleri olan babasının yanına geri dönemedi. Diğerleri mahzun bir şekilde babalarına döndüler. Olayı kendisine anlatınca:
"Babaları Yakub (AS) dedi ki: Hayır, belli ki sizi nefisleriniz aldatıp bir işe sürüklemiş. Artık bana güzel güzel sabretmek düşüyor. Belki Allah hepsini birden bana geri getirir. Çünkü O, her şeyi bilendir, hüküm ve hikmet sahibidir."
"Ve onlardan yüz çevirdi de: "Vah Yusuf'um vah!" diye inledi. Üzüntüden gözlerine ak düştü, gözleri görmez oldu. Artık Yakub (AS) üzüntüsünü içinde saklıyordu. Oğulları ve etrafında bulunan diğerleri: "Allah'a yemin ederiz ki Yusuf'u anıp durman seni bitkin düşürecek veya helâk olacaksın." Dediler. Yakub (AS): Ben üzüntümü ve tasamı yalnız Allah'a açarım. Allah katında sizin bilmediklerinizi bilirim. Ey oğullarım gidin, Yusuf'u ve kardeşini arayın. Allah'ın yardımından ümidinizi kesmeyin. Doğrusu kâfirlerden başkası Allah'ın yardımından ümidini kesmez." Demiş ve çocuklarını Yusuf'u ve kardeşini arayıp bulup getirmelerini istemişti. Her şey Allah'ın iradesiyle tecelli edecektir.
Ahmet Ağırakça
Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.